Yıllar önce Gazi Üniversitesi’nde meslektaşım Prof. Dr. Kadir Cangızbay ile bir panelde tartışmıştık. Konumuz, genel olarak ideolojiler ve aşk daha özel olarak da liberalizm, sosyalizm ve aşktı. Ana ideolojiler olarak liberalizmin mi yoksa sosyalizmin mi aşkla daha iyi bağdaştığını çok kalabalık, heyecanlı ve neşeli bir öğrenci kitlesi önünde tartıştık. Daha doğrusu tartışmaya çalıştık. Tartışmayı ilginç kılan noktalardan biri ve belki de en önemlisi Cangızbay’ın sosyalist benimse liberal ideolojik kimliğimizle tanınmamızdı.
Benim tezim, liberalizmin aşka daha açık ve uygun olduğuydu. Aşk bir bireyden bir başka bireye uzanan kalbî, hissî yolsa,bireyi temel beşerî ünite olarak gören ve özgürlüğü bireysel bir değer olarak kabul edip önemseyen bir dünya görüşünün onu benimseyenlerin aşk yolunu açacağını sandığımı söyledim. Bana göre kolektif terimlerle düşünen ve sınıf, halk, cemaat, örgüt, ümmet gibi bütünleri bireyin önüne ve üstüne çıkartan kolektivist ideolojilerin, münhasıran sosyalizmin aşkın önünü tıkayacağını belirttim. Ancak, bunun sosyalistlerin âşık olmadığı ve ol(a)mayacağı anlamına gelmediğini, çünkü hayatın ideolojileri aştığını ekledim. Hâlâ aynı görüşteyim.
Aşkın ne olup ne olmadığı, biyolojik ve kimyasal boyutları, his ve davranışlara etkisi hakkında çok şey yazıldı, çizildi, söylendi. Geçenlerde yapılan beyinle ilgili bazı açıklamalar aşka ilişkin bilimsel bilgi stokumuza yeni parçalar ekledi. Aşkı yaşamak esas itibariyle hislere, anlamaksa, bazı bakımlardan, bilimsel bilgilere bağlı. Dolayısıyla, bu bilgilerin aşkın doğuşunu ve kayboluşunu açıklama yolunda bize yardımcı olacağını söyleyebiliriz.
İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy aşk hakkında şunları dile getirdi: ”Aşk görsel bir şeyle başlıyor ama sadece saniyenin beşte biri kadar önemi var. Beyin, o an bir fotoğraf çekiyor. Sonra aşka düşme başlıyor. Bu durum toplamda 1,5 saniye sürüyor. Sonra beyinde 12 merkez birden çalışıyor. Bu geçici bir delilik; çünkü o faaliyeti gösteren merkezlerin çoğu obsesif kompulsif hastalarda da çalışıyor. Hormonal değişiklerle mutluluk ve sarhoşluk oluşuyor. Dopamin salgılanmasıyla heyecan yaşanıyor. ”
Bu açıklamalara dayanırsak neler görürüz? Dr. Yücesoy’un anlattığı ilk görüşte aşk olsa gerek. Ancak, her aşk böyle olmayabilir. Birlikte çok vakit harcayan ve zamanla birbirine âşık olan çiftler de biliyoruz. Yıldırım aşkı ise gerçekten çok kısa sürede doğabilir. Günlük lisanda buna “elektrik alma” diyorlar. Çiftler birbirinden elektrik alamazsa aşk yoluna girilemiyor. Bu yüzden meselâ televizyonlardaki evlendirme programlarında özellikle aşk evliliği yapmak isteyenlerin başlıca konusu bu “enerji nakli” meselesi.
Benim gözlemlerime göre elektrik almayı en çok anlayan ve arayanlar kadınlar. Bununla beraber klinik psikoloji araştırmaları iki cinsin kalıcı beraberliğinde aşkın uzun vadede tek başına yeterli olmadığını gösteriyor. Dr. Yücesoy da aşk ilişkisinin 2,5 yıl ömrü olduğunu söylüyor. Daha önce de kimyadan hareketle 4 yıldan bahsedilmekteydi. Kadınlar aşk evliliğini tercih ediyor, özellikle genç oldukları zaman, ama uzun vadede asıl aradıkları güven. Güveni de sadakatle özdeş görmemek lâzım. Sadakat güvenin bir parçası olabilir ama tamamı olamaz. Zira beraberlik zamanla iki kişiyi aşan bir ilişki yumağına dönüşüyor ve güvenin diğer parçaları asıl burada devreye giriyor.
Dr. Yücesoy aşkın geçici bir delilik olduğunu söylerken belki de haklı. Ancak, aşk insanlara en azından her zaman zarar veren bir delilik olmasa gerek. Olsaydı bu kadar çok insan âşık olmaz, daha çok insan aşka düşmek için çabalamazdı.
Yeni Yüzyıl, 13.03.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/ask-delilik-midir-1638