Ders alıyorlar mıdır, acaba? Ortadoğu’da halk gücüyle yıkılan askerî diktatörlüklerden ders alıyorlar mı bizim darbeciler?
Devleti bir zulüm makinesi gibi kurgulayan, topluma nefes aldırmayan, ekonomiyi tamamen kontrol eden, sokakta on kişinin bir araya gelmesini yasaklayan rejimler bile dayanamıyorlar halk gücüne. Bin Ali kaçtı, Mübarek çekildi, Kaddafi halkına savaş uçaklarıyla saldırıyor, günleri sayılı…
Belgelere göre Balyozcular da benzer işler yapmak istemişler. Camileri bombalamak, insanları stadyumlara doldurmak, savaş uçaklarını kaldırmak… Demokrasi olmayınca vicdan da kalmıyor demek ki; asgari bir vicdanın varlığı için bile demokrasi gerekli.
Türkiye’de başaramadılar, Arap dünyasında yarım yüzyıllık iktidarlarından sonra tasfiye oluyorlar. Bu saatten sonra bizim darbeciler, Türkiye gibi bir ülkeyi askerî rejim altında yönetebileceklerini hâlâ düşünebiliyorlar mı dersiniz?
İyi kötü altmış yıllık bir demokrasi tecrübesi olan, sivil toplumu siyasetin önünde giden, dünya ile bütünleşmiş, ekonomisi bireysel girişimlerle coşmuş bir ülkede ne darbe mümkündür ne de otoriter bir rejim.
Ama darbecilerin gözünü iktidar bürümüştür, göremezler. Bir darbenin ülkeyi böleceğini, ekonomiyi çökerteceğini, dünyadaki itibarımızı beş paralık edeceğini bilseler de fırsat bulduklarında yaparlar bunu. Umurlarında bile olmaz ülke. Denemişler işte… Dertleri iktidara ulaşmaktır. Dolayısıyla esas olan, fırsat vermemektir, güvenmek değil.
Şunu da öğrensinler artık; darbe yoluyla iktidara oturmak mümkün değil. Bırakın Türkiye’yi, Mısır’da, Libya’da bile mümkün değil.
Ortadoğu’da halkın isyanını, tepkisini gördükten sonra hâlâ bu işlere heves eden kaldıysa, onların aklından şüphe ederim. Sadece heveslilerin değil, bu işlere geçmişte bulaşmış olanların da nedamet getirmelerini sağlayacak sağlam örnekler yaşanıyor Ortadoğu’da.
Ama bu kesimin Ortadoğu halklarından ders alacağını sanmıyorum; onlar için Araplar ‘pis’, ‘cahil’ ve ‘yobaz’dır. Atladıkları mevzu ise bu insanların artık diktatörlüklere karşı çıkıyor, isyan ediyor olmasıdır.
Oysa bakıyoruz, bizim ‘kentli, eğitimli, modern endişeli’ tayfası hâlâ darbeden medet umuyor. Önceki hafta açıklanan Metropoll araştırması göstermişti; endişeli modernlerin yüzde 58’i ‘gerektiğinde ordunun yönetimi doğrudan ele almasını’ meşru görüyor. Yani onlar için mesele ‘şartların olgunlaşması’ meselesi…
İronik değil mi? Bizim ‘endişeli sözde modernler’in Araplardan öğreneceği çok şeyler var. Bütün gösterişlerine rağmen ne modernler ne demokrat. Aşağıladıkları Arapların çok gerisindeler. ‘Bizimkiler’ davet ederken Araplar kovalıyor diktatörlerini…
Yönetimde asker isteyenler Albay Kaddafi’nin saflarına katılabilirler. Afrika’da ‘lejyoner’ bulmakta sıkıntı yaşamaya başlamış Kaddafi. Belki, ‘Beyaz Türkler Lejyonu’ oluşturmak isterler Albay’ın saflarında…
Bizim darbeseverler ister ders alsınlar, ister almasınlar Türkiye halkının çok büyük bir çoğunluğu demokrasinin nasıl bir nimet olduğunu Ortadoğu’da olup bitenlere bakıp bir kez daha anladı.
Meşruiyeti olmayan bir yönetim zorbalıktır. Ortadoğu’da zorbalığın sınırlarına dayandık. İnsanlar isyan ediyorlar; kötü yönetime, zulme isyan bu. İstedikleri yönetimi, refahı paylaşmak. Demokratik istikrar çok değerli. Toplumun temel taleplerinin karşılanmasının ön şartı çünkü. Özgürlük, adalet, refah ve hatta güvenlik ancak demokratik istikrarla mümkün.
Bölgenin istikrarı ‘temsili yönetim ve katılımcı siyaset’ten geçiyor. Demokrasi bir iç barış projesi olduğu kadar, bölgesel ve küresel güvenliğin de bir gereği. Bu, sadece üç beş aydının, gazetecinin normatif, değer yüklü bir saptaması değil; küresel istikrara ihtiyaç duyan ‘güçler’in de vardığı bir nokta. Bu nedenledir ki Türkiye’de son yıllarda bir darbe yapamadılar.
Bu arada, bizim darbeci kalıntılarına ve destekçilerine de bir mesaj iletelim, belki ders alırlar: “Bakın, Mısır ve Libya halkı dayanamayıp isyan etmişken Türkiye toplumunun darbecilere teslim olacağını sanmayın. Tunus, Mısır ve Libya kulağınıza küpe olsun.”
Zaman, 25.02.2011