CHP, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonundan çekildi. CHP’nin ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki çizgisinde yaşanan kırılmalar tartışma yaratıyor. CHP, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve AK Partiye açılan kapatma davasından ve bilhassa Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra, laiklik ve Kemalizm üzerinden rejim krizi çıkarma politikasından vazgeçmiş görünüyordu. Genel başkan değişikliği ile CHP’nin ideoloji, kadro ve teşkilat yenilenmesiyle Yeni CHP’nin inşa edilmesi umudu ortaya çıkmıştı.
CHP’nin Sorunu: Güven
Kılıçdaroğlu, Yeni CHP’ umuduyla kendisine açılan kredinin sonuna geldi. CHP’de birçok değişikliğe rağmen, ortaya Yeni CHP’ çıkmadı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde seçim beyannameleri ve kampanyada görülen başarıların seçim sonuçlarına yansımaması, CHP’deki parti içi tartışmaları yeniden başlattı. Bunu, CHP Kurultayında parti meclisi seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun listesinin kaybetmesi ve son olarak da eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın eleştiri bayrağını açmasından anlayabiliyoruz. Bu tartışmalara rağmen, Kılıçdaroğlu ve ekibinin Yeni CHP söyleminde ısrar etmeleri gerekiyordu. Çünkü CHP