ANAYASA Mahkemesi’nin Erdem Gül ve Can Dündar’ın tutukluluğuna son veren kararını olumlu bulanlardanım.
Can Dündar’ı sevdiğimden veya onu demokrat sandığımdan değil. Ama tutuksuz yargılamanın asıl, aksinin istisna olması gerektiğine inandığımdan.
Buna ilave olarak, kararın siyasi atmosfer üzerinde olumlu etkisi olacağını düşündüğümden.
Yine İçeriğe mi Girdi?
Anayasa Mahkemesi her zamanki kötü geleneğini tekrarlayarak kararını gerekçesiz açıkladığı için sahici bir değerlendirme yapamıyoruz. Mahkemenin “Biz kararı açıklayalım, gerekçe ardından gelsin” şeklindeki kötü teamülü buna imkan vermiyor.
Mahkeme üyeleri, iptal kararlarından farklı olarak ihlal kararlarında bunun bir zorunluluk olmadığını ileri sürebilir.
Ama bir kararın gerek pozitif hukuk ve gerekse de adalet temelinde makul bir değerlendirmeye konu edilebilmesi bakımından bu geri bırakmaların zararı büyük.
Bu anlamda karar isabetliyse vicdanları tatmin, değilse yanlışlığının kısa zamanda belirginleşmesi bakımından Mahkemeye düşen moral bir sorumluluktan söz edebiliriz.
Ve Mahkemeye, böyle bir sorumluluğu hissedip hissetmediğini, hissediyorsa biraz daha çabayla çıkarabileceği gerekçeli kararı neden geri bıraktığını sorabiliriz.
Bu karar bakımından ikinci soru ise, karara ilişkin açıklamasındaki “ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini” belirtmesi sebebiyle, Mahkemenin içeriğe girdiğine ilişkin eleştirilerde somutlaşıyor.
Anayasa Mahkemesine yönelik en anlamlı ve ciddi eleştiri de bu aslında.
Mahkemenin sadece tutukluluk haline ilişkin itirazdan hareketle “kişi hürriyetini ihlal” sonucuna varmakla yetinmeyip, “ifade ve basın özgürlüklerinin [de] ihlal edildiğine” ilişkin açıklaması, yine eski kötü ve hukuka aykırı bir geleneğin nüksettiğini, Mahkemenin içeriğe girerek o konudaki delilleri de incelediği eleştirilerini gündeme getiriyor.
Dilerim bu açıklama, kararı savunan bazılarının yaptığı gibi, söz konusu kişilerin gazeteci olmaları dolayısıyla işlerini yapamadıkları, bunun da sonuç olarak ifade ve basın özgürlüğü hakkını kullanamamalarını beraberinde getirdiği düzeyinde zorlama bir açıklama olmaz.
Çünkü böyle bakıldığında, her meslek sahibi için bir gerekçe bulunur. Bu konudaki sorunun ikna edici biçimde cevaplanması önemli. Özellikle de mahkemenin, jüristokratik sapmayı ifade eden eski kararları ortadayken.
Hangi Kritere Göre?
Son olarak Mahkeme, neden diğer başvurular arasında Dündar ve Gül’ünkini öncelediğini de açıklamak durumunda.
Eğer çok daha önce yapılmış ve sağlıkla ilgili aciliyet uyarısı taşıyan bir başvuruyu veya benzer bir başvuruyu ifade ediyor görünen ve onlardan daha önce hapiste olan Mehmet Baransu’nun başvurusunu değil de Dündar ve Gül’ün dosyasını öncelediğini, eşitlik ilkesi temelinde ve sadece hukuki gerekçelerle izah etmek zorunda.
Anayasa Mahkemesi de eleştirilir ve eleştirilmeli.
Ama alanına vakıf ve adalet perspektifine sahip bir hukuk insanı olarak tanıdığım Zühtü Arslan’a yönelik ithamlarda somutlaşan dille değil.
Mahkeme de bu sorulara ikna edici cevaplar vermeli.
Yeni Yüzyıl, 07.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/anayasa-mahkemesi-uc-soru-1572