“Yeni anayasa” öğrencilerden işçilere, sivil toplum kuruluşlarından kamu kuruluşlarına, toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren bir tartışma konusu. Sivil ve demokratik bir anayasa herkesin ortak isteği fakat bunun gerçekleşebilmesi için farklı toplum kesimlerinin görüşlerinin alınması çok önemli.
Anayasalar, devletlerle toplumlar arasında; kuralları, hakları ve görevleri belirleyen toplumsal sözleşme metinleridir. Anayasalar aynı zamanda yasama, yürütme ve yargının görev ve haklarını da belirleyen metinlerdir.
Anayasacılık faaliyetleri ülkemiz bağlamında Osmanlı’ya kadar gitmekte iken, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 4 kez anayasa değiştirilmiş, yeniden yazılmıştır. 1921, 1924, 1961 ve 1982 yıllarında yazılan anayasalar, yazıldıkları yılın ismi ile anılmaktadırlar. Türkiye’nin anayasacılık tecrübesi, darbelerin gölgesi altında kalmış, sivil ve demokratik olma özelliği kazanamamıştır.
Geçen sene “Eşit vatandaşlık” üzerine hazırladığımız araştırma projesi kapsamında Sakarya genelinde 500 kişi ile yaptığımız anket sonuçlarına göre ankete katılanların %78’i Türkiye’nin 82 darbe anayasası ile ilerleyemeyeceğini, bu anayasanın değişmesi gerektiğini düşündüğünü belirtmişti.
Kötü bir pantolona ne kadar yama yaparsanız yapın, o kötü bir pantolondur. Türkiye’de yürürlükte olan anayasa da birçok değişikliğe ve düzeltmeye rağmen kötü bir anayasadır. Zira askeri bir zihniyet ile yazılmış, sivil olmaktan çok uzak, temel hak ve özgürlükleri kapsamayan tam tersine sınırlayan bir anayasadır.
Toplumun her kesiminin şikayetçi olduğu, memnun olmadığı bir anayasanın şimdiye kadar değiştirilememiş olması Türkiye tarihi için bir utanç kaynağıdır. Yeni anayasa tartışmalarının yapılıyor olması da bu bağlamda öneme sahip. Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarına göre yaz aylarında bizi yeni anayasa için yapılacak olan bir referandum bekliyor. İçeriğinden bağımsız olarak, bu sevindirici bir gelişme.
Her ülkenin kendi içinde bir anayasa geçmişi bulunuyor. Bu konudaki en ilginç örnek elbette ki İngiltere. İngiltere’nin yazılı bir anayasası olmadığı halde hukuk sistemi ve erkler ayrılığı sağlıklı bir şekilde çalışmaya devam etmektedir.
Şahsi düşüncem, yeni anayasa oldukça kısa ve net olmalı. 1982 darbe anayasası çok uzun ve teferruatlı bir metin; öyle ki önceki haftalarda okulumuzun düzenlediği bir etkinlikte konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Engin Yıldırım, anayasada başlık parasının en fazla ne kadar olacağının bile belirtildiğini söylemişti. Böylesine teferruatlı anayasaların olmasının iki farklı olumsuz sonucu olabilmekte. İlki insanların anayasa metnine hakim olamaması ve kendi hak ve görevlerini rahatça bilememesi, savunamaması. İkincisi ise anayasa metninin uzun ve teferruatlı olmasının, devletin daha çok alana müdahale edebilme imkanını artırması.
Ben bir genç, bir öğrenci olarak yeni anayasada kendimle ilgili ne olmasını istiyorum? Temel haklarımı koruma altına almasını istiyorum. Hürriyetimi güvence altına almasını, devletin keyfi müdahalelerine izin verilmeyen bir anayasa istiyorum. Beni bir birey olarak gören, insan olduğu için doğuştan gelen haklara sahip olan, ve sırf insan olduğum için değerli sayıldığım bir anayasa istiyorum. Peki ben yeni anayasada ne olmasını istemiyorum? Yeni anayasada devletin kendi resmi ideolojisini bana dayatmasını (eğitim yolu ile) istemiyorum. İleride çocuklarımın da benim geçtiğim eğitim sisteminden geçmesini istemiyorum, bir militan gibi yetiştirilmesini istemiyorum. Devletin görevi olmayan alanlara müdahale etme hakkını sınırlayan bir anayasa istiyorum.
Yeni anayasa tartışmaları hayati öneme sahip. Her toplum kesimi kendi fikirlerini, isteklerini ve eleştirilerini bu dönemde söylemeli. Sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olmak hepimizin elinde. Bu bağlamda “kırmızı çizgi” psikolojisinden kurtularak, her kavramı ve her maddeyi tartışabilmeli, konuşabilmeli ve sonuca bağlayabilmeliyiz. Türkiye, sivil ve özgürlükçü bir anayasayı hak ediyor.
Sakarya Yenihaber, 01.04.2015