Muhalefet partilerinin birleşip koalisyon kuramayacakları anlaşılıp da gözler AK Parti’ye döndüğünden beri ilginç bir tablo çıktı ortaya. Bütün o “AK Parti’yle asla” diyenler sıraya dizilmiş koalisyon ortağı olmak ya da erken seçime gitmemek için bin takla atıyor. Birkaç hafta önce sıralanan kırmızı çizgiler çoktan pembeleşmiş. Ama bir tek çizgi var ki, hâlâ kıpkırmızı duruyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan!
Şu anda bütün koalisyonların kaderi bu noktaya kilitlenmiş durumda.
Her gece televizyonlarda döne döne “Davutoğlu’nu Erdoğan’dan kurtarmaktan” bahsediyor, “Başbakan Erdoğan’dan kopar mı, kopmaz mı” diye saatlerce tartışıyorlar.
1980’den bu yana bütün cumhurbaşkanlarının sahip olduğu yetkileri, seçimle gelmiş ilk cumhurbaşkanı için kısıtlamaktan söz ediyorlar. Muhalefet milletvekilleri Cumhurbaşkanı Meclis’e geldiğinde ayağa kalkmıyor, görüşmeye çağırdığında “gitmem” diyor. Onu saraydan indirmekten, bütçesini kısıtlamaktan, Ak Saray’ı utanç müzesi yapmaktan söz ediyor, “asmayacağız, hapsedeceğiz” diye posta atabiliyorlar. Onlar bunu yaparken, uluslararası basında da paralel bir kampanya sürüyor. Almanya’nın altı büyük gazetesi birden, aynı gün Erdoğan’ı hedef alan manşetle çıkıyor. Bütün Batı basını ağız birliği etmiş, Erdoğan’ın etkisizleştirilmesinden söz ediyor.
Hayır hayır… Erdoğan’ın anayasal sınırlarında kalması değil istedikleri.
AK Parti’den liderinin kellesini istiyorlar. “Sizinle sorunumuz yok. Yeter ki bize liderinizin kellesini verin” diyorlar.
Bu ahlaksız bir tekliftir.
AK Parti içinde ve tabanında Erdoğan’ı şu ya da bu ölçüde eleştiren, hatta kızan yüz binlerce insan olduğuna şüphe yok. Ama bu, onların koalisyon pazarlığı uğruna kurucu liderlerini satacak kadar düşük ahlaklı olduğu anlamına gelmez. İnanılmaz ama muhalefet bunu umabiliyor. Böyle bir teklifin AK Parti yönetimi tarafından kabul edilebileceğini; AK Parti’ye oy veren 18 milyonun böyle bir ahlaki düşüklük sergileyebileceğini düşünebiliyor!
* * *
Hem içte hem de dışta Erdoğan’ın tek hedef haline getirilmesinin anlamını iyi okumalıyız: AK Parti’den liderinin kellesini isteyenler, aslında AK Parti’yi AK Parti yapan ruhu istiyorlar. O ruhu ele geçirip öldürebilirlerse, AK Parti’nin “tehlike” olmaktan çıkacağını, renksiz – kokusuz- ruhsuz bir politik hareket haline geleceğini, dünya müesses nizamı tarafından ehlileştirilip kontrole alınabileceğini biliyorlar çünkü.
2002’den bu yana eski rejimin bütün barikatlarını yıka yıka çevreden merkeze doğru güçlenerek yürüyen bu büyük halk hareketini durdurmanın tek yolunun bu olduğunu görüyorlar.
Ama bunu halk da görüyor. Yedi düvelin bu adamdan neden bu kadar nefret ettiğini, neden yıllardır yemeyip içmeyip onu yıkmaya, partisini elinden almaya çalıştığını anlıyor. Sisi gibi bir diktatörlerle yağlı ballı olan mihrakların Erdoğan’ı “otoriterleştiği” için hedef aldığına inanacak kadar saf değil kimse.
* * *
Erdoğan gibi liderler ülkelerin başına bir ya da iki kere gelen bir şanstır.
Evet, böyle liderler aynı zamanda zor insanlardır. Çoğu kendisini o ülke için lütuf olarak görür, bu yüzden neden eleştirildiğini bir türlü anlayamaz, eleştiriyi kadir bilmezlik olarak görür. Çoğu tek adamlığa eğilimlidir; ekip çalışmasına pek gelemez. Bazısı öfkelidir, kırıp geçirebilir; bazısı aşırı şüphecidir, etrafında sürekli düşman görür. Genellikle ele avuca gelmezler; sınırlanmaya – kontrol edilmeye tahammül edemezler; yasaları, yönetmelikleri, kuralları ve teamülleri tarihi misyonlarına ulaşmalarının önündeki engeller olarak görürler.
Bu özellikleri nedeniyle birçok hata yaparlar; zarar da verirler.
Ama yaşadıkları dönemin ruhunu kavrayabilenler, mevcut paradigma dışında düşünebilen ve eski paradigmayı değiştirmeye cesaret edebilenler yani tarihi yapanlar da yine onlardır.
O yüzden vazgeçilmezdirler.
İyi bir siyasi organizasyon, böyle liderlerin vizyonundan ve dönüştürücü gücünden sonuna kadar yararlanıp onun açtığı ufka doğru ilerlerken, bir yandan da zaaflarına karşı kontrol mekanizmaları kurmayı becerebilen organizasyondur.
Akşam gazetesi, 25.06.2015