AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın konuşmasında üç önemli yanlışın olduğu kanısındayım. İlki, Kılıç’ın yargı ve yürütmeye ilişkin değerlendirmelerinde eleştiri dengesini iyi kuramamasıdır. Kılıç, yürütmeye karşı oldukça ağır sözler sarf ederken yargıya yönelik eleştirileri ise tamamen genel ve temenni niteliğinde sözlerle geçiştirdi. Oysa doğrusu, bunun tersinin yapılmasıydı. AYM Başkanı’ndan beklenen öncelikle yargıya bakması, yargının yanlışlarını gözler önüne sermesi ve yargıyı sıkı bir eleştiri süzgecinden geçirmesiydi. Bu tür bir tavır, yürütmeye getirdiği eleştirilerin de kıymetini artırırdı. Berat Özipek’in bu noktadaki uyarısı çok yerinde. Özipek, Kılıç’ın sadece yürütmenin eleştirisine odaklanmasının konuşmanın hukuki niteliğine zarar verdiğini belirtiyor: “… aynı konuşmada yargının siyasi aktivizminin yanlış olduğu, jüristokrasinin demokrasiyi boğacağı veya yargının siyasi bir müdahalenin yürütücüsü olmaması gerektiği de çok açık ve sert ifadelerle mahkûm edilebilirdi ve bunlar da aynı ölçüde doğru olurdu. Diyeceğim o ki, bir siyasi tartışma içinde hukuki argümanlardan sadece bir kısmını, sizin pozisyonunuza uygun olanları önceler veya vurgularsanız, kullandığınız tüm kavramlar hukuki olsa bile hukuki bir dil kullanmış olmazsınız.” ‘Ortak vicdan’ Kılıç’ın özel olarak AYM’ye dair sözleri de sorunluydu. Kılıç, konuşmasında kurumların özeleştiri yapabilme cesareti göstermeleri gereğinin altını çizdi. “Mahkemelerin geçmişte verdiği kararlar sonucunda toplumda yaşanan sarsıntıların, demokratik hayata ve hukuk devleti anlayışına olan olumsuz etkilerinin bilançosunu çıkarmak zorundayız” dedi. Ama konuşmasında böyle bir özeleştiri yoktu. Aksine AYM’ye ilişkin gerçeğe tekabül etmeyen bir tablo çizdi. Mesela mahkemenin “ortak vicdanı”ndan şöyle bahsetti: “Kuşkusuz bu sonuca ulaşırken, başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere, hukukun evrensel ilkeleri ve ilgili yasa hükümlerine göre hareket ettiğimiz açıktır. Bu vicdani alan, dostluk ve düşmanlık duygularına kapalı olduğu gibi ırk, renk, siyasi düşünce ve bireysel inançların da dışındadır.” AYM’nin Kılıç’ın tarif ettiği gibi bir vicdana sahip olmadığını biliyoruz. Bunun için çok ayrıntılı karar incelemelerine de gerek yok. Bunun için AYM’nin yalnızca siyasi parti kapatma, 367 ve başörtüsü davalarında verdiği kararlara bakmak yeter. İkincisi, Kılıç, parlamentonun sıklıkla yasal değişiklikler yapmasını eleştirmesidir. “Haklı bir neden olmaksızın, kamu yararı gözetilmeden, siyasal amaçları gerçekleştirmek düşüncesiyle yazılı hukuk kurallarında çok sık aralıklarla yapılan değişikliklerin, toplumda hukuk güvenliğini sağlayabileceğinden bahsedilemez.” Yargının vazifesi Demokrasilerde halkın temsilcisi olan parlamento, gerekli gördüğü konularda yeni yasalar çıkarabilir veya mevcut yasalarda değişiklik yapabilir. Haklı bir nedeninin olup olmadığı, kamu yararının gözetilip gözetilmediği parlamentoda tartışılır. Neticede parlamento iradesi, bu yönde bir ihtiyacın olduğu kanaat getirirse bir yasal düzenleme yapar. Yargı, yasamanın uhdesindeki bu yetkiye müdahale edemez, parlamentonun ne sık aralıklarla yasal değişiklik yapacağına karışamaz. Kılıç’ın “siyasi amaçları gerçekleştirmek için yazılı hukuk kurallarında değişiklik yapılmasını” eleştirmesi de