Ak Parti, üç dönemdir milletvekili olanları ne yapacak? Şu günlerde çokça tartışılan konuların başında bu soru geliyor.
Önce genel bir tespit yapalım: Türkiye’nin siyasî hayatında istekli bir şekilde siyasetten çekilen ve bir daha geriye dönmeyen kaç siyasetçi var? Bir kişi. O da Erdal İnönü. Ya diğerleri?
Diğerleri iki şey yaptı: Ya ömrünün sonuna kadar siyasette kalmanın yollarını denedi ya da bir şekilde siyasetten uzaklaşanlar kendisine bir sinyal yakılmasını ve tekrar siyasete atılmanın şartlarını gözledi.
Bu kategoride kimler mi var? Kimler yok ki? İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit. Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Turgut Özal gibi ölümle siyaseti bırakmak zorunda kalanlar da var tabii ki. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi siyasette kendisine tekrar fırsat verilmesini bekleyenler de. Önce gidip sonra “Beni çok istiyorlar, ne yapayım, ısrarlara dayanamadım” diyerek geri dönem Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli gibi olanları da.
***
Peki, bu koltuklara çakılı olmak durumu sadece siyaset için mi geçerli? Hayır. Sendika liderlerimizi bir hatırlayalım meselâ. Bayram Meral, Salim Uslu, yakın zamanda ölen yarım asırlık sendikacı Mustafa Başoğlu, Mustafa Özbek, kaç yıl sendikacılık yaptı? Ya meslek kuruluşlarının liderleri?
Derviş Günday, sahi, kaç yıl TESK’in başında kalmıştı? Bulunduğunuz yerdeki sanayi ve ticaret odalarının başkanlarına bir bakar mısınız? Etrafınızdaki (ya da üye olduğunuz) derneğin veya vakfın yönetim kurulu başkanları kaç yıldır oradalar?
***
Kapalı sistemler bir entropi süreci yaşarlar. Yani yeni enerji girişinin olmaması, sistemin ölüm sürecini başlatır. Oysa sisteme uzun süreli egemen olanlar, dahası daha sonraki dönemleri de dizayn ederek bir bakıma “izinden gitme” halini kalıcılaştıranlar, farkında olmadan sistemlerin ölüm sürecini hızlandırmış olurlar.
Bu, evrensel bir olgu. Ülke olarak ABD’nin sürekli yeni beyinleri kendi ülkesine çekmesi meselâ, bu manada, bir enerji girişi sağlıyor bu ülkeye. Az gelişmiş ülkelerden Batılı ülkelere yönelik göçler, hem sorun alanı hem de enerji girişi sağlıyor bu ekonomilere.
***
Ak Parti, Millî Görüş geleneğine yeni bir enerji girişi sağlamayı başardığı için başarılı oldu bir bakıma. Doğru: Bu ekibin içinde daha kırklı yaşlarda olan ve kanaatimce oldukça başarılı olan, ileride başarılı olma ihtimali de bulunan isimler de var, Ali Babacan gibi.
Bu gerçeği teslim edelim. Ama “Ak Parti, seçilemeyecek durumda olan yetmiş kişi olmadan biter” anlayışı yanlış.
Bu, bir kuşağın kendisinin dışında kalanları yok sayması ve belki de küçümsemesinden başka bir şey değil aslında.
***
Başbakan sonrası senaryolarda bir lider sorunu olabilir mi diye tartışmak anlamlı olabilir. Hakikaten, hangi ismin, Başbakanımızın sahip olduğu karizmatik liderliğe sahip olabileceğini ve bu sayede partiyi toparlayıp bütünleştireceğini tahmin etmek kolay değil. Ama böyle bir isim var olduğu halde “Yetmiş kişi bir daha seçilemezse her şey biter” demek, bildik bir statüko işaretinden başka bir şey değil bence.
Ak Parti, pek tabii ki yenilenebilir ve yenilenmelidir de. Değerler hariç, bir sonraki ekibin, bir öncekilerin “izinden gitmeleri” de gerekmez. Zira hayat çok hızlı değişiyor. Ve ne yazık ki, kuşak farkı, bu hızı yakalamamızı zorlaştırıyor.
Bu basit gerçeği kabullenmekte zorlanan kurum ve kişiler, eninde sonunda, hayatla savaşı kaybederler. İnönü’yle girdiği yarışta rakibinin sağlık sorunlarını gündeme getiren Ecevit’in, çeyrek asır sonra, kendisinin sağlık sorunları yaşadığı bir dönemde rakipleri tarafından zorlanması gibi dramatik sahneler yaşanır meselâ.
***
Ak Parti, bugüne kadar direndiği bu meselede geri adım atar mı? Geri adım atar, kanaatimce. Ama gönlüm geri adım atmamasından yana. Öngörümde yanılmayı da istiyorum. Zira “Artık bir şeyler değişiyor” diyebileceğimiz bir başka şey daha olur böylece.
Ak Parti, bu konuda bizi şaşırtabilir mi? Ömrümüz olursa, bekleyip göreceğiz.
Rota Haber, 24.02.2012