Ahmet Hakan’a yapılan saldırı tüyler ürperticiydi.
Söze, saldırıyı lanetleyerek ve meslektaşımıza, Ahmet Hakan’a büyük geçmiş olsun diyerek başlayalım.
Gazetecilerin haberlerinden, yazılarından dolayı saldırıya uğraması, nedeni siyasal olsun olmasın, tam bir ilkellik göstergesidir. Ucu tüm bir topluma, bütün bir zihniyete uzanır. Saldırı nedeni siyasi olursa vahamet ve endişe artar.
Ahmet Hakan’ın saldırganları hızla yakalandı. Profesyonel sabıkalılardan oluşan bu çetenin azmettiricisi kim sorusu son derece önemlidir.
Ahmet Hakan’a hangi yakınlıkta ya da uzaklıkta olurlarsa olsunlar, basının, gazetecilerin işi, bu saldırıyı polemiklere alet etmeden, gözü kapalı suçlamalar yapmadan, hafifletici nedenler buyurmadan takip etmektir, en azından saldırıya karşı bir hassasiyet göstermektir.
Bu vesileyle şunu özellikle söylemek isterim. Son dönemlerde farklı siyasi eğilimdeki gazeteciler arasındaki ölümcül polemikler ya da hakaret yazıları veya hain vurgulu, itibar hedefli atışlar bu ülkenin beklediği, istediği demokratik olgunluğa hiç uygun olmadığı gibi, zaten gergin ve kutuplaşmış kamuoyunu daha da sertleştiriyor, havayı puslu hale getiriyor.
Gazetecinin, kalem erbabının hızla kendi kesiminin “savaşçısı” olma havasından ve meydan okuyucu ruh halinden uzaklaşması gerekiyor.
Bu, sadece meslek açısından değil demokrasi gerekleri ve kalitesi açısından kişisel ve etik bir sorumluluktur.
Dün yazdım, kendisine benzeyeni talep eden ve yücelten, farklı olanı ise yargılayan ve dışlayan bakış açısı, bu ülkede, yaşadığımız sosyolojik değişime direnen sert bir zihniyet çekirdeğidir.
Doğal olarak, bu sert çekirdeğin içinden konuşmak, taraf olarak, patron ya da siyasetçi, bir ideoloji ya da bir hayat tarzı adına, onları savunarak taş atmak kolay iştir.
“Bir kimlik aydını” ya da “hayat tarzı yazarı” olsanız, bunun tercih etseniz bile, mesele bu çekirdeği kırmaya soyunmaktadır.
Zor olan budur.
Bunu yaparken eleştirilerden, sakınmak gerekmez.
Örneğin güzelleme yaparak Doğan grubunun 28 Şubat’ta oynadığı tarihi ve unutulmaz rol nasıl örtbas edilemezse, sıkıntı yaşıyor olmak nasıl kimseyi aklamaz ve demokrasi kahramanı yapmazsa, 28 Şubat’ın basın operatörlerini eleştirmek, düne vurgu yapmak bugün siyasi iktidara yönelik eleştirileri ya da iktidar hatalarını ortadan kaldırmaz.
Bu ülkede hep birlikte yaşıyoruz, sorunlarımız ortak, aslında pek çok beklentimiz ortak. Bunun için tutuğumuz yollar, siyasetimiz farklı.
Bu farklılıkları doğal kabul etmeyen, keskin inançlı, kendisini ve fikrini tek referans kabul eden bakış açısı, buna dayanan siyasi kültür kendisini sokan akrep gibidir.
Çatışmaya, bağrışmaya, iktidar kavgalarına mahkumdur. Aslında mahkum olduğu şey her zaman her koşulda kaybetmektir.
Dün bu böyleydi, bugün de böyle…
Umarım yarın değişir…
Son husus: Ana ayar düğmesi, yani siyasi mekanizma ve siyasetçi…
Muhafazakarlardan sosyal demokratlara, milliyetçilerinden Kürt hareketinin yasal siyasi Mesele temsilcilerine, liderlerine, taşıyıcılarına bir kez daha seslenmek gerekir:
Mesele sadece kazanmak değildir, mesele sadece diğerinin sırtına basarak üste çıkmak olmamalıdır. Mesele önce dingin, sakin, aşırı ve baskın siyasallaşmadan arınmış bir ortamı ve ona bağlı bir dönüşüm değişim projesini dillendirmektir.
Aksi halde son durak hep aynı olur.
Bir bütün olarak toplumu değil, sadece kendi topluluğunuzu yeniden üretirsiniz, onun faydasına her adımı, ötekinin aleyhine her girişimi siyaset sayarsanız.
Gün gelir buna fiziki şiddet de dahil olur.
Sakının…
Yeni Şafak, 02.10.2015