garip. Elbette ki iktidarı ve muhalefetiyle parlamentodaki partilerin siyasal gayeleri vardır. Hukuk düzeni içinde söz konusu gayelere ulaşmanın yolu da yazılı hukuk kurallarında değişikliğe gitmek veya yeni hukuk kuralları ortaya koymaktır. Yargının vazifesi, parlamentonun yaptığı yasal düzenlemelerinin hukuki denetimini yapmaktır, yoksa mürebbiye edasıyla parlamentoya ne yapıp ne yapamayacağını hatırlatmak değil. ‘Gömlek değiştirmek’ Üçüncüsü, kendisini siyasi tartışmanın bir tarafı olarak konumlandıran bir dile yaslanmasıdır. Kılıç’ın kullandığı kelimeler, cümleler ve benzetmeler özenle seçilmişti. Bunu “gömlek değiştirme” metaforunun kullanılmasından çıkartmak mümkün. “Bizler adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları olarak, gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız.” Hemen ardından gelen cümlede de şöyle devam ediyor: “Dün hak ihlaline uğrayanların nasıl yanında yer alınmışsa, bugün de kimliği, kişiliği, gücü ve rütbesi ne olursa olsun, hak ihlaline sebep olan herkesin karşısına, aynı adalet gömleğiyle çıkmaya devam edeceğiz.” Hamaset (“adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları olmak, hak ihlaline sebep olan herkesin karşısına aynı adalet gömleğiyle çıkmak) bir tarafa bırakıldığında, bu ifadeler doğrudan Başbakan Erdoğan’ı hedefliyor. Basın mensupları bunu Kılıç’a sordular. Kılıç, “Kimseyi hedef almadım” diye cevapladı. Ama bu cevap ikna edici olmaktan uzak. Her sözcüğünün üzerinde ihtimamla durulmuş yazılı bir metinde iki defa “gömlek”e atıf yapmanın, Erdoğan’ın “Milli Görüş gömleğini çıkardık” sözüne bir cevap olarak anlaşılacağını herkes bilir. Kılıç’ın bunu hesap etmediği düşünülemez. (Burada bir parantez açmak lazım: Gömlek değiştirmek, başlı başına kötü bir şey değil. Zaman değiştiğinde sizin görüşleriniz de farklılaşabilir. Dünden farklı bir görüşe sahip olur ve gömleğinizi değiştirirsiniz. Koşullar bütünüyle farklı bir renge büründüğünde bile hep aynı kalmada diretmek bir erdem sayılmaz, aksine sizi tarihin dışına düşürür. Dolayısıyla her daim aynı gömleği giymek çok matah bir şey değil. Kaldı ki Kılıç, kendi tarihine baksa, kendisinin de çok sayıda gömlek değiştirdiğini görecektir.) ‘Sığ eleştiri’ Kılıç’ın doğrudan Erdoğan’ı hedef almasına bir diğer kanıt, Erdoğan’ın AYM’nin “milli olmadığı” sözünü Kılıç’ın “sığ eleştiriler” olarak nitelemesiydi. Kılıç, Erdoğan’ın bu eleştirisini hukuki bir analizle çürütebilir, örneğin Anayasanın 90. maddesini işaret ederek rahatlıkla boşa çıkarabilirdi. Ancak hukuki argümantasyona başvurmadı, bunun yerine eleştiri sahibini tahkir eden bir üslûbu tercih etti. Bu, bir yargıçtan ziyade, bir siyasetçinin diliydi. Kılıç’ın bir yüksek mahkeme başkanı gibi değil bir muhalefet mensubu gibi konuşması nedeniyle kimse konuşmanın hukuki boyutu üzerinde durmadı. Kılıç sözleri sıcak politik gündemin malzemesi dönüştü. Kanımca bundan en büyük zararı Kılıç ve AYM gördü. Oysa AYM’nin son zamanlardaki performansı gayet iyiydi. AYM, kararlarında özgürlükçü bir duruş sergilemiş ve tıkandığı noktalarda sisteme nefes aldırmıştı. Kılıç, siyasi tarafgirlik ve kızgınlık içeren fazlasıyla şahsileştirilmiş cümleler kullanmaktan imtina etse ve salt bu hukuki kazanımlar üzerinde dursaydı, hem kendisi hem de kurumu için daha doğru olanı yapmış olurdu.
Serbestiyet, 02.05.2014