Bir kişinin yaptığını onun içinde yer aldığı veya ilişkili bulunduğu gruba mal etmek kabul edilemez. Unutulmamalı ki, yarın-ertesi gün her birimizin çevresinde, yanında yöresinde bulunanlardan biri de bu tür lanetli bir fiilin faili olabilir.
Hakkında çok yazılıp çizildi. Ancak üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Karaman’da 10 çocuğun cinsel istismara uğramasından bahsediyorum. Hazırlanan iddianame vakıanın vahametini gözler önüne seriyor. Buna göre; nöbetçi belletmen M.B. 2012-2014 yılları arasında Ensar Vakfı’na ait yatılı evde 3, KAİMDER pansiyonunda ise 7 çocuğa cinsel istismarda bulunmuş. Belletmen, ifadesinde 10 yaşından beri erkeklere ilgi duyduğunu belirtmiş ve çocuklarla ilişkiye girdiğini itiraf etmiş. Adli Tıp Kurumu’nun raporu da cinsel istismarın varlığını belgelemiş.
Çocuklar, toplumda en çok korunmaya mazhar grubu oluşturur. Onları mevcut ve muhtemel tehlikelerden muhafaza etmek, onların gelişimini sağlamaya çalışmak gerekli tedbirleri almak iyi ve ahlaklı bir toplum olmanın asgari şartıdır. Dolayısıyla her kurumun ve her ilgilinin çocuklara yönelik her suç ve suç iddiasının üzerine ihtimamla eğilmesi, vakıayı detaylı bir şekilde tetkik etmesi gerekir.
Bahse konu olayda dikkatlerin odaklanması gereken üç yer vardır: Adli makamlar, siyasi aktörler ve Ensar Vakfı. Adli makamlar, olayın duyulmasının kabinde hemen devreye girdi, araştırmalarını yaptı. Savcılık iddianamesini hazırladı ve sanığın en üst sınırdan cezalandırılmasını talep etti. Bazı siyasilerin derdini anlatamayan veya yanlış anlaşılmaya müsait beyanları dışında siyaset de görevini yaptı. Siyasi liderler en sert şekilde tepki verdiler. Dört partinin ortak önergesiyle Meclis’te bir komisyon kuruldu.
Vakfın sorumluluğu
Cinsel istismar, Ensar Vakfı’nın denetimindeki bir yatılı evde vuku buldu. Suç şahsidir, cezasını işleyen çeker. Ama bu, vakfın bir sorumluluğun bulunmadığı anlamına gelmez. Yaşananlardan vakıf da sorumludur ve bu sorumluluk hem geçmişe hem de geleceğe dönüktür.
Vakıf, öncelikle kendi içinde çok ciddi bir özeleştiri ve inceleme süreci başlatmalıdır. Adı geçen belletmene nasıl görev verilmiştir? Burada tetkiklerde bir ihmal var mıdır? İstismar neden bu kadar uzun bir süre gizli kalmıştır? Çocukların vakfa güven duymamalarının sebepleri nelerdir? Vakıf bu konularda kendini detaylı bir şekilde sorgulamalı, enerjisini ve imkânlarını olayın -örtbas edilmesi için değil- tüm boyutlarıyla açığa çıkması için kullanmalıdır. Yanlışlarını ve eksikliklerini gördüğü çalışanlara müeyyide uygulamalıdır. Ulaştığı bilgi ve belgelerini yargıya iletmeli, maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmalıdır.
Böyle bir hadiseyle anılmanın vakfın itibarını sarsması ve güvenilirliğini azaltması tabiidir. Bunun menfi tesirinin asgariye indirilmesi, zamana ve vakfın tavırlarına bağlıdır. Vakıf bir daha böyle bir facianın tekrar etmemesi için gerekli tüm tedbirleri almalıdır. Kötü izler ancak bu şekilde silikleşir, vakfın ihtiyaç duyduğu itibar ve güven ancak bu şekilde kazanılır.
Çocukların araçsallaştırılması
Çocuk istismarı, çok hassas bir mevzuu. Toplumun buna duyarlı olması ve reaksiyon göstermesi son derece önemli ve değerli. Maalesef bu son olayda da tartışmanın odağı yanlış yerlere kaydı yine. Çok dikkatli tartışılması gereken bir mesele acımasız politik mücadelenin aracı kılındı. Vakfın dini kimliği ve iktidara yakınlığı vesile bilinerek, AKP’ye ve onun seçmenlerine yönelik ağır bir dile müracaat edildi. Dine ve dindarlara hakaret edildi. İslam dini tacizin kaynağı olarak gösterildi, neredeyse bütün dindarlar aynı kefeye konularak tahkir edildi.
Sadece bu da değil. Genelleştirme yapmanın yanlışlığına dikkat çekenler de bu saldırılardan payını düşeni aldı. Birinin ahlak dışı eyleminin bütün bir kesime mal edilemeyeceğini söyleyenlere de edilmedik laf bırakılmadı. Ne tecavüzcülükleri (!) kaldı, ne de tecavüzcülerin koruyucusu (!) olmaları. Bazıları karşıt olarak gördüğü bir kesime vurmak için bir fırsat ele geçirdiğini düşünüyor ve abandıkça abanmayı kendine bir hak olarak tanıyor. Oysa bu, iki açıdan çok büyük hata:
İlkin, toplumda infial uyandıran, nefretle karşılanan fiiller bir dinle, grupla veya ideolojiyle ilişkilendirilmez. Ne yazık ki bu insan doğasıyla ilintili bir durum. Ve insan dair olan hiçbir şey bizim yabancımız değil. Her topluluğun içerinde tüylerimizi diken diken eden ve tanık olduğumuzda insanlığımızdan utandığımız eylemleri gerçekleştirenler olabilir. Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman; dindar, seküler veya ateist; muhafazakâr, liberal veya sosyalist, vs. fark etmez her grubun içinden kötüler çıkabilir.
Kitlesel itham
Bu itibarla, bir kişinin yaptığını onun içinde yer aldığı veya ilişkili bulunduğu gruba mal etmek kabul edilemez. Unutulmamalı ki, yarın-ertesi gün her birimizin çevresinde, yanında yöresinde bulunanlardan biri de bu tür lanetli bir fiilin faili olabilir. O vakit, bir başkasının yaptığından dolayı bizim karalanmamız ne kadar gayri-ahlaki olacaksa, bugün birinin yaptığından hareketle bir kimliğin bütün mensuplarını damgalamamız da o kadar gayri-ahlaki olacaktır. Toptan suçlamalarla kitleleri mahkûm etmek, gayri-medenidir.
İkincisi, tartışmanın gayesi çocuklarımız böyle felaketlerden nasıl koruyacağımız olmalı. Mağdur olan çocuklara nasıl yardım etmeliyiz? Hangi tedbirleri almalıyız? Yasal ve fiili planda ne tür adımlar atmalıyız? Nasıl bir denetim ve gözetim mekanizması geliştirmeliyiz? Bu suallere cevap üretme çabasının yerini kitlesel ithamlar aldığında eksen kayar, esas sorun ikinci veya üçüncü plan düşer. Çocukları siyasi hedeflerin mezesine dönüştürmek, onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Serbestiyet, 31.03.2016
http://www.serbestiyet.com/yazarlar/vahap-coskun/toptanci-suclamalar-gayri-medenidir-675954