Şimdilerde PKK’nın şehirlere taşıdığı çatışmalara ve işlediği cinayetlere bakıp, Çözüm Süreci’nin hata olduğunu söyleyenler var. Onlara göre PKK’nın niyeti baştan beri çözüm falan değildi. Sınır dışına geri çekilmek bir yana, şehirleri patlayıcılarla doldurdu ve süreci de halk üzerinde ciddi bir tahakküm kurmak için kullandı. Niyet kısmını bir yana bırakalım, PKK’nın Çözüm Sürecinde bunları yaptığı doğru. Hükümetin Çözüm Süreci’ni yönetebilme konusunda hatalar yaptığı da. Ama sürecin kendisi hata değildi.
Çözüm Süreci Doğruydu
“Eğer Çözüm Süreci olmasaydı, Güneydoğu Suriye gibi olabilirdi” diyor, beraberce üyesi olduğumuz Liberal Düşünce Topluluğu’nun yönetim kurulu eski başkanı, hukukçu Raşit Sarıkaya. Bugün bir başarısızlık gibi görünen sürecin, en az iki bakımdan çok ciddi bir katkı sağladığı tespitini yapıyor. “Birincisi, süreç halkta bir aidiyet duygusu yarattı; geçmişin hatalarının geride kaldığı, devletin eski devlet olmadığı duygusunu pekiştirdi” diyor. “İkincisi, Çözüm Sürecinde PKK’nın tesis ettiği egemenlik, halkta, TC’den bin beter bir yönetimin kendisini beklediği kanaatini oluşturdu. Onun faşizan, despotik, baskıcı, tektipçi yönetimini yaşayarak gördü.” Bugün halkın hendek başlarında PKK’yı yalnız bırakmasının böyle bir arkaplanı var ve şehirlerin göbeğine taşınan çatışma sürecinin sıkıntılarını aşmak bu yüzden bugün daha kolay oluyor.
Kürtler Eski Kürtler Değil
“Türkiye 1980’leri, 90’ları yaşadı. Eskiden bir Kürt’ün devlete bakışı, onu hiçbir şekilde sahiplenmesine elverişli değildi. Onun nimetlerinden de faydalanmıyordu. Evet, devlet Doğu’ya bazı teşvikler veriyordu, ama onlar da sahte faturalarla birkaç fırsatçı tarafından iç ediliyordu. Oysa bu dönemin farklı bir tarafı var. Kürtlerin de farklı bir tarafı var. Ak Parti Hükümeti bölge ekonomisine ciddi katkı sağladı. Teşvikler anlamlı ve etkili; dezavantajlı gruplara, çocuklara ve yaşlılara ciddi destek var. Devletin ceberut yüzünü fazlasıyla görmüş bir halk, hala hafızası tazeyken, faili meçhulleri, karakolda işkenceyi hatırlarken, bu son dönemde sıradan vatandaş ile silahlı PKK’lının ayırt edilmesine ilişkin hassasiyeti gördü.”
Şimdi Ne Yapmalı?
Cumhuriyet’le başlayan inkarı sona erdirip hakların iadesi yoluna girmişken, o sorunun ürünü olan örgütle de görüşüp, onların dağdan inip evlerine dönmeleri ve normalleşme için çaba sarf edilmesi doğruydu. Bu yol denenmeliydi. On yıllar boyunca “Devlet PKK ile görüşürse bu sorun biter” gerekçesi dile getirilmişti. Eğer bu yol denenmemiş olsaydı, zihinlerde hep bir soru işareti kalacaktı. Süreç iyi yönetilemedi, PKK Suriye’deki vaade fit olup “devrimci halk savaşı” hayallerine kapılıp silaha döndü, öyle oldu böyle oldu. Ama günün sonunda Kürt halkı o savaşa rıza göstermedi. Bu çok önemli ve değerli. Bunu da yanlış okumamak gerek. Bu artık PKK’nın tüm tabanını kaybettiği veya HDP’nin bölgeden silindiği anlamına gelmiyor. Ama Kürtlerin gündeminin onlarınkiyle özdeş olmadığını gösteriyor.
İşte o gündemi ve o duyarlılığı fark etmek gerek. “Yeni süreç elbette her kesimden bütün Kürtleri, hatta tüm Türkiye halkını muhatap almalı” diyor Sarıkaya, “daha demokratik liberal sivil bir anayasa ile eş zamanlı devam etmeli. Ve silahlı militanların da bir şekilde dağdan indirilmesinin koşulları aranmalı.” Dünyanın en demokratik hukuk devletinin bile silahlı bir güce karşı güç kullanmama lüksü yoktur. Ama bunu yaparken, güvenliğin ötesi unutulmamalı. Çözümün hukuki ve siyasi adımları tamamlanmalı. PKK yüzünden, kat edilen muazzam mesafenin son birkaç adımı tamamlamamak, süreci yine PKK’ya endekslemek olur. Çözüm kapsamında iade edilecek hakları elbette PKK ile konuşmak gerekmiyor. Ama çözüm perspektifini muhafaza etmek gerekiyor.
Yeni Yüzyıl, 11.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/cozum-sureci-olmasaydi-1956