AK Parti – MHP Koalisyonu

Türk demokrasisi, geçtiğimiz Pazar günü önemli bir sınavı daha başarı ile geçti. Seçimden bütün partiler galip çıktı. Çünkü yüzde 10 seçim barajına rağmen seçmen oylarının yüzde 96’sı mecliste temsil edilecek. Emin değilim ama bu sonuçlar, çok partili hayata geçişten sonraki en yüksek temsil oranı olabilir. 2002 genel seçimlerini hatırlayalım: Sadece iki parti meclise girmiş, AK Parti yüzde 34 oy almış ve tek başına iktidar olmuştu. CHP ise yüzde 19 oy almıştı. Oyların sadece yüzde 54’ü Parlamentoya yansıyabilmişti. Bu iki partili meclis, en düşük temsil oranlarından birine sahipti. AK Parti şimdi yüzde 41 oy almasına rağmen tek başına iktidar olmak için yeterli çoğunluğu elde edemedi.

Bu istatistiğe göre AK Parti’nin seçimi kaybettiği söyleyemez. Dördüncü defa seçime giren bir parti, ilk seçimlerden yedi puan fazla oy almış. Bu bir yenilgi olamaz. Ancak seçim sonrasında sıcağı sıcağına yapılan ilk yorumlarda AK Parti cenahında kötümser ve üzüntülü bir hava hâkimdi çünkü sonuçlar, beklentilerin altında çıktı. Oysa büyük resim öyle değil, AK Parti her şeye rağmen bu seçimin galibidir. AK Parti, ilk defa iktidarı başka bir partiyle paylaşacak olmanın üzüntüsünü yaşıyor görünüyor.

CHP, MHP ve HDP cenahında heyecan ve sevinç vardı. Bu partiler ilk açıklamalarında AK Parti ile bir koalisyona girmeyeceklerini beyan ettiler. Aslına bakılırsa bunlar, çok aceleci ve fevri açıklamalardı. Böylesi açıklamaları, bir koalisyon hazırlığı için ön stratejiler olarak okumak ve anlamak gerekir. Çünkü partiler iktidar olmak için seçime katılır ve iktidarı istememek, demokrasinin sorumluluğundan kaçmak ve oyunun kuralına uymamak demektir. Hele seçimler yeni yapılmışken erken seçime gidelim demek, bir ciddiyetsizlik örneğidir. Seçim, ortaya vahim bir durum çıkarmamıştır. Ortaya çıkan tablo, dengeli, hayırlı ve işlevseldir.

Demokrasi kültüründe falan parti ile asla koalisyon yapmam demek siyasi ahlâka uygun değil. Hele seçmene söz verdim demek, çok anlamsız. Seçmen böyle bir şart sundu da mı söz verdin? Tüm partilerin, diğer her partiyi Türk siyasi hayatının meşru aktörleri olarak kabul etmesi gerekir. Bu, siyasette ahlaki eşitlik ilkesi olarak anılır. Bu ilkenin gereği olarak demokrasilerde sandıktan çıkana saygı göstermek hem ahlaken hem de siyaseten nezakettir. Elbette siyasi partiler arasındaki aile benzerlikleri ve dünya görüşündeki uyuşmalar, bir araya gelmek için daha iyi gerekçeler sağlayabilir ama kökten reddediş, siyasi kültüre aykırıdır.

Meseleyi bu şekilde tasvir ettiğimizde, Türkiye için iyi mi yoksa kötü mü sonuçlar vereceğine karar vermek için çok erken olsa da seçimin her partiye önemli fırsatlar sunduğu çok açık. Sandık, önümüzdeki dört yıl için Türkiye’yi yönetecek siyasi aktörleri belirlemiştir. Geçtiğimiz 13 yıl içinde bir partinin tek başına iktidar olması, Türkiye’ye çok önemli kazanımlar sağladı. Hem kamu hizmetleri hem de siyasi ve ekonomik özgürlükler alanında önemli mesafeler alındı. Birçok kişi, koalisyonların bu başarıları engellediğini düşünüyor ve 2002 öncesi hükümetler örnek gösteriliyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, 2002 öncesi o karanlık, zorba ve siyasilerin etkisiz olduğu günlerdeki gibi değil. O günler Türkiye için karabasandı. Oysa bugün Türkiye normal bir süreçte koalisyona gidecek. Önümüzde dört koalisyon seçeneği var. Ya AK Parti diğer üç partiden biriyle koalisyon yapar ya da AK Parti dışarıda kalır; CHP, MHP ve HDP birlikte hükümeti kurar. Bu formülasyon içinde sanırım en zoru son seçenek. Çünkü üç partinin bir araya gelmesi ve en yüksek oyu almış olan partinin dışarıda bırakılması, diğer üç seçenek göz önüne alındığında çok anlamlı ve akılcı görünmüyor. Elbette hiç olmaz değil ama daha kırılgan ve uyumsuz bir koalisyonun ortaya çıkacağı açık.

