Yaptığı habercilikle pek çok kesimin sevgisini ve kızgınlığını, darbecilere karşı mücadelesiyle benim de şahsen takdirimi kazanmış bir isim olan Mehmet Baransu’nun “Dersimli Karadayı” yazısını kendisine yakıştıramadığımı belirterek başlamak istiyorum. Bu yazı birçok açıdan sorunlu; kapsayıcı değil dışlayıcı, ötekileştirici.
Baransu “Karadayı’yla ilgili bu yazının ardından birileri kimlik siyaseti yaptığımı iddia edecektir. Bu tür iddiaları çok da dikkate almadığımı hemen belirteyim” demesine rağmen maalesef yazı sorunlu ve sakınmak istese de bir kimlik siyasetini yansıtıyor. Bu siyaset maalesef Ergenekon vb. davalarda bazı basın yayın organlarınca -bence- bilinçli bir şekilde yapılıyor. “Orduda Alevi Cuntası”, “Yargıda Alevi Kliği” vb. haberler bu tip habercilik örnekleri. Bu davalarda tutuklanan isimlerin çok azı Alevi olmasına rağmen “Ordu’da Sünni Cuntası” ya da “Yargıda Sünni Dayanışması” denmiyor.
Ülkemize hâkim zihniyeti biraz bilenler, bu ülkede tüm kesimlere yayılmış bir kendini saklama kültürü olduğunu bilir. Bu nedenle ne Karadayı’nın Aleviliği ne de Demirel’in Sünniliği bir anlam ifade ediyor. İdeolojik olarak rejime bağlı olmak esastır ve emin olun ki Sünni kökenli Kemalist bir subay ya da hakim, bu devlet için Kemalist bir Aleviden her zaman için daha makbuldür.
Karadayı’nın Dersim kökenini gizlemesi ve ailesinin namaz kılıp oruç tutmasının eleştirilecek bir yanı yoktur. Bu tavır etnik ya da dini farklılık gözetmeksizin tüm ailelerin çocuklarını korumak için geliştirdikleri bir bürokrat/memur tavırdır. Asıl kızmamız ve öfkelenmemiz gereken bu halet-i ruhiyenin nasıl olup da üretilebildiğidir. MHP’li bir vekilin BDP’li kadın vekilleri hedef alarak “Kürt olduklarını iddia ediyorlar ama Kürtçe bilmiyorlar” diyerek gülmesi ve aşağılamasında olduğu gibi. Hâlbuki o vekilin, bu dediğinden utanması gerekenin BDP’li vekil değil kendisi olduğunu bilmesi ve kendisine şu soruyu sorması gerekirdi: “Biz ne yaptık ki annesi, babası, dedesi Kürt bir vatandaşımız kendi ana dilini öğrenemedi.” Aynısı Karadayı için de geçerli.
Takiye yapmak tek bir kimliğe özgü değil. Bugün hala Sivas MEB’de görevli önemli bir isim, 28 Şubat’ta işe yarı sarhoş gelirken, AKP döneminde göstere göstere namaz kılmaya başlamışsa, bu ve buna benzer örneklere bakarak bütün Sünnileri mi yargılayacağız? Ordudan atılmamak için karısının başını açan, ailesi ile içkili kokteyllere katılan ya da Ramazan’da oruç yemek zorunda kalan subaylara iki yüzlü mü diyeceğiz. Yoksa onlara yapılan bu zulme sebep olanları mı kınayacağız.
Karadayı’ya kızmak yerine eğer doğru ise onu Dersim ve Alevi köklerini saklamak zorunda bırakan düzene kızmak gerekmez mi? Her eylemi köklere atfedersek Süleyman Demirel’i nereye koyacağız? Meydanlar “Ordu indirdi, biz bindirdik” diye inlemiyor muydu? Yoksa o da mı gizli bir Aleviydi?
Baransu, kusura bakmasın ama sapla samanı birbirine karıştırıyor. Bu tür haberlerde çoğu kez basit bir gerçek atlanıyor. O da şu: Alevi oldukları söylenen isimlerden hiç birinin Alevilikle ailesel bağ dışında bir illiyetleri ve taleplerinin olmamasıdır. Asıl gerçek bu isimlerin Kemalizm’e ya da başka bir ideolojiye gönül verdikleri ve dünyayı bu çerçeveden algıladıklarıdır.
Bu ülke’de Alevi dedelerinin çocukları herkesten önce babalarının evlerinin duvarına “Dedeliğe ve Sömürüye Hayır” yazabilmiştir. Şimdi bu şekilde inançsal temelini başka ideolojilerle değiştirmiş, ideolojik gayretkeşlikle hareket eden insanların yaptıklarını nasıl olurda Alevilik ile ilişkilendirilebilirsiniz?
Yargıda da, orduda da Aleviler Alevi oldukları için orda değiller; ancak rejime bağlılıkları ve konjonktürsel şartlara uydukları sürece kabul görmüşlerdir. Ordu’da namaz kılmak hakimse namaz kılmış, oruç tutmuşlardır. Bu Sünni subaylar için de tersinden geçerlidir. Eğer gerçekten bu kişilerin gayreti Alevilik olsaydı, bugün Aleviler hala tanınma çabası içinde olmazdı. 28 Şubat’ın kudretli paşaları daha o günlerde Cemevlerinin ibadethane olarak kabulünü sağlar, yüksek yargı Alevilerin taleplerini destekleyici kararlar alırdı.
Hâlbuki bunların hiçbiri olmadı.
Bu nedenle Baransu’nun yazısı eksik tahlil ürünüdür.
Kökleri ne olursa olsun ortada ortak bir zihin dünyası olduğu unutularak Alevilik üzerinden yorum yapmak ve Alevi oldukları için intikam alıyorlar iması yaratmak doğru değildir. Bu durumda Çetin Doğan’ı nereye koyacağız? Tutuklandığı günlerde Çetin Doğan’ın eşini “Alevi değiliz ama Alevi dostlarımız var” açıklamasını yapmak zorunda bırakmak doğru mudur?
Kusura bakmasın ama Baransu kardeşim büyük bir ayıp işlemiştir. Keşke sadece Karadayı’nın 1930 Dersim Pülümür katliamı sürgünü bir ailenin çocuğu olduğunu haberleştirmekle yetinseydi.
Taraf, 26.01.2013