“Yaptığımız tüm gözlemler bize Türkiye’deki insanların öncelikli istedikleri şeyin barış olduğunu gösterdi. Yani anaların ağlamaması, bu topraklarda kan dökülmemesi..”
Bu cümleleri, geçen sene tam da bugünlerde katıldığım bir televizyon programında sarf etmiştim. Türkiye’de demokrasi, eşit vatandaşlık ve özgürlükler üzerine yaptığım sosyolojik incelemeyi ‘İnanca Saygı Düşünceye Özgürlük’ adı altında kitap haline getirmiştim. Yerel ve ulusal kanallarda incelememin sonuçlarını, tespit ettiğim sorunları ve alternatif çözüm önerilerimi dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. Barışa, demokrasiye, özgürlüklere karınca kararınca bir faydam olması için hazırladığım bu projede; tarafımızın belli olmasını istemiş, barıştan, kardeşlikten tarafız demiştim.
17 yaşında bir genç olarak; ülkemizde özgürlükleri kısıtlanan, hakları engellenen, azınlık durumda olduğu için dışlanan kesimlerin sorunlarını anlamaya ve bunları çözüm önerileri ile birlikte dillendirmeye çalıştım. Çıktığım her televizyon, radyo kanalında ağzımdan dökülen sözcüklerin barışa,demokrasiye hizmet etmesini ümit ettim. Yazdığım kitapta, köşe yazılarımda ve hatta sosyal medya paylaşımlarımda bu konuda çok hassas davrandım.
Yazmanın getirdiği bir sorumluluk olduğunun farkındayım. Kelimeler kaleminizden -ya da ağzınızdan- çıktığı andan itibaren bağımsızlığını kazanıyor ve sizin kontrolünüz dışında kendine özgü bir etki alanı oluşturuyor. Bu sorumluluğun bir sonucu olarak yaşanan olaylardan sonra bu yazıyı yazmayı kendime bir görev olarak görüyorum.
Ülke yangın yerine dönmüş durumda. Bir tarafta insanlar evlerinden çıkamaz durumdalar. Evlerini terk etmek zorunda kalanlar bile var. Ülkenin başkentinde patlayan bombalar yüzünden ise masum siviller hayatını kaybediyor. Bir yıl öncesine göre bambaşka bir manzara var ortada.
Bu işin lamı cimi yok; barış kavramının arkasına saklanarak terörü meşru göstermeye çalışmak insafsızlıktır. Bu çatışmaları kimin başlattığı, bombaları kimin patlattığı ortadayken hedef şaşırtmaya çalışmak ahlaksızlıktır.
Özgürlüğün temeli barıştır. Barışın yani çatışmasızlığın hüküm sürmediği hiçbir toplumda özgürlükten veya özgürlüklerin güvence altına alınmasından söz edilemez.
Çözüm sürecinin bir hata olduğunu kesinlikle düşünmüyorum, bazı ihmaller ve hatalar yapılmış olsa da. Devlet, kadim bir sorunu ilk defa güvenlik politikaları dışında çözmek için adımlar atmış, insanlar artık silahların susmasını istemişti. Haklar, özgürlükler ve hatta özerklik bile rahat bir şekilde tartışılabilmekte, Kürtçe propaganda başta olmak üzere birçok yasak kaldırılmaktaydı. Anadilde eğitim için adımlar atılmakta, Kürt dili üzerine üniversitelerde bölümler açılmaktaydı.
Geçen sene bugünlerde söylediğim bir şey daha vardı; “Bu süreç eğer bir gün biterse ilk kurşunu sıkan tarafı halk affetmeyecek.” Süreci kimin, neden bitirdiğini herkes biliyor. Bilmeyen, anlamayan, anlamak istemeyenler süreç boyunca silah depolayan, ateşkesi bozma açıklaması yapan ve savaşı şehirlere indireceğiz diyip bombalar patlatan eli silahlı örgüte baksın.
Çözüm sürecinin faydası, örgütün halk desteğini kaybetmesi oldu. İnsanlar demokratik mücadele ile haklarına kavuşabileceklerini, silahın demokratik mücadele önünde bir engel olduğunu gördü. İki yıldır devam eden çatışmasızlık durumunu halk benimsedi, içselleştirdi. Örgüt, çağrılarına yanıt alamıyor, destek bulamıyor. Mecliste ülkenin milliyetçi partisinden daha çok milletvekiline sahip bir siyasal hareket nasıl kamikaze atlayışı ile tüm kazanımları kaybeder hep birlikte hızlı çekimde izliyoruz. Olan bölgedeki masum insanlara, patlayan bombalarla hayatını kaybeden sivillere, şehitlere ve ailelere oluyor.
Ben dün olduğu gibi, bugün de, yarın da bütün bireylerin diline, dinine, ırkına, cinsiyetine bakılmadan hukuk önünde, haklar bağlamında eşit olması için mücadele edeceğim. Ama tarihe not düşmek için söylüyorum ki; eli silahlı örgütü görmezden gelerek eleştirilerini sadece devlete yönelten insanları asla samimi bulmuyorum. İçinde bulunduğumuz dönem iyi bir süzgeç işlevi sağlıyor, maskeler düşüyor. Kim darbe istiyor, kim iç savaş istiyor, kim barıştan yana, kim silahtan yana herkes görüyor.
Sakarya Yeni Haber, 18.03.2016
http://www.sakaryayenihaber.com/m-cozum-sureci-bir-hata-miydi-8869.html