Ahmet Hamdi Ayan – Karl Marks’a Abdest Aldırmak

Abdestli kapitalistlere inat şimdi de abdestli sosyalistler ortalıkta. İhsan Eliaçık, abdestli sosyalist tanımına epey uygun görünüyor ve öncülük ediyor.

İtirazım yok, kişilerin abdestleriyle nereye hizmet ettikleri kendi sorunları. Benim merak ettiğim, İslam ve sosyalizm’in can ciğer kuzu sarması yapılmasının duygusallıktan başka dayanağı var mı?

Duygusallığa da itiraz edemeyiz, kim neyi isterse sevebilir.

Bizim karşı çıktığımız şey, bazılarının “İslam budur” şeklindeki efelenmeleridir.

**

İhsan Eliaçık vb.lerinin, İslam ve sosyalizm arasında kurdukları bağların, “bir kısım” dindarları etkilediğini ve son 1 Mayıs kutlamalarında İnşallah Sosyalizm gelecek pankartlarını açtırdığını gördük.

Milliyetçi, mukaddesatçı hatta İslamcı gurupların 1 Mayıs kutlamalarına canı gönülden katılmaları, bahse konu etkinin sonuçları hakkında sağlam bir fikir verir kanaatindeyim.

Hayırlı olsun…

**

12 Eylül öncesinde, sosyalist bir gencin odasında asılı duran Karl Marks fotoğrafının kime ait olduğunu soran askere, gencin: “Hacı dedemin fotoğrafı” cevabına hatırladıkça gülerim. Genç, cin fikirliliği sayesinde, “müşkül” durumdan kurtulmuştu.

Cin fikirli genç, jandarma erini kandırmak için bu yola başvurmuştu. O, genç asla Marks’ı Müslüman etmeyi düşünmemiştir.

İhsan Eliaçık ve O’na yakın düşünenler ise, Marks’ı Müslüman etmenin derdine düşmüş olmalılar, ya da Müslümanları Sosyalist yapmanın.

**

Marks’a göre bir olay tarihte iki kere meydana gelir, birincide gerçek, ikincide komik.

Marks’ın “Müslümanlaştırılması” ise, sadece ikinci seferde değil her seferde komiktir.

Buradaki Müslümanlaştırma, itikat anlamında değil iktisat anlamındadır.

Marksist iktisada, Müslümanlar nasıl sahip çıkarlar? Veya, Marksizm’in insan ve dünya izahıyla İslam’ın insan ve dünya anlayışları örtüşür mü?

**

İslam ve Sosyalizm arasında bağ kurmak, zorlama bazı “batini” teviller dışında imkansız görünüyor. Bu zorlama, soğuk savaş döneminin çok özel şartlarıyla izah edilebilir. O dönemde, Sosyalist Rusya, Batı bloğunun emperyalist politikalarına karşı çıkan İslami gurupları destekledi veya destekler göründü. Milli Mücadele yıllarında, mücadeleyi yürüten önder kadronun bir kısmının Sovyetçiliği, Batı ile anlaşmak için koz olarak kullandıklarını biliyoruz. Önder kadronun, o dönem, şapkadan önce kalpak giymeleri ve fırkalarına, Sosyalist literatüre uygun olarak “halk” adını vermeleri, Sovyetçi görünmelerinin yaratacağı rekabet ortamının işe yarayacağının bilinmesiydi.

Batıya karşı, Sovyetlerle ortak hareket, ülkemizde (başlangıçta) olduğu gibi Mısır benzeri İslam ülkelerinde, Müslüman entelektüelleri, İslam ve Sosyalizm arasında iktisadi anlamda benzerlikler bulmaya yöneltti.

1960’lı ve daha sonraki yıllarda kaleme alınan eserler, İslam ve Kapitalizm Çatışması, İslam’da Ekonomik Düzen, İslam Devlet Düzeni vb. isimlerle yayınlandılar ve hayli etkili de oldular.

Kıbrıs Harekatında, Müslüman Sosyalist Kaddafi’nin açık desteği de, bir kısım dindarlar arasında, “aslında Sosyalizm o kadar da kötü değil” imajını kuvvetlendirdi.

O dönemde yazılan İslamî iktisatla ilgili eserlerin tamamına yakınının ortak konusu zekattı.

Zekatı bir devlet faaliyeti olarak düşünen dindarların, mülkiyetle mücadeleyi merkeze almış Sosyalizmle İslam arasında bağ kurmaları zor olmadı. Neticede zekat mülkiyete sahip olanlardan alınacaktı ve birazcık düşman görülmelerinin bir mahsuru yoktu. Sosyalizm de mülk sahibi olmayı kötü gördüğünden, Sosyalizmle uzlaşmak bir “Mümin” için karşı çıkılmaması gereken bir şeydi.

Kabaca, bir kısım dindar aydın arasında yaygın olan sosyalizm sempatisinin dayanak ve sebeplerini özetlemeye çalıştık. Takdir okuyucunundur. Ancak, şimdi esas mesele üzerinde durmamız gerekecek. Bu dayanak ve sebepler, dindarların Sosyalizmle İslam arasında kurdukları bağ için yeterli midir? Veya, doğru mudur?

Bizce değil çünkü:

1- Sosyalizm çatışmayı, İslam uzlaşmayı esas alır. İşçi sınıfı, düşmanı olduğu sermaye sahiplerini yok edecek, etmelidir. İşçiler sayıca az ama paraca çok zengin burjuvaziyi alaşağı etmeden Sosyalizm kurulamaz. Sosyalizm ancak özel mülkiyetin ve kişiliklerin yok edilmesiyle mümkündür.

