İktidar mücadelesi, tarih boyunca Müslüman toplumların en büyük sorunu oldu. Ateşten gömlek misali giyeni yaktı. Sıkıntı ta İslam Peygamberinin ölümüyle başladı. İktidar mücadelesi, İslam toplumunu kabak gibi ikiye ayırdı. Sünnî ve Şiî diye ikiye böldü ve İslam dünyası bir daha asla birleşemedi.
Yıldız gibi parlayan nice Sahabeler iktidar mücadelesi yüzünden birbirine düştü, birbirine kılıç çekti. İktidar uğruna kutsal metinler mızrakların ucuna takıldı, Quran hakem ilan edildi, cepheye sürüldü. İktidar uğruna Peygamberin torununun kafası kesildi, mızrağa takıldı ve teşhir edildi.
Müslümanlar ilk başta Emirlik kurdu, imparatorluğa direndi. Fakat bu direnme ilk halifelerin canına mal oldu. Hz. Ömer suikastçılar tarafından, Hz. Osman isyancılar tarafından, Hz. Ali aşırılar tarafından öldürüldü. Sonra Müslümanların Emirliği kısa sürede Saltanata dönüştü. Devlet yönetiminde kabilevi asabiyet yeniden hayat buldu. Müslümanlar Bizans’ı ve İran’ı fethetti. Bizans ve İran idarî kurumları ve yönetim zihniyeti de Müslümanları kuşattı.
Bir taraftan İslam medeniyeti hızla gelişirken diğer taraftan İslami yönetim ilkeleri zayıfladı. Bizans ve Pers idarî gelenekler baskın çıktı. Rızaya, istişareye, seçime, kurula dayalı yönetim anlayışı ortadan kalktı. Müslümanların devleti saltanata dönüştü. Hanedanlık oluştu, egemenliğin kullanım hakkı bir kabilenin tekeline geçti.
Müslümanların iktidara karşı hoşnutsuzluğu zaman zaman isyana dönüştü. İsyanlar kanlı şekilde bastırıldı. Bu isyanların sonunda Bizans idarî geleneklerinden beslenen Umeyye Hanedanlığı yıkıldı, İran idarî gelenekleri üzerinden Abbasi Hanedanlığı kuruldu.
Tarihî süreçte sadece İslam medeniyeti gelişmedi, bürokratik vesayet de arttı. Halifelik zamanla bürokrasinin elinde etkisiz ve yetkisiz bir ruhbana dönüştü. Sonra Moğollar çıkıp geldi. Tüm İslam diyarını yakıp yıktı. İslam dünyası Moğol idarî uygulamalarıyla tanıştı.
Geleneksel tarım toplumunun son aşamasında Osmanoğulları hükümdar oldu. Dünyanın en güçlü ordusunu kurdu, gemilerini karadan yürüttü, Bizans’ı yıktı, yedi düvele nam saldı. Tam nizam-ı alemi kurduklarını düşünüyorlardı ki Batıda yeni bir dünya kuruldu. Dünya modernleşti, kapitalistleşti, sanayileşti, uluslaştı, aydınlandı, pozitivistleşti. Osmanlının düzeni bozuldu, daha önce gemilerini karadan yürütürken modern dönemde askerini karadan yürütemedi. Bir zamanlar dünyaya nam salan ordusunu ortadan kaldırdı. Sonra cihan devleti Osmanlı, ilk cihan savaşında yıkıldı, başkenti düştü, toprakları işgal edildi, hanedanı ülkeden kovuldu.
Modern devlet bürokrat-aydınların öncülüğünde kuruldu. Bürokrat-aydınlar Tanzimat dediler, Islahat dediler, hak dediler, hukuk dediler yönetime el koydular. Egemenlik bila kaydü şart milletindir dediler, egemenliği padişahtan aldılar, fakat halka vermeyip kendileri kullandılar.
Sonra bürokratik oligarşi, Rus tehdidine karşı Batıya yakınlaştı, Batı kulübüne girmek için şartlı ve sınırlı olmak kaydıyla halkın iktidarına yol verdi. Fakat bürokratik oligarşi halkın iktidarına on yıl dayandı, Allah yaratmıştır, halk seçmiştir demedi, halkın seçtiği ilk başbakanı darağacına gönderdi.