Bir hükümet ihtimalini AK Parti üzerinden düşünmek daha anlamlı. Bu durumda makul olan üç seçenekle karşı karşıyayız. Konjonktürel olarak AK Parti’nin HDP ile koalisyona girmesi doğru değil. HDP, seçimlerden istediğini almıştır; MHP kadar Türkiye partisi olduğunu ispatlamıştır; silahsızlanma konusunda seçmenine söz vermiş ve bununla siyasi teveccüh görmüştür. HDP, üslendiği sorumlulukları, hükümette yer almadan da yerine getirebilir. Ayrıca Türkiye’nin anayasa ve başkanlık sistemi gibi başka önemli sorunları var ve bu sorunların çözümü için uygun ortak HDP değil.

Ara parantezle şunu söylemekte yarar var. Başkanlık sistemi, bu seçimle gündemden düşmüş değildir, belki sonuçlardan, sadece Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın istediği şekilde bir başkanlık sisteminin olamayacağını çıkarabiliriz ama yeni anayasada mutabakata dayalı bir başkanlık sistemi benimsenmesi hala önemli bir ihtimal olarak karşımızda duruyor. Türkiye’de bürokrasinin siyaset üzerindeki vesayetini kırmak, devlet işlerini hızlandırmak ve çok başlılığı ortadan kaldırmak için bir başkanlık sistemi hala Türkiye’nin gündeminde olmalıdır ama bu süreç tüm partilerin mutabakatına dayandığında olumlu sonuçlar ortaya çıkarabilir.

AK Parti – CHP koalisyonu, uzun zamandır iktidar olamamış CHP için iyi bir fırsat. Türkiye’nin birçok sorununa da el birliği içinde çözüm bulabilirler. Yeni anayasa, terör meselesi ve başkanlık sistemi CHP’nin yönlendirmeleri doğrultusunda iyi sonuçlar ortaya çıkarabilir. Ama CHP bu konuda konsolide değil. Başarı, Kılıçdaroğlu’nun kararlılığında saklı görünüyor.

Sonuncu ve en güçlü ihtimal, AK Parti – MHP koalisyonu. 2002’den sonra zaman zaman AK Parti ve MHP büyük fikri anlaşmazlıkların ve kutuplaşmaların içine girdi. Ancak son birkaç yıldır durum öyle değil. Bu iki parti, son zamanlarda daha yakın bir siyasi çizgide duruyor. AK Parti biraz MHP’ye ve MHP’de biraz AK Parti’ye yakınlaşmış görünüyor. Bunda, MHP’nin başında Sayın Bahçeli gibi soğukkanlı ve başarılı bir siyasetçinin olmasının önemli bir etken olduğunu görmek gerek. Sayın Bahçeli, hükümetin terör meselesi ile ilgili kararlarında milliyetçi bir partiden beklenebilecek tepkileri vermiş olmasına rağmen süreci tıkayacak, hükümetin elini ve kolunu bağlayacak derecede sert ve anlamsız bir muhalefet yürütmemiştir. MHP ve seçmeni, AK Parti’ye çözüm sürecinde topyekûn bir muhalefet yapmamıştır. Belki yanılıyorum ama ben MHP’nin tavrını hep böyle okudum. Sayın Bahçeli, Türkiye’de demokratik milliyetçiliğin gelişmesine ve milliyetçiliğin faşizme dönüşmemesine önemli katkı sağlamıştır. Onu anlayamayan bazı ülkücü çevreler sürekli sert eleştiriler yapmasına rağmen partinin başına geldiğinden beri her seçimden büyük başarılarla çıkmıştır. Bu başarıların altında Sayın Bahçeli’nin demokratik milliyetçiliğinin önemli bir etkisi vardır.

AK Parti ve MHP’nin tabanlarının bir kısmının ortak olduğunu da unutmamak gerekir. Diğer taraftan geçen birkaç yıldır AK Parti ile MHP arasında bürokraside bir koalisyonun olduğunu da gözden kaçırmamalı. Emniyet, yargı ve üniversitelerde bu iki düşünce birkaç yıldır koalisyon halinde zaten. Bu altyapıya dayalı olarak kurulacak bir hükümetin Türkiye için hayır getirmesi çok muhtemel.

İki partinin zaman zaman derin ayrışmalara düştüğü olsa da seçimlerin yeni yapıldığını ve bir seçim sonrasında yapılması gereken şeyin, eski hesapları tekrar ortaya dökmek ve önceden söylenenleri tekrarlamak olmadığını bilmek gerekir. Sandık, yeni koşullar ortaya koymuştur ve demokrasi, bir feragat ve uzlaşma rejimidir. 12 yıl aradan sonra bir koalisyonun Türkiye’ye hayır getirmesi imkânsız değildir. Koalisyonlar, partilerin birbirlerinin hatalarını denetlemesi açısından da önemli işlev görebilirler. Şimdiden sürecin hayırlı geçmesini temenni ediyorum.

*YBÜ İslami İlimler Fakültesi

11.06.2015, Yeni Söz

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et