Siyaset Bilimci Dr. Murat Yılmaz, yeni anayasa fetişleştirilirse hemen gerçekleşmeyebileceğini söyledi. Yılmaz; “Anayasa yapılana kadar rejim sivilleşmeye devam edebilir. Mesela TSK Milli Savunma’ya bağlanabilir, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi değişebilir, kaymakam ve valiler jandarmanın sicil amiri olabilir. Bunlar için anayasa yapmaya gerek yok” dedi.
MURAT AKSOY
Seçimler bitti. Seçmen sözünü söyledi ve AK Parti’ye yine büyük bir oyla güvenoyu verdi. 2002’den bu yana girdiği bütün seçimleri kazanan AK Parti bir taraftan yeni siyaset dili oluştururken diğer taraftan yeni bir sosyolojik tabanı inşa ediyor. Bu içinden geçildiği dönemde çok farkedilebilecek bir durum değil.
Peki bundan sonra ne olacak? AK Parti’nin önceliği yeni anayasa mı olmalı, Kürt sorunu mu? Bu soru cevap bekliyor.
Biz de bu soruları siyaset bilimci Dr. Murat Yılmaz’a sorduk. Ankara Üniversitesi SBF mezunu olan Yılmaz, Türkiye siyasi hayatı ve Türkiye siyasi düşünce tarihi üzerinde çalışıyor ve yazıyor.
Yılmaz önceliğin Kürt sorunu olduğunu söylüyor. Anayasa fetişizmi yaratmadan anayasa yapmanın önemine dikkat çeken Yılmaz, rejimin sivilleşmesi için yeni anayasa yapılana kadar yapılacak çok şeyin olduğunu söylüyor.
Seçim sonuçlarını nasıl okuyorsunuz?
2011 seçimlerinde, 2002 seçimlerinde ortaya çıkan değişim, reform, demokratikleşme, sivilleşme ve özgürlük isteyen seçmen iradesinin genişleyerek büyüyen bir cephe olarak kendisini bir kez daha ortaya koymuştur. AK Parti, bu sosyolojik tabanın siyasi temsilcisi olarak temayüz etmektedir. AK Parti’nin bu tabanı ne kadar temsil edip etmediği başka tartışma konusu ama bu alanda neredeyse rakipsiz, bu açık. 2002’de başlayan bu süreç, geçen zaman zarfında pekişti 12 Eylül 2010 referandumu %58’e ulaşan oy oranı ile bu değişim talebinin aslında ne kadar güçlü olduğunu da gösterdi. Fakat bu sosyolojik eğilim AK Parti dışındaki siyasi partiler tarafından anlaşılamadı, hâlâ da anlaşıldığı söylenemez.
AK Parti’nin bu değişimi taşıma alanındaki rakipsizliği, partiye yönelik çeşitli gayri meşru yolların denenmesine yol açtı. Muhtıra, darbe, kapatma davası gibi girişimler aslında değişim talebi ile AK Parti arasındaki ilişkiyi koparmaya yöneliktir. Geçtiğimiz yıl CHP’de yaşanan değişim de, aslında bu projenin bir parçasıdır. AK Parti’nin, değişimin siyasi temsilcisi konumundaki rakip-sizliği yeni CHP söylemiyle aşılmaya çalışıldı.
ARTIK YENİ BİR TABAN VAR
Bu sosyolojik tabanı biraz açsak. Kimdir bunlar?
Bunun için öncelikle eskiden farklılığın ortaya konması gerek. AK Parti eski orta sınıfın ve dolayısıyla kaybeden orta sınıfın değil, yükselen orta sınıfın temsilcisi. Bu yeni orta sınıf, taşra burjuvazisizi ile taşra elitleriyle ilişkili gelişen ve dünyadaki gelişmelere daha duyarlı bir toplumsal kesimi temsil ediyor. Bu sınıf esas itibariyle eski rejimden, eski rejimin ideolojik ve devletçi tutumundan rahatsız olan geniş toplumsal kesimleri temsil ediyor. AK Parti bu yeni orta sınıfla ve daha geniş toplumsal kesimlerle hem dil düzeyinde hem de gündelik hayatında yakın bir ilişki kurabildiği için klasik merkez sağ partilerden ayrılıyor.
Klasik merkez sağ partilerin özellikleri ne idi?