Sonra şark kurnazlığı ile bir sistem kurdular. Halkın tam olarak iktidar olmasını engellediler. Anayasa Mahkemesini bürokratik oligarşinin bekçisi yaptılar. Kurdukları sistemi zorlayan siyasilere haddini bildirdiler, kimi zaman açıkça kimi zaman gizlice halkın iradesine müdahale ettiler.
Özal, küresel rüzgârı da arkasına alarak sistemi dönüştürmeye, bürokratik oligarşiyi kırmaya çalıştı. Fakat halk, baharın geldiğini düşünürken 28 Şubat geldi. Toplumun üzerinden silindir gibi geçti.
Sonra dindarlar modern dönemin en büyük siyasî gücünü elde etiler. Erdoğan öncülüğünde Ak Parti Avrupa Birliği sürecini de kullanarak sistemi dönüştürdü, ekonomiyi rayına soktu, bürokratik vesayeti geriletti. Barış dedik, kardeşlik dedik, neredeyse tüm dünya ile dost olduk. Tam da bürokratik vesayet bitti, barış geldi, kalkındık, ilerledik, tarih sahnesine yeniden çıktık derken, bir rüzgâr esti, düzenimiz bozuldu, kardeşliğimiz zedelendi, birbirimize düştük, dört bir yandan kuşatıldık.
Askerî bürokratik vesayeti gerileten dindarlar birbirine düştü. Muhafazakârlar tarafından kurulan modern dönemin en güçlü hükümetlerine yönelik öldürücü darbe, modern dönemde dindarların kurduğu en güçlü cemaatten geldi. Şimdi bu cemaat, muhafazakâr hükümetler tarafından tasfiye ediliyor. Çünkü bu cemaat, siyasetin şeytanî yönünü keşfeden Üstadın, “şeytandan uzak dururcasına siyasetten uzak durun” emrini ihlâl etti. Bir taraftan çocuklarımıza eğitim verecek melek gibi öğretmenler yetiştirirken, diğer taraftan bürokrasinin gizli dehlizlerinde şeytanî işler yapan bürokratlar yetiştirdi. Şeytanla iş tuttu, yasak meyveyi yedi, şimdi ele geçirmek istediği cennetten kovuluyor. Ve işin kötüsü kurunun yanında yaş da yanıyor.
Bu iktidar mücadelesinde sistemin hakemi olan Anayasa Mahkemesinin tutumu, oyunun sonucunu belirleyecek gibi. Umarım Anayasa Mahkemesi doğru yerde durur, basiretli davranır, kendisini aldatmaya yönelik hareketlere aldanmaz, çaldığı düdüklerle zaten güçsüz olan siyasal iktidarı iyice zayıflatmaz. Umut ederim ki, yüksek yargıçlarımızın ayakları yere basar, Strazburg’da değil Ankara’da olduklarını, bu ülkede kuvvetlerin yasama yürütme ve yargı olarak değil, kara, hava, deniz olarak bölündüğünü unutmazlar. Demem odur ki, bürokratik oligarşi tekrar hortlayıp Genelkurmay’ın ışıkları tekrar yanarsa, sadece siyasal iktidar değil, yargıçlarımız da, kendilerini paşalardan talimat alırken görürse şaşırmasınlar.
Cumhurbaşkanının ve Anayasa Mahkemesi Başkanının konuşmalarının içeriğine girmeden şunu belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanının demecinin hemen ardından Anayasa Mahkemesi Başkanının ateşli demecini, hukuk adına talihsizlik olarak görüyorum. Halkın iktidarını sınırlandırmak, bürokratik vesayeti korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, çocukluk dönemini bürokratik oligarşinin baskısı altında geçirdikten sonra, siyasal iktidarın sayesinde bu boyunduruktan kurtulmuşa benziyor. Umarım olgunluğa geçiş aşamasında ergen davranışları gösterip siyasal iktidara efelenmeye kalkmaz. Bürokratik oligarşinin değirmenine su taşımaz.
Ve umarım ki, siyasal iktidar da, bu mücadelede sağduyusunu korur, sinirlerine hâkim olur, tahriklere kapılmaz, tuzağa düşmez, hedefinden şaşmaz.