Ahmet Cem Özen – AB ile yola devam mı?

Fazla naz aşık usandırır!

Evet biz Avrupa’ya aşığız. Mantıklı bir ilişki değil bu. Aşığız. Yani anlamlandıramadığımız bazı motivasyonlar bizi Avrupa’ya itiyor. Sonra da bu motivasyonları mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyoruz. Ama artık Avrupa nazı pek çoğumuz için çekilmez bir noktaya geldi.

 Türkiye-AB ilişkilerinde geldiğimiz son nokta “Tamam mı? Devam mı?” sorusunu kendimize sormamıza neden oluyor. Zira birkaç yıldan beri “Siz Avrupalı değilsiniz”, “Avrupa’nın bir parçası olamazsınız” ve “Türkiye’yi AB içinde istemiyoruz” haykırışlarının sonunda işin başında pek de düşünülmeyen bir şey oldu: Türk halkı da artık AB’ye soğuk.

 Rekabet gücü yükselen piyasalar karşısında hızla eriyen Avrupa ekonomik krizi fırsata çevirerek azınlıklar, özellikle Müslümanlar, üzerinde baskı kurmaya başladı. İslamofobya soslu aşırı sağ akımların güç kazanması Türkiye’nin AB üyeliğinin Avrupa toplumları içindeki zaten yüksek olmayan desteğini azalttı. Her ne kadar ABD’nin “Türkiye’ye kapıları kapatmayın; yoksa ekseni kayıyor” çağrısı ile son dönem suskun kalsalar da  Merkel ve Sarkozy’nin Türkiye karşıtı cephesi dimdik ayakta ve bu durumda Türkiye’nin “Tamam mı? Devam mı?” sorusunu garip karşılamamak gerekiyor.

 Türkiye’nin AB yolculuğunu sorgulayanların sayısı Avrupalılar arasında da son dönemde arttı ve bu artık yüksek sesle dile getiriliyor. Stefan Füle “tren kazası”olabileceğini açıklarken (1) The Economist yayınladığı geniş Türkiye raporunda Avrupa macerasının sallantıda olduğunu yazıyordu (2). The Financial Times’ın editör yazısında ise Türkiye’nin AB tarafından oyalandığı açıkça dile getiriliyordu (3).

 Çözülemeyen Kıbrıs sorunu en büyük teknik engel gibi gözükse de durumun aslında böyle olmadığını Jack Straw The Times’taki yazısında “Kıbrıs’ın Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyenler tarafından bahane olarak kullanıldığı”nı söyleyerek dile getirdi (4). Hatta bir adım daha giderek Kıbrıs sorununun kısa süre içinde çözülememesi halinde Kuzey tarafının kendi yoluna gidebileceğini de ekledi. Başmüzakereci Egemen Bağış da Kıbrıs konusunun süreci tıkayan bir araç olarak kullanıldığı görüşünde (5). Buna karşın eğer Kıbrıs sorununda anlaşmaya varılırsa Türkiye’nin üyelik adına elinin güçleneceği açık. Zira 35 müzakere başlığının 18’i Kıbrıs sorunu bağlamında bloke edilmiş durumda.

 Buna karşın belki iyimser bir bakış açısıyla Türkiye ile AB arasındaki soğukluğun atılacak bir kaç önemli adımla tersine döneceğini söylemek de mümkün. Zira 1980’lerin sonunda Avrupa atağına kalkan Türkiye Demir Perde’nin yıkılması ile gözünü Orta Asya Turan’ına çevirirken Avrupa da Doğu Avrupa’daki kardeşleri ile bütünleşmeye odaklanmıştı. Ancak Gümrük Birliği ile yeniden ısınan süreç Türkiye’yi adaylığa kadar sürüklemişti. Belki Fransa’da veya Almanya’da yaşanacak bir hükümet değişimi veya Kıbrıs sorununun çözülmesi tekrar tarafları yakınlaştırabilir.

 9 Kasım’da açıklanan ilerleme raporunda Türkiye’nin demokratikleşme yönündeki adımları övülüyor; krizden etkilenildiği ancak hemen toparlanıldığı belirtiliyor. İfade özgürlüğü başta olmak üzere diğer özgürlüklerdeki sorunlara da dikkat çekiliyor; buna karşın rapor yine de son yılların en olumlu ilerleme raporu. Diğer bir deyişle Türkiye dersine iyi çalışıyor. İçeride yeni ve demokratik bir anayasa yönündeki toplumsal ve dolayısıyla siyasi talep artıyor. Öte yandan Türkiye’nin Avrupa’nın BRIC’i olduğu gibi övücü ifadeler kullanılıyor (6). Yani Türkiye’nin AB ilkelerinden sapması bir yana büyük bir hızla AB yolunda ilerlediği görülüyor. Öyleyse bu durumda iki taraf arasındaki soğukluğun asıl sorumlusunun AB olduğu çıkarımını yapabiliriz.

Türkiye yeni dış politikasında bölge ülkeleri ile ilişkilere özel önem veriyor. Bir yandan ticari bağlar artarken öte yandan siyasi yakınlaşma yaşanıyor. Bu durum haliyle Türkiye’nin AB bağımlılığını da azaltıyor. Hatta ileri bir hamleyle Başbakan Erdoğan kendi yolumuza bakarız deme cesaretini bile gösteriyor. Böylesi bir ortamda Türkiye’yi eksen kaymasıyla “suçlayan” Avrupalılar ise Avrupa’nın ekseninin aşırı sağa kaydığını görmezden geliyorlar.

 Türkiye eğer demokratikleşme sürecini ve ekonomik büyümesini devam ettirirse AB üyeliğine olan ihtiyacı da (azalır değil) farklılaşır. Türkiye bu yolda ilerlerken Avrupa’nın Türkiye’yi çeşitli bahanelerle oyalamasının sonu ise bellidir ve hem Avrupalılar hem de Türkler bu duruma hazır olmalıdır. 

Zira Türkiye fazla nazdan usanmış durumda.

 Ahmet Cem özen

 ahmetcemozen@gmail.com Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir

 Kaynaklar

 (1) http://www.ntvmsnbc.com/id/25150140/

 (2) http://www.economist.com/node/17276372

 (3) http://www.ft.com/cms/s/0/6da5b29c-ec39-11df-9e11-00144feab49a.html#axzz14tC14jJG

 (4) The Times, No Ifs or Buts, Turkey Must Be Part of the EU, Jack Straw, 8 Kasım 2010. 

(5) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/11/101110_bagisintw.shtml

 (6) http://www.number10.gov.uk/news/speeches-and-transcripts/2010/07/pms-speech-in-turkey-53869

12.11.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et