Bu partiler, bu kitlenin taleplerini devlet karşısında temsil etmek, bu sınıf üzerindeki devlet baskısını yumuşatmak ve bu sınıfın hayatının devam etmesini garanti ederek bir aracılık misyonu sürdürdüler. Ancak bu misyon,28 Şubat sürecinde bozuldu. Merkez sağ, bu istikametteki sözlerini tutamayacak kadar devlet ajanı haline geldiği için bu zımni sözleşme bozuldu, merkez sağın partileri çöktüler ve bu alanı da bu yeni elitler doldurdu. Bunun içinde iktisadi elitler de var entelektüel elitler de var. Bu çerçeve içinde AK Parti kendi temsil ettiği sosyolojik tabanını rahatlatacak reform çerçevesine oturdu. AK Parti’nin bu anlayışının temelinde de devletin sınırlandırılması anlayışı var. Devlet, hem ideolojik olarak hem de iktisadi büyüklük olarak sınırlandırıldı; bu aslında dünyadaki gelişmelerle de uyumlu bir süreçle hayata geçti. Bir yandan piyasaya dayalı ve dışa açık bir büyüme modeliyle iktisadi başarı, diğer yandan da sivil alanın ve demokratikleşmenin genişlemesiyle siyasi başarı yakalandı. Burada da bir başarı yakalandı, bu ittifakın zemini genişletti ve ikna ediciliği arttı. Bunu da seçim neticelerinde görüyoruz. Yüzde 34’le başlayan oy yüzde 50’ye dayanmış durumda.
KLASİK SAĞ PARTİ DÖNEMİ BİTTİ
Bu AK Parti’nin klasik sağ partiye dönüşmesi mi aynı zamanda?
Dünyanın ve Türkiye’nin bugün geldiği noktada, Türkiye’deki klasik sağ partilerin yeniden var olması mümkün değil. Bu belki bir kısmıyla AK Parti’de devam ediyor ama siyaset artık bütçe ve kadro dağıtmakla yürümüyor. Çünkü artık bunun sınırları var, ayrıca siyasi alan genişledi. Bu anlamda AK Parti’nin seçimlerde elde ettiği başarıyı sürdürmesi, toplumsal talepleri yerine getirmesinin yolu siyasetten geçiyor. Belki AK Parti başlangıçta, güçsüz olduğu dönemde daha merkez sağa yakın durabilirdi. Fakat eski rejim, yani reaksiyoner cephe bu imkanı kullanamadı ve gücünün ötesinde işlere kalkıştığı için AK Parti’yi öngörülenin ötesinde radikal tavırlar almaya zorladı. Artık bu mümkün değil. AK Parti, Türkiye’de yeni bir siyasal alan inşa ediyor ve şu anda orada tek başına duruyor. Özellikle 12 Eylül 2010’da yapılan referandum ile bürokratik vesayet kurumlarının bel kemiğinin kırılmış olması, bu süreçteki en büyük şans. Kısaca AK Parti istese de klasik merkez sağ partilerine dönüşmez. Çünkü artık toplum, merkez sağda değil. Bu anlamda AK Parti için en büyük tehlike, kendisinin başlattığı değişim sürecinin sonuçlarını ve taleplerini anlamayacak ölçüde toplumla ilişkilerini zayıflatarak koparmasıdır. Lider kültü, bürokratikleşme ve bedevilik asabiyesinin zayıflaması gibi sosyolojik eğilimler, bu tehlikeye işaret etmektedir. Böyle olursa AK Parti, kendi başlattığı değişimin kurbanı olur.
AK Parti ne yapmalı?
AK Parti’nin yapması gerek şey, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da siyaset. Sivil siyasetin alanını genişletmek… Reaksiyoner cephenin ittifak sistemini bozarak, içeride ve dışarıda daha geniş ittifaklara yönelmek… Yeni düzenin sadece kendisiyle kurulamayacağını bilerek sonuçlar kadar süreçlerde de demokratikleşmeyi deneyerek, yeni dönemin kurucu bir dönem olmasına uygun bir sorumluluk anlayışıyla davranmak zorunda AK Parti.
ANAYASA FETİŞİZMİNDEN KAÇINILMALI
Bu yeni anayasa ile mi olmak zorunda?
Bu önemli bir nokta. Bence sivilleşmeyi ve siyasetin alanının genişletmeyi sadece yeni anayasa ile sınırlı tutmak yanlış ve en büyük hata olur. Elbette yeni anayasa olsa iyi olur, bunun için uzlaşma sonuna kadar zorlanmalı ama tek çare o değil. 330 rakamı elbette önemli ama yakalanamadığı zaman yeni anayasa yapılamaz diyemeyiz. Yeni anayasa, CHP veya BDP katkısı ile de yapılabilir.
