Ülkemizdeki akademisyenlerin yaklaşık %41’ini kadınlar oluşturuyor. Kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarının içindeki payı çevre üniversitelerinden merkez üniversitelere gidildikçe artıyor.
HATİCE VERGELEN /ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ GAZİ ÜNIVERSİTESİ
TÜRK modernleşmesinin önemli iddialarından biri, kadınların kamusal alanda daha fazla görünür kılınacağına ilişkindi. Nilüfer Göle’ye göre, Cumhuriyet’in kuruluş ideolojisi, kadınların kamusal hayatta görünürlük kazanmalarını medeniyet değişiminin bir simgesi saymaktaydı. Bu doğrultuda siyasal alanda başlayan kazanımlar, modernleşme süreci içerisinde, eğitim ve çalışma hayatı alanlarındaki eklemlemelerle devam etmiştir. Kadınlara yükseköğrenim yapma olanağı ilk kez Meşrutiyet döneminde sağlanmış, bu tarihten günümüze kadar devam eden süreçte, kadınların akademik ortamda etkinlikleri artmış, öğrenci sayısında olduğu gibi öğretim üyesi sayısında da hızlı bir artış yaşanmıştır. Ülkemizdeki akademisyenlerin yaklaşık %41’ini kadınlar oluşturmaktadır. Kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarının içindeki payı çevre üniversitelerinden merkez üniversitelere gidildikçe artmaktadır.
Bu oran ile Türkiye, Amerika ve Kanada’dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Gerek belirtilen hakların kazanımı ve kadın akademisyenlerin istihdam durumu, gerekse çıkarılan yasalar kadınların, erkek meslektaşlarıyla eşit çalışma imkanlarına sahip olduğu izlenimini vermektedir. Bu durum teorik olarak geçerliliğini korumakla birlikte, uygulamada maalesef aynı durum geçerli değildir. Belirli bir mesai kavramının olmayışı, ortaya konulması gereken bilimsel çalışmaların gerekliliği, ev yaşamında da önemli sorumluluklar üstlenen kadın akademisyenler için, önemli sorunlara yol açmaktadır. Konuya ilişkin diğer bir sıkıntı da kadın akademisyenlerin akademik yükselme ve idari görevlere atanma durumlarından kaynaklanmaktadır.
Kadınların akademisyen olarak üniversitelerde çalışmalarında olumlu artış sağlanırken aynı durum akademik yükselmelerde ve idari yöneticilikte görev alma durumlarında görülmemektedir. Konuyla ilgili Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 2010’da yayınlanan, “Türkiye’de Kadının Durumu” raporuna göre, Türkiye’de akademik personel oranlarında “Prof. , “Doç.”, “Yrd. Doç.”, öğretim görevlisi ve okutman kadroları içinde kadın oranının (%39), birçok ülkeden yüksek olduğu görülmektedir. Rapor, kadınların profesör kadroları içerisindeki oranının %28, doçent kadroları içerisindeki oranının %32 ve öğretim görevlisi kadroları içerisindeki oranının %39 olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, kadın akademisyenlerin rektörlük konumunda %5 ve dekanlık konumunda %16 gibi oranlarda yer aldıkları görülmektedir. Üniversitelerde, kadın akademisyen oranı %40’lar düzeyinde iken, dekanlık, rektörlük gibi idari görevlerde %10’luk bir katılımla görev yapmaları yine Prof. Doç. gibi unvanlara sahip olmada, %40’ın altına düşmelerinde, akademik çalışma ortamında, süreç içerisinde kadınların aleyhine gelişen birtakım durumlara işaret etmektedir. Bu durumun sebepleri arasında birçok faktör gösterilebilir.
İş hayatındaki rekabet tarzı, yeni sorumlulukların ev-içi görevleri aksatabileceğine ilişkin düşünceler, evi ile işi arasında sıkışan kadınları bir de idari görev almaktan uzak tutmaktadır. Bu durum görünürde tercih gibi dursa da çoğu zaman zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Bahsedilen durumlar, Türkiye’nin yükseköğretim kültüründeki sorunlara işaret etmektedir. Söylem olarak, bilim ahlakı, etik ve evrensel değerler, eşitlik, insan hakları vb. kavramların sıkça dile getirildiği akademik dünyada, belirtilen durumların olağan karşılanması ve benzeri uygulamalar ciddi bir çelişki oluşturmaktadır.
Yeni Yüzyıl, 10.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/yorum/akademik-dunya-ve-kadin-akademisyenler-20827