Madenin yuttuğu bütün oğullarımızı geri almak birinci önceliğimizdi. Bu süreç neredeyse tamamlandığına göre, artık acımasız bir hesaplaşmaya girişebiliriz.
Şimdi, bu kazayla ilgili her şeyin, bütün hataların, bütün zaaf noktalarının en ince detaylarına kadar ortaya çıkarılmasının ve bütün aktörlerin sorumluluklarının ortaya dökülmesinin zamanı. Açık toplum olup olmadığımız asıl böyle zamanlarda sınanır.
Şu anda kafalarda çok soru işareti var ve kimsenin de bu soruların cevaplarını almak için fazla beklemeye tahammülü yok. Uzayıp giden ve sonucu bir türlü açıklanmayan idari soruşturmalar, bir türlü ilerlemeyen yargı süreçleri, olayın unutturulmaya çalışıldığı ve örtbas edildiği kanaati oluşturur ki, bu çıkabilecek en kötü sonuçtan daha kötüdür.
İktidar her şeyden önce şu gerçeği kabul etmek zorunda ki, bu olay bir kaza olmasının çok ötesinde, milli bir felakettir. Şu anda kamuoyunun aşırı duyarlı ve tepkili olması, toplumsal bir protesto dalgasının yükselmesi de her demokratik ülkede yaşanması gereken bir durumdur. O yüzden de iktidarın fevri çıkışlardan kaçınması; savunma psikolojine kapılmaması; hatasını kabul etmeye hazır olduğunu ve gerektiğinde istifa mekanizmasını işletmeye hazır olduğunu ortaya koyması çok önemli. Daha açık söylemek gerekirse; bugün, ortaya çıkan her tepkide “hükümeti devirmeye çalışıyorlar” diye karşı saldırıya geçme günü değil…
Kilit mesele denetim
Yasa çıkarmak, yönetmelik çıkarmak nispeten kolaydır. Zor olan o yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasını sağlamaktır.
Bu olayın en akıl almaz noktası, son dönemde bu kadar sık denetlenen bir işletmede, bu kazayla birlikte bu kadar çok ihmalin ve eksikliğin ortaya çıkması… Peki o zaman bütün o denetimler ne işe yarıyor? İş güvenliği denetimleri her yerde böyle mi yapılıyor?
Demek ki devletin denetimleri göstermelikmiş diyelim.
Peki sendikalar? Maden Mühendisliği Odaları ve diğer ilgili meslek kuruluşları? Onlar da mı farkında değildi bütün bu ihmallerin? Her gün o işçilerle içli dışlı olması gereken sendikalar neden şimdi ortaya çıkan eksiklikleri zamanında ortaya döküp Bakanlık’ı, basını, kamuoyunu alarme etmediler?
CHP’nin önergesi
Olayın en vahim yanlarından biri de CHP’nin Soma’yla ilgili verdiği araştırma komisyonu kurma önergesinin güme gitmesi…
Meclis’te soru önergesi verme konusunun bolca istismar edildiğini ve bu yüzden de ağırlığının kalmadığını hepimiz biliyoruz. AK Parti de muhalefetin söz konusu önergeyi Meclis’i tıkamak için kullandığını, o yüzden dikkate almadıklarını ve ret oyu kullandıklarını söyleyerek savunuyor kendini. Ama ne yazık ki kaza oldu ve bu artık geçerli bir savunma değil. Hükümet muhalefetin verdiği bu tehlike alarmına kulaklarını kapatmanın sorumluluğundan kurtaramaz.
İhtiyacımız bir “iş güvenliği seferberliği”
Acıların küllenmesi, yaraların sarılması kolay olmayacak ama her şeye rağmen biz bu faciayıTürkiye’yi iş kazalarında Avrupa birincisi haline getiren o berbat tabloyu değiştirmek için fırsata çevirebiliriz.
Açık seçik bir hesaplaşmanın ardından, Türkiye’yi insan hayatının Avrupa ülkeleri kadar değerli olduğu bir ülkeye dönüştürmek için harekete geçmeliyiz. Yer altı madenciliği ile ilgili bütün yasa ve yönetmeliklerin ciddi bir revizyondan geçmesi ve modernize edilmesi için güçlü bir toplumsal baskı yaratmalı, ILO’nun Yeraltı Madenleri Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’nin imzalanması için bastırmalı, taşeron işçilikle ilgili yasa tasarısının bir daha gözden geçirilip acilen yasalaşması için uğraşmalıyız.
Açık toplum olacaksak, hükümet hesaplaşma aşamasından başlayarak her şeyi bizim gözümüzün önünde yapacak. Kusurunu da, suçunu da, becerebildiklerini de, beceremediklerini de bizlerle paylaşacak.
Demokratik toplum olacaksak, biz de sivil toplum olarak, başlatılması gereken “iş güvenliği seferberliği”nin itici gücü, deneticisi ve takipçisi olacağız.
Yoksa daha çok ağlarız.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.