Sivil siyaset sadece anayasa üzerinden ilerleyemez. AK Parti’nin 330’un altında kalması partiyi ve diğer partileri işbirliği yapmaya itmektedir. Kim yeni anayasa yapmak istiyorsa, diğer partilerle işbirliği yapmak durumundadır. Ki bu yönde CHP’nin taahhütleri vardır, BDP, yeni anayasadan taraf olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla bir tür mutabakat zemini var. Bunu hayata geçirmek siyasi partilerin ve siyasi liderlerin gayretleriyle mümkün…
Bu açıdan CHP’nin yenilenmesinin, BDP’nin de Türkiyelileşmesinin yolu yeni anayasadan geçiyor diyebilir miyiz?
Elbette. Çünkü her iki partinin de açık taahhütleri var, raporları ve taslakları var. Bu konuda AK Parti ile işbirliği yapmaları onlara da, Türkiye’ye de yarar. CHP’nin yeni anayasaya katkısı, Yeni CHP yolunda çok önemli bir fırsat ve adımdır. Aynı şekilde BDP’nin de bu sürece destek vermesi onun Türkiyelileşmesinde önemli bir eşik olabilir. Ama bir kere daha ifade edeyim yeni anayasa sivil siyasetin olmazsa olmazı değildir. Şu anda yeni anayasadan önce özellikle mevzuat düzeyinde o kadar çok değişiklik yapılabilir ki. Hatta AK Parti Hükümeti işe bunlarla başlayarak yeni anayasanın yapılacağı siyasi iklimi kolaylaştırabilir. Yeni anayasa bu tür değişim dönüşüm dönemlerinde toplumda iktisadi ve sosyolojik değişmelerin son tahlilde kendisini ifade edeceği yerdir. Eski anayasa bunu engellemek üzere kurulduğu için, anayasa marifetiyle bürokratik vesayet kurumları toplumun iktisadi, siyasi ve sosyolojik yapısını değiştirmesini engellemek üzere kurulduğu için ister istemez bu çatışmaların geldiği yer anayasa oldu ve anayasa krizleri yaşadık.
MEVZUATIN SİVİLLEŞMESİ DE ÖNEMLİ
Mevzuattan önce neler yapılabilir?
Son dönemde anayasal değişiklik olmadığı halde daha önce yapılamayan cunta ve çete yargılanmaları başladı. Bunun arkasında, AK Parti’nin bürokratik vesayet kurumlarına hayır diyebilmesi yatmaktadır. Yine bu, medyadaki ve sivil toplumdaki çeşitlenmeyle, cunta ve çeteler teşhir edilebildi. Şimdi de siyasi partilerin yanında medya ve sivil topluma büyük bir rol düşüyor. Sivil siyasetin ve Yeni Anayasanın önü bu şekilde açılabilir.
Mesela neler yapılabilir mevzuat düzeyinde?
Mesela Milli Savunma Bakanlığı sivilleşebilir. Kaymakam ve valilerin jandarmanın sicil amir olması sağlanabilir. TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi başta olmak üzere değişebilir. Bütün darbecilerin isimleri kamu kurumlarından silinebilir ve darbecilerin anılmasına yönelik devlet törenle-rine son verilebilir. Bunlar anayasa konusu değil. Bir ara İsmet Berkan önermişti. Bürokrat, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin katılımıyla bu alanda neler yapılabileceğine ilişkin bir katalog çalışması yapılabilir.
Bunu CHP’nin yenilik vasfını ortaya koyabilmek için de bir fırsat olarak mı görüyorsunuz?
Evet. AK Parti’den ziyade CHP için fırsat. CHP yeni seçimde demokratik bir parti olarak ortaya koymak istiyorsa yeni anayasa bir fırsat. Bunun için de kendi içindeki tutarsızlıkları ortadan kaldıracak tutarlı bir yeni demokratik sivil anayasa çizgisini ortaya koyması lazım.
Kürt sorununun çözümü AK Parti-BDP işbirliğinde
Bu seçimlerin en büyük sürprizlerinden birisi de BDP. Hedeflerini aştılar. Anlamı ne bunun?
