2013 Newroz’unda Öcalan iki önemli mesaj vermişti: İlki, silahlı mücadelenin miadını doldurduğuydu. Mücadeleye başladığı dönemin koşulları silahı zorunlu kılsa da artık siyasetin zamanıydı. Ekonomik, siyasi ve hukuki birtakım sorunlar vardı, ama siyasi yollarla bunları çözmek mümkündü. Bu nedenle Kürtler talepleri için artık silaha ve şiddete başvurmayacak, bunun yerine demokratik siyaseti yükselteceklerdi. İkincisi, birlik mesajıydı. Süreçten kaygı duyanlara, bir bölünme endişesi taşıyanlara ve bunun üzerinden siyaset yapanlara karşı Öcalan, amaçlarının “Misak-ı Milli sınırları içinde demokratik Türkiye” yaratmak olduğunu belirtiyordu. Öcalan’a göre, etnik kimliğe yaslanan yeni bir ulus-devlet yaratmanın Kürtlere bir yararının olmayacaktı. Bu nedenle olması gereken, herkesin kendini daha özgür hissedeceği bir Türkiye inşa etmekti. Öcalan’ın mesajının üzerinden bir yıl geçti. Bu zaman zarfında PKK, silahlı eylemleri durdurdu ve silahlı mensuplarının bir kısmını sınır dışına çıkardı. Hükümet ise, Akil İnsanlar Heyeti ile sürecin toplumsallaşmasını sağladı. Meclis’te bir araştırma komisyonunun kurulmasına ön ayak olup bu konuda bir rapor hazırladı. Talepleri tam karşılamasa da bazı demokratik adımları attı. Bir yıllık süreç içerisinde en önemli kazanım, çatışmaların durması ve ölümlerin olmamasıydı. Bu kazanım, konunun toplumsal düzeyde rahatlıkla tartışmasına zemin hazırladı. Sürece toplumsal desteği büyüttü ve meşruluk kazandırdı. Savaştan bıkan toplum, barış siyasetini kabul ettiğini ve bu konuda yapılacaklara arka çıkacağını gösterdi. Dikkatli bir dille kaleme bu yılki mesajında Öcalan süreci devam ettirme kararlılığını gösterdi. Gençlerin ölümüne sebebiyet veren savaş ateşini geçen Newroz’da söndürdüklerini belirten Öcalan, tekrar birliğe vurgu yaptı. “Asırların dayanışma ruhuyla bir araya gelen ruhuyla halkların” barış için diriliş gösterdiğini söyledi. Öcalan’a göre; barış konusundaki en önemli husus, kararlı bir liderlik sergilenmesidir. Barış konusundaki kararsızlık, sürecin zarar görmesine neden olabilir. Gelinen nokta, bir yol ayrımıdır: Türkiye ya darbeci rejimi restore edecek veya kapsamlı demokratik bir anayasayla darbecileri ve komplocuları boşa çıkaracaktır. Bu bağlamda sürdürülen sürecin hayati bir önemi vardır. Öcalan, bir yılın “diyalog” ile geçtiğini belirtti. Hükümetin ağırdan almasına ve zamana yaymasına rağmen, süreç son derece önemli sonuçlar doğurmuştur. Taraflar birbirini test etmiş ve her iki tarafta da barışı inşa noktasında kararlılığın olduğu görülmüştür. Bununla birlikte Öcalan’a göre diyalog, bağlayıcılık içermez ve teminat sağlamaz. Bu sebeple süreç, diyalogu aşmalı ve müzakere sürecine geçilmelidir. Demokratik bir dil Bu bağlamda Öcalan’ın altını çizdiği üç husus var: İlki, müzakereler için bir yasal çerçevenin hazırlanmasıdır. Hukuki boşluk olduğu müddetçe, devlet içinde bu süreçten rahatsız olanlar elindeki güçleri sahaya sürebilir ve süreci durdurabilir. Bu nedenle müzakerelere hukuki güvence sağlanması bir zorunluluğu ifade ediyor; hem sürecin taraflarına güven vermek ve hem de süreci sabote etmek isteyenlerin araçlarını ellerinden almak için. İkincisi, süreç içerisinde kullanılan dil ve üsluptur. “Sorumlu bir dil sürecin karakteri olacaktır” diyen Öcalan’a göre, milliyetçi söylemlerle kitleleri sürece karşı harekete geçirmek isteyen darbeciler ve komplocularının oyunlarını boşa çıkarmak için, sürecin taraflarının kullandığı politik dile özen göstermesi gerekiyor. Bunun yanında, süreçte rahatsızlık yaratan bazı sorunların üzerine de ciddiyetle gidilmeli. Bilhassa KCK tutuklularının ve hasta tutukluların halen serbest bırakılması büyük bir önem taşıyor. Üçüncüsü ise, demokratik bir anayasa talebidir. Ara yollar veya geçici çözümlerin vaktinin geçtiğini ifade eden Öcalan, kirli oyunları bozmanın yolunun demokratik ve anayasal çözümden geçtiğini söylüyor. Makul talepler Bu taleplerin hepsinin hem makul, hem de gerekli olduğu aşikâr. Öcalan’ın mesajında süreci zora sokacak veya sürecin tarafı olarak hükümeti rahatsız edecek bir unsur yoktu. Barış sürecinin niteliği konusunda ise iki noktaya işaret etti Öcalan: Biri, barış sürecinin herhangi bir devlet ve hükümet için değil, bin yıldır kardeşlik duygularıyla birbirine bağlı olan halklar için başlatıldığı ve sürdürüldüğüydü. Diğeri ise, barışı oluşturmanın savaşmaktan daha zor olduğu ama her savaşın da eninde sonunda bir barış ile neticeleneceğiydi. Kanımca en önemli mesaj Öcalan’ın “Direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız” sözündeydi. Barış için binbir dereden su getirenlere ve korku pompalayanlara itibar etmeyin, gerçekten de barıştan kimsenin korkmasına gerek yok. 22-03-2014 / Sabah
Serbestiyet, 22.03.2014