Barışı savunmak güzel, ama elde etmek için çaba harcamak gerekir. Brecht’in dediği gibi, “Ama barış ağaç değil ki, ot değil ki yeşersin: Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.” Üstelik nitelikli ve kalıcı bir barıştan bahsediliyorsa insanların birbirini anlaması, kendilerini diğerinin yerine koyarak düşünmesi gerekir.
Konuşma zahmetine girmeden, diyalog kurmadan, yapıcı olmadan barışın savunulması mümkün mü?
Uzağa bakıştır barış. Kısa vadeli çıkarların, günlük hesapların, taktik zaferlerin değil, bir gelecek düşünün ürünüdür. Barışı arzulayan irade düşle gerçeği buluşturmalıdır bir yerde.
Bir gelecek hayali olmadan barışı resmedebilir miyiz?
Taleplerin herkesin anlayabileceği bir dille ortaya konularak aklıselim orta yolların birlikte keşfedilmesi her barış sürecinin olmazsa olmazıdır. Birlikte yaşayanların yine birlikte inşa etmeleri gerekir barışı.
Birbirimize ne istediğimizi anlatmadan barış kurulabilir mi?
Çözüm sürecinin kesintiye uğradığı şu günlerde “ne oldu da bu günlere gelindi?” sorusuna cevap arıyoruz.
Cumhurbaşkanı ve Hükümet çevreleri bu güne kadar, sürecin sona ermediğini, “buzdolabına kaldırıldığını”, sürecin kaldığı yerden yoluna devam edebilmesi için kamu düzeninin tesis edilmesi gerektiğini, silahlı örgüt mensuplarının ülke dışına çıkması gerektiğini ifade ettiler.
Kürt siyasetinin aktörleri ise son aylarda farklı söylemler geliştirdi. Öcalan 2015 baharında verdiği Nevruz mesajında 90 yıllık çatışmalı dönemin sona erdiğini, yeni bir sürece girildiğini vurgulamıştı. Öcalan bu konuşmasında vizyonunu gerçek barış ve evrensel demokrasinin kriterleriyle örülmüş bir geleceğin birlikte inşası olduğunu söylemişti. Ortadoğu bölgesinde din ve etnik yapılar temelinde dışarıdan yapılan müdahalelerin böl ve yönet stratejisinin bir parçası olduğunun altını çizen Öcalan bölgedeki sosyal grupların açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya girmelerini ve bölge devletlerinin ortak bir demokrasi alanı kurmaları gerektiğini vurgulamıştı. Masa devrildikten, çatışmalar yeniden başladıktan sonra ne düşünüyor bilmiyoruz.
HDP, Temmuz’da çatışmaları yeniden başlatan eylemlerin gerçekleşmesi ile birlikte masaya geri dönülmesi, barışın tesisi gibi konularla birlikte Haziran seçimleri öncesi başlattığı oldukça sert hükümet karşıtı söylemi devam ettirdi. Hükümetle diyalog içine girmeyi düşünmediği gibi yakın gelecekte de bu yolda adım atacak gibi durmuyor. HDP, sürecin kesintiye uğramasını tümüyle hükümete fatura ediyor ve bu iktidarla çözüm olmaz mesajını vermeye çalışıyor.
HDP’nin nasıl bir vizyona sahip olduğu ise soru işareti. Çok tekrarladığı barış ortamına ve görüşme masasına dönmenin temel koşullarını Türkiye’deki kesimleri inandırıcı bir şekilde formüle etmekte zorlanıyor. Bir yandan hendeklerle, barikatlarla bir sonuç alınamayacağını söylerken öte yandan hendek sorununun yaşandığı ilçe ve mahallelerdeki direnişi destekliyor. Çözüm süreci ve demokratikleşme konularında kısa dönemde uygulanabilir bir politika önerisi yok.
PKK ise Öcalan ve HDP’de dâhil olmak üzere diğer aktörlerin değil, sadece kendisinin karar alabileceğini vurgularken, önümüzdeki dönemin çok sıcak geçeceği mesajından hareketle çatışmaların sonlandırılması yönünde bir iradesinin olmadığına işaret ediyor. Özellikle tek taraflı bir ateşkes ihtimalinin olmadığı PKK tarafından ifade ediliyor. Ancak çatışmalarla ulaşılmak istenen hedefin ne olduğu konusunda hiçbir açıklama yok.
Şu günlerde Öcalan ne düşünüyor büyük merak konusu. Sadece Kürt siyasetindeki ağırlığı nedeniyle değil, vizyonu olan, konuşmayı ve diyaloğu savunan, insanlara inandırıcı gelen, isteklerini ortaya koyan, çabalayan bir aktör olduğu için.
Yeni Yüzyıl, 22.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/baris-nasil-savunulur-586