12 Haziran seçimleri şunu gösterdi; BDP çizgisinin tasfiye edilmesi söz konusu değil. BDP, Türkiye’nin ana siyasi aktörlerinden birisidir. Sadece bölgede değil, Batı’da bazı illerde de örgütlü ve siyasallaşmış bir partidir BDP. Tabii bir başka gerçek daha var, bölgede AK Parti’nin tasfiye edilmesi de mümkün değildir. AK Parti listelerine tepkilere, partinin seçim sürecinde Kürt meselesi söylemindeki gerilemeye rağmen bölgede ve Kürt seçmenler nezdinde AK Parti hâlâ birinci partidir. Bu itibarla da bu iki aktörün bu mesele etrafında ciddi anlamda birbirlerini muhatap alarak bir çözüm üretmeleri gerekiyor. CHP’nin bu dönem zarfında oynadığı rol, aslında bu çözümü mümkün hale getiren bir yumuşamaya yol açtı. Şu aşamada BDP grubuna düşen görev, kazandığı bu siyasi başarıyı meselenin çözümünde kullanmasıdır. Şiddet dışında bir yolun mümkün olduğunu gösterebilecek bir siyasi kulvar oluşturmasıdır. Türkiye’nin bu aşamada yeni anayasa kadar önemli, hatta ondan daha önemli gündemi Kürt mesesidir. Bu konuda CHP’nin tavrını dikkate aldığımızda çözüm için en uygun noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Şu anda MHP dışında bu meselede çözüme doğrudan karşı çıkacak siyasi bir aktör neredeyse yok. Ayrıca MHP’nin seçim döneminde Diyarbakır’a gitmiş olması ve bu gidiş esnasında herhangi bir problem yaşanmamış olması da aslında meselenin çözümüne katkı sunacak kolaylaştıracak bir gelişmedir. Bu anlamda MHP’nin Meclis’te olması da bir şansa dönüşebilir.
Ne yapılmalı öncelikli olarak?
Bu meseleyi zamana yaymak stratejisinden vazgeçilmelidir. Bu şekilde mesele ortadan kalkmıyor, tam aksine büyüyor ve maliyeti yükseliyor. Şu aşamada ilk iş süren eylemsizliğin uzatılması, PKK’nın silahsızlanması için yürütülen müzakerelerden netice alınmasıdır. 2013 mahalli idareler seçimlerinin tansiyonu çıkmadan bu meselede bir yol alınmalıdır. Eğer bu yapılabilirse, yeni anayasayı yapmak için toplumsal şartlar daha uygun hale gelir.
Milletvekili sayısı siyasal taleplerin çıtasını yükseltme riski taşır mı?
Bu risk önceden de vardı ve hayata da geçmişti. Aslında bu meselenin çözümünde geçen zaman, siyasal riski biraz daha arttırıyor. Her gecikme hem maliyet arttırıyor hem de çözümü riske sokuyor. Yüksek sayıda milletvekili ile Meclis’te olmak BDP’ye siyasal özgüven verecektir ve tasfiye olmayacaklarının bilinci ile siyaset üretebilirler.
BDP şunu unutmamalı ki, başka bir hassasiyeti temsil eden MHP’de kendilerinin iki katı kadar oy almıştır Türkiye’de.
BDP’nin temel sorunu ne olur bu aşamada?
Liderlik. Bu konuda parti çevresinde ciddi bir muğlaklık söz konusudur. Eğer bu konuda bir netlik olursa, BDP bu başarıyı kalıcı hale getirerek hem Türkiye siyasetinde hem de bölgede barışın en önemli aktörü olur. Bu itibarla BDP’nin burada sadece seçim sonuçlarına değil bölgesel gelişmeleri de göz önünde bulundurarak makul bir çözüm noktasında siyasi risk üstlenen bir liderliğe ihtiyacı var.
Siyasi liderlik sadece BDP’nin sorunu mu?
Aslında siyasi liderlik meselesi sadece BDP ve Kürt meselesi için değil, yeni anayasa ve Yeni CHP konularında da AK Parti ve CHP için de kritik ehemmiyettedir. Siyasi liderlik, Weber’in işaret ettiği bağlamda siyasi bir müteşebbis olarak risk alabilme ve insanları bir yere çağırabilme kabiliyetidir. Bugün Türkiye’de bir çok meselenin çözümü için mutabakat çerçeveleri yakalamak imkanı vardır. Siyasi liderler, sivil toplum ve medya bu noktaya yoğunlaşırsa siyasi çatışmanın hakkını veren liderler, uzlaşma başarısını da yakalayabilirler.
Yeni Anayasa ve Kürt sorununa katkı CHP’yi yenileştirebilir
Yeni CHP’nin bir proje olduğunu söylediniz. Bu proje başarılı oldu mu?
Seçim sonuçları, tam olarak başarılı olmadığını gösteriyor. Yeni CHP iddiasının kadrosundan liderine kadar halihazırda toplumun geniş kesimlerince kabul görmediğini gösteriyor. Bunu normal karşılıyorum.
Neden?