İslam’ın mülkiyet düşmanlığı yoktur. İslam için sorun, mülkiyetin kullanımıyla ilgilidir. Müslüman, ihtiyaç sahibi olanları, başta çevresi olmak üzere koruyup gözetecektir.

2- Sosyalizm’de mülkiyet kamuya (devlete) aittir, İslam’da bireye aittir.

3- Sosyalizm’de devlet dışındaki mülkiyet kötüdür, İslam’da tam tersidir. “Veren el, alan elden hayırlıdır”. İslam, insanları veren el yapmaya teşvik ederken Sosyalizm, herkesi “alan” el yapmaya gayret eder.

4- Sosyalizm, baskıcı bir rejimi, İslam demokratik bir rejimi ister. Çünkü, Sosyalizm, karşıtını yok etmeyi, İslam birlikte yaşamayı esas alır. Bundan dolayı Sosyalizm, kuracağı iktidara “proletarya” diktatörlüğü adını verir, İslam, diktatörlüğe asla izin vermez ve düşmanla bile uzlaşmayı ister. Medine Sözleşmesi, Müslümanların kendilerinden olmayanlarla bir arada yaşamalarını kayıt altına alırken, Sosyalizm, karşı sınıfı her şeyiyle yok etmeyi hedefler.

5- Sosyalizm, insanların ekonomik ilişkilerin sonucu şekillendiğini, yani alt yapının üst yapıyı belirlediğini, İslam ise, insanın irade sahibi bir varlık olduğunu kabul eder ve üst yapının alt yapının şekillenmesinde etkili olduğunu ortaya koyar.

6- Sosyalizm,  bireyi görmezden gelir, İslam, bireyi yüceltir. İnsan, dağların kabul etmediği emaneti kabul eden ve ilahi ruhtan üflenen varlıktır. Sosyalizm ise, avcılık ve toplayıcılıkla hayata başlayan, ekonomik şartların her şeyini belirlediği sadece fiziki yönüne vurgu yaptığı bir varlıktan bahseder.

7- İslam, serbest piyasayı savunur, “rızkın onda dokuzu ticarettedir” der. Günahtan korunmuş (İsmet sıfatı) Peygamberimizin gençliğinde yaptığı ticareti, bir Müslüman’ın kötü görmesi,  dini gerçeklerle uyuşmaz. Sosyalizm ise, ticareti kötü görür ve yasaklar.

8-  Sosyalizm, proletarya dışında herkese hayat hakkını sınırlarken İslam, “senin dinin sana, benim dinim bana“ diyerek, başkalarının da hayat hakkını tanır. İslam, başkalarının düşünce, ifade ve inançlarına koruma sağlar.

9- Sosyalist bir devlet, hiçbir şeyle sınırlanamaz, işçi sınıfının yararına olan her şeyi yapabilir. İslam’da devlet, adaletten ayrılamaz ve devletin, devlet olması için adalet şartını yerine getirmesi gereklidir. Yani İslam, sosyalizmin yaptığı gibi bir devlet tanımı yapmaz.

10- Sosyalizm, işçilerle sınırlı bir dünyayı savunurken, İslam, tüm insanlığa seslenir; “ey insanlar, ey iman edenler” şeklinde…

11- Sosyalizm’e göre, bir burjuvanın burjuva olarak ıslahı mümkün değildir, İslam’a göre ise, her insanın doğruyu bulması (hidayet) mümkündür. Üstelik malını mülkünü yok etmeye gerek yoktur.

12- Sosyalizm’de bireyin iradesi olamaz, işçi işçi gibi düşünmek ve davranmak zorundadır. İslam ise, zekat gibi çok önem verdiği bir ibadeti bile, birey sorumluluğuna vermeyi uygun görür (Bakara 271). Zekât, bu ayette bir devlet faaliyeti değildir. Kişilik, bu ayette çok öndedir ve zekâtı gizlice verenler açıkça övülmektedir.

Görüldüğü gibi sosyalizmle, İslam arasında temel çelişkiler sanıldığından çok fazladır.

İslam’ı sosyalizmle bir arada tutmaya çalışmak öyle kolay değildir.

Sosyalizmle İslam’ı bir potada eritmeye çalışmak, hem içeriklerinin farklılıkları açısından hem de, tarihsel süreç açısından mümkün değildir. İçerik kısmına kabaca değindik. Tarihsel süreç için söylenecek tek şey ise; iki yüz yıllık bile geçmişi olmayan bir ideolojiyle 1400 yıllık bir dini nasıl izah edeceksiniz? Yani, Marks öncesi Müslümanlık eksik mi yorumlanıyordu?

Veya, Marks öncesi Müslümanlara, aslında Sosyalisttiler mi diyeceksiniz, yoksa, zaten Marks Müslüman sayılırdı mı diyeceksiniz?

SONUÇ: Merkezin sağında yer alan kesimlerin, sosyalizmden bu kadar etkilenmelerinin İslamî dayanakları asla yoktur. Onlar aslında aynı yolun yolcusudurlar. Bu yol, çıkmaz yol olan devletçiliktir. Devletçilik, dünyanın her tarafında, bireyi değersiz gören ve kurumları kutsayan çıkmaz bir sokaktır.

Devletçi düşünceyi savunanların, sosyalizm gibi devletçiliği kutsayan bir ideolojinin etrafında ya da kanatları altında birleşmelerine biz hiç şaşırmadık [İslam ve Türk motifli referans iddialarına rağmen].

Devletçi düşünenler, bir noktanın etrafında dönüyor gibi görünseler de sonunda bir yerde birleşecekler. ( Ömer Hayyam’ı hatırladım birden)

 

07.05.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et