Diyarbakır Barosu’ndan 30 avukat arkadaşla birlikte Roboski’ye gitmek üzere gün ağarmadan yola çıkıyor, İpek Yolu’nda ilerliyoruz. Karşıda el attığınızda yakalayacağınız, bağırdığınızda sesinizi duyuracağınız kadar yakın bir mesafede Suriye’nin kentleri görünüyor. Sınırdaki dikenli teller ve mayınlı sahalar, ulus-devletin yapaylığının bir nişanesi gibi.
Mardin’e kadar herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Nusaybin’den sonra ise Roboski’ye varıncaya değin tam 10 kontrol noktasından geçiyoruz. Bir gün önce bazı grupların Roboski’ye gitmelerine engel olan jandarma ve polis, bu kez oldukça nazik; kimliklerimize bakmakla yetiniyorlar.
Yol boyunca mükemmel bir doğa eşlik ediyor size. Geniş ovalar, derin vadiler, yarısı karla kaplanmış ama diğer yarısı ışık huzmeleriyle yıkanmış sarp dağlar muazzam bir görsel manzara sunuyor. Bu güzelliğe şahit olduğunuzda, bu coğrafyanın yaşadığı kadere daha çok kahroluyorsunuz.
Roboski, Kürtlerde derin bir travma yarattı. Son bir yılda katıldığım neredeyse her etkinlikte konu ne olursa olsun cümleler bir şekilde gelip bu katliama bağlanıyordu. Ondan kaçmanın veya onu unutturmanın imkânı yoktu.
Roboski üzerine birçok yerde yazdım, konuştum. Ama daha önce Roboski’ye hiç gelmemiştim. Birkaç kez niyetlenmiş ama katliamın acısını taşıyanlarla yüzleşmeye cesaretim yetmemişti. Medyadan yakından takip ediyordum elbette ama onlarla birebir görüşmem olmamıştı. Onların karşısında dilimin lâl olmasından korkuyordum.
Ekimde Mazlum-Der’in bir toplantısında Narin Ant ile tanıştım. Katliamda kardeşi Adem’i kaybetmiş olan Narin’de beni en çok etkileyen taraf, metaneti olmuştu. Dün Roboski’de aynı metaneti gördüm. Metanetin altında, bu coğrafyanın sakinlerinin yaşamlarının acılarla bezeli yaşamları olsa gerek. Sınır ticareti ile iştigal eden bir yer burası; patlayan yakınlar insanların en sevdiklerini ellerinden almış, insanları sakat bırakmış. Aileler sürülmüş, köyleri evleri yakılmış. Gençler çatışmalarda son nefeslerini vermişler; kâh PKK’li, kâh korucu olarak. Metanet; ölümlerden süzülmüş, acılardan damıtılmış bir ruh hâli burada.
Roboski katliamı, şüphesiz, diğer ölümlerle kıyaslanamaz. Roboskililer acıya gark olmuş hâldeler, devletin üç kuvvetine de öfkeli ve kızgınlar. Doğru dürüst bir rapor hazırlayamadığı için Meclis’e, aradan bir yıl geçmesine rağmen bir tek kişiyi bir sorgula(ya)mayan yargıya, kendilerine hakaret etmeyi âdet edinmiş hükümete kızgınlar. Ama bu “dünya yıkılsın” tarzı bir öfke değil; metaneti elden bırakmıyorlar; olayın nasıl meydana geldiğini, başlarından nelerin geçtiğini ve neler beklediklerini anlatıyorlar.
Farklı kesimlerden gelen çok sayıda insanla karşılaştım; BDP ve HDK’yı oluşturan partiler de, Azadî İslami İnisiyatifi ve Öze Dönüş Platformu gibi dindar kesime seslenen yapılanmalar da oradaydı. Samimi bir ortamdı; birbirlerini ilk kez görenler sanki eskiden tanıyorlarmış gibi davrandıkları bir hava vardı. El ve başla selamlar verilip alınıyor, benzer ifadeler dile getiriliyordu.
Kalabalıkta karşılaştığım Gültan Kışanak, evladını kaybeden bir annenin söylediklerini aktardı. Anne, önündeki traktörü göstererek “Bununla biz erzaklarımızı taşırdık. Ama oğlumun parçalanmış bedenini de bununla taşımak zorunda kaldık. Buna dayanamıyorum” demişti.
Zannederim Roboskililerin hissiyatını anlamak, bu annenin hemderdi olmakla mümkün. Bu anneyle hemhal olmadığınızda ve onun acılarını samimi bir şekilde paylaşmadığınızda, dünyanın tüm imkânlarını ayaklarına seferber etmeniz bir kâr etmez.
Roboskilileri en çok rahatsız eden husus “tazminat” meselesi; herkes net bir şekilde bilmeli ki; para falan istemiyorlar. Sorunun “tazminat”a sıkıştırılması iki yönden zararlı: İlki, bu, Roboskililer açısından onur kırıcı bir durum. Çocuklarının paramparça edilmiş bedenleri orta yerde dururken paradan bahsedilmesini ayıp karşılıyorlar. İkincisi, sürekli tazminatın gündemde tutulmasının, katliamı gözden uzaklaştırdığını ve Türkiye’nin geri kalanının kendilerini anlamalarını zorlaştırdığını belirtiyorlar. Bu itibarla, hükümetin maddiyata odaklanan dilinden vazgeçmesi yapacağı en hayırlı iş olacak. Ali Akel’in dediği gibi, hükümet özür dilemekte çok geç kaldı; bundan sonra ise aslında önünde tek bir yol var: Olayın tüm çıplaklığıyla açığa çıkartılması için gerekli iradeyi göstermesi, ama öncelikle Roboskililerden af dilemesi ve onların kendilerini bağışlamasını beklemesi.
Roboskililer bu beklentiyi karşılıksız bırakmayacaktır.
Taraf, 30.12.2012