Çünkü CHP’deki değişim, toplumsal ve siyasi bir talebe dayanmıyor. Deniz Baykal’ın gidişi siyasi bir mücadele ile değil kasetle oldu. Onun yerine gelen Kılıçdaroğlu, parti içinde siyasal mücadele ile gelmedi. CHP’deki değişim, değişen toplumu ve yükselen aktörleri anlamanın ürünü değil, tersine değişim dalgasına karşı bir dalgakıran gibi önünü kesmek isteyen stratejik bir hamlenin sonucu.
SERT TARTIŞMALAR OLACAK
Peki bu değişim nasıl kalıcı hale gelebilir?
Bunun şansı, 13 Haziran’dan itibaren CHP’nin yeni anayasa, reformlar, Kürt meselesi, sivil asker ilişkileri konusunda göstereceği performansla yakında ilişkili.
Mesela Sezgin Tanrıkulu ile Mehmet Haberal nasıl aynı siyasal pozisyonda olabilir?
Bu durum CHP için normal bir durum. Çünkü CHP, başlangıçtan beri, bünyesinde birden fazla görüşü barındıran parti. Ecevit’ten bu yana yeni kesimlere açılma gayretleri var ama bunlar hep başarısızlığa uğruyor. Çünkü CHP neye göre siyaset belirleyeceğine karar veremiyor.
Tercihleri neler CHP’nin?
CHP ya bürokratik vesayet kurumlarının taleplerini dikkate alacak ya da halkın. CHP’deki değişme iradesini karara bağlayacak nokta burası. CHP hâlihazırda bürokratik vesayet kurumlarının ideolojik hegemonyasının dışına çıkabilmiş değil.
Bu açıdan yeni dönemde, CHP’de sert tartışmalar görmek şaşırtıcı olmaz. Burada çözüm siyasi liderin risk alarak partinin yönünü tayin edebilmesinde. Başlatılmış olan Yeni CHP arayışının samimiyeti, Ergenokon sanıklarının, eski merkez sağ temsilcilerinin parti dışına atılmasındadır. Burada temel sorun şudur; CHP’nin tabanında yenileşme, toplumun farklı kesimlerini kuşatma, solculaşma arayışı olmadığı için bu değişim ancak liderlik ile olur.
Bakın CHP’ye yakın etkili bir dergi, etkili bir think tank kuruluşu, etkili bir STK biliyor musunuz? Çünkü yok. Bu bile aslında CHP hakkında çok şey söylüyor.
YENİ ESKİNİN TASFİYESİDİR
Yani yenileşmenin maliyeti olacak?
Evet bu maliyet eskinin tasfiyesidir. Ve bürokratik vesayet kurumlarının ideolojik hegemonyasından da kurtuluştur.
CHP’nin yenilenmesinin koşulları nedir?
Bence CHP gerçekten yenilenebilir çünkü aksi istikametin başarı şansı giderek düşüyor. Yani değişim, başarının tek şansı. Yani bürokratik vesayet kurumlarının ya da darbelerin etkilerinin sıfır olduğu bir yerde; CHP, siyaset yapmaya mecbur kalacak. Seçim sonuçları daha önce de referandum sonuçları CHP’nin eski tarz, Baykal tarzı siyaset yapmasının imkanlarını ortadan kaldırdı. Bu itibarla CHP ve onun arkasındaki zümreler yeni Türkiye içerisinde tayin edici olmak ama ilk önce varlıklarını muhafaza ettirmek istiyorlarsa eski CHP’den farklı olarak yeni toplumsal kesimlere açılmak zorundalar. Bunun da yolu, Kılıçdaroğlu’nun tutarsızlıklarına rağmen ‘Yeni CHP’. Bu son şansları ve bu anlamda çıkmadık candan umut kesilmez.
CHP’de ve/ya CHP dışı solda bir arayış olur mu?
Mümkün ama, önce yeni CHP’den umudun kesilmesi gerek. O zaman olabilir. İkincisi de CHP gerçek anlamda demokratikleşmeyi, sivilleşmeyi ana rota olarak seçer; yeni dönemde yeni anayasa, Kürt meselesinde sivil siyaset yapmaya soyunursa muhtemelen kendi içindeki Ergenekon zanlıları ve Demirel takviyesi grup ayrılmak zorunda kalırlar. Benzer şekilde 60’lı ve 70’li yıllarda ortanın solu tartışmalarında CHP içinden bir Güven Partisi çıkmıştı, daha devletçi bir damar olarak. Aynı damarın bugünkü CHP’den de çıkması beklenebilir: Eğer böyle bir şey olursa bundan CHP güçlenerek çıkar.
Yeni Şafak,
20.06.2011