Ali Bayramoğlu’yla uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var.
Yeni Yüzyıl’da yıllarca köşe komşuluğu yaptık. O gazetede 28 Şubat’a karşı sırt sırta vererek mücadele ettik.
Türkiye’nin AK Parti ile birlikte yaşadığı büyük transformasyonu birlikte izledik; birlikte anlamaya ve anlatmaya çalıştık. “Türkiye’nin bir şeriat devletine doğru gitmekte olduğu” paranoyasıyla krizler geçirenleri birlikte teskin etmeye çalıştık; bu korkuyu provoke ederek darbe tezgâhlamaya çalışanlarla kıyasıya mücadele ettik.
Yine onunla birlikte, iktidara geldiği ilk günden bu güne kadar AK Parti’yi hem destekledik hem eleştirdik. Bir aralar ikimiz de “Fetullahçı olmakla”, cemaatten nemalanmakla suçlandık.
Kısacası Ali Bayramoğlu benim iyi günde, kötü günde birlikte yürüdüğüm yol arkadaşımdır. Kendim kadar güvendiğim bir dostumdur.
Duydum ki, şimdi birtakım kendini bilmezler, gazeteciliği içinde yüzdükleri lağım çukurundan ona buna çirkef sıçratmak sananlar onun “Ermeni ajanı” olduğunu, (bu arada kendisinin de Ermeni olduğunu) söylüyormuş.
Hani, tam “Hepimiz Ermeni ajanıyız” diye dalga geçilecek bir durum, ama bunun şakaya gelir tarafı yok tabii. Çünkü biz geçmişte, ipe sapa gelmez deyip cevap vermeye bile lüzum görmediğimiz birtakım iftiralar yüzünden arkadaşlarımızı kaybettik.
Bu abuk subuk iftiraların daha küçükken başı ezilmediği için, nasıl çığa dönüştüğünü, kontrolsüz bir şekilde büyüyüp içimizden bazılarını altına aldığına tanık olduk.
Bunun Ali Bayramoğlu’nun da başına gelmesine izin vermeyeceğiz. Onu hedefe koyan çevrelere karşı hep birlikte savaş ilan edeceğiz; karanlık yüzleri deşifre olup cezalarını buluncaya kadar da bırakmayacağız peşlerini.
Özgür olmanın bedeli
Ali Bayramoğlu bugün, fikir adamı diye ortada gezinenlerin büyük çoğunluğunun ağır bir düşünsel vesayet altında olduğu bir ülkede, gerçek anlamda fikri hür, vicdanı hür bir aydın olmanın bedelini ödüyor.
Biz hepimiz, daha en baştan bunun bedelinin ağır olduğunu biliyorduk.
Hiçbir bagajı, hiçbir angajmanı olmayan hür bir birey, öyle olmayan herkes için büyük bir tehdittir. Ne zaman kimi zorda bırakacağı, ağır bir vicdan hesaplaşmasına zorlayacağı belli olmaz.
İnsanlar kendileri çeşitli mülahazalarla kendi kendilerine otosansür uygularken; entelektüel kişiliklerini basit ve günübirlik hesaplara kurban ederken; başka birilerinin böyle davranmayıp sadece ve sadece kendi doğrularına bağlı kalmasına katlanamaz.
Çünkü bu tutum, onları kendileriyle hesaplaşmak zorunda bırakır; vicdan konforlarını bozar, huzursuz eder. O ağır soruyla, “O yapıyor da ben neden yapamıyorum” sorusuyla karşı karşıya bırakır. Bu sorunun cevabı çoğu kez bir insanın kendi kendine bile itiraf edemeyeceği kadar tatsızdır.
O yüzden de, bir türlü kategorize edip kendi dar zihin haritalarında bir yere yerleştiremedikleri; ele avuca gelmeyen, ne zaman ne yapacağını kestiremedikleri herkesten çekinir ve için için nefret ederler.
Her şeyi bilerek yaptık
Biz bunu göze alarak yola çıktık. 28 Şubat’taki tutumumuzla kendi “kabilelerimizden” kovulmayı, aforoz edilmeyi göze aldık. Hiçbir zaman da eğer gerekirse bunu yeniden göze almamız gerekeceğini; bir süredir demokrasi için birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız tarafından da karalanmak, dışlanmak ve hatta düşman ilan edilmek ihtimali olduğunu unutmadık.
Yani hayal dünyasında yaşamıyorduk, gaflet içinde değildik. Her şeyi bilerek yaptık.
Çünkü yapabileceğimiz başka bir şey yoktu.
Seçtiğimiz yol, seçebileceğimiz tek yoldu.
Bugün de öyle…
Bugün, 27.06.2012