İsviçre’nin “modern ve batılı” halkı, minare yasağı gibi bir rezalete imza atmanın utancını henüz hissetmiyor. Çünkü önyargıları, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin evrensel standartları Müslümanlara da uygulamalarını önlüyor.
Buradan bakınca caminin minaresine dahi tahammül edemeyen İsviçrelilerin ne kadar haksız ve zalimce bir karara imza attıklarını görebilmek kolay. Ama ne yazık ki, aynı ruh hali burada da var ve aynı şekilde adaleti engelliyor.
Van’da Ahtamar Surp Haç Ermeni Kilisesi’ndeki ayini izlerken bunu düşündüm. Çok anlamlı; emeği geçen herkesin gurur duyabileceği bir normalleşme adımıydı. Hükümetin, Kültür Bakanının, Van’da herkesin övgüyle söz ettiği mütevazı ve demokrat valinin ve belediye başkanının emeği vardı.
Van halkı tam anlamıyla misafirlerini bağrına bastı. Ayinin öncesi ve sonrası etkinliklerin hepsi sahici bir samimiyet içinde yaşandı. O günün anısına Türkçe, Kürtçe, İngilizce basılan Van Times gazetesi, o gün anlamlı bir jestle Ermeniceyi de içeren baskısıyla misafirlerine bedava dağıtıldı.
Ama bütün dünyada muhteşem bir anlayış ve barış etkisi yapacak bu anlamlı adım, her zamanki kaygılar yüzünden tamamına erdirilemedi. Kilise “müze” olarak açıldı ve “senede bir gün” ayin izni verildi. Çan kulesi boştu ve haç da kaidesinde değildi. Dikilmesine nihayet karar verildiğinde ise vakit geçti ve ek tadilat gerekiyordu. Bu yüzden pek çok Ermeni, protesto amacıyla törene katılmadı.
***
Yine de, din ve vicdan özgürlüğü adına küçük, ittihatçı zihniyet ve siyasetin uğursuz damgasını taşıyan bir ülke için büyük bir adımdı.
Ama daha yürümemiz gereken uzun bir yol var. Hükümet din ve vicdan özgürlüğünün gereklerini tam olarak yerine getirmeli.
***
Kilise dediğinin haçı da olacak çanı da çalınacak. Bir Müslüman için bunu tanımak ve engel olana karşı durmak bir lütuf değil ödevdir. “Müze” gibi, “senede bir gün” gibi saçmalıklara ve gereksiz korkuların ürünü “ara çözüm”lere gerek yok.
Karar vericiler şunu bilmeli ki, hak ve adalet söz konusu ise tartışma biter. Risklerine rağmen doğruda ısrar etmek, onu başarana hiç ummadığı olağanüstü bir mükafat olarak döner.
Halktan da korkmaya gerek yok. Son referandum gazete sayfalarında ve internette koparılan ulusalcı yaygaranın toplumda bir karşılığının olmadığını gösterdi.
***
Şimdi korkuyu ve kini bitirmek için kararlı adımlara ihtiyacımız var. Geçen yüzyılın başını yangın yerine çeviren zihniyetle hesaplaşmak ve hükümeti adil olmaya zorlamak ise esas olarak Müslüman çoğunluğa düşüyor.
İttihatçı zihniyete ve onun zalimane yasaklarına karşı adaletin diliyle konuşarak, etnik ve dini husumet ateşini söndürmeli.
Biliyorum, bazıları “olmasın, izin vermeyin” diyecek.
Ama dünya zaten böyle bir yer. Kimi kolaylaştıracak, kimi zorlaştıracak. Kimi ateşe benzin dökecek, kimi su.
Sonuçta küp içindekini sızdıracak. Kimi eski defterleri açacak ve onun sadece görmek istediği sayfalarını okuyup “izin vermeyin” diyecek; kimi de aynı defterden “rahat bırakın” dersini çıkaracak.
Kimi o insanlara engel olmaya çalışacak, kimi de onları engellemek isteyenleri savmaya.
“Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla savması olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi” diyor Kuran (Hacc Suresi 40. Ayet).
Savanlardan olmak gerek.
Star, 21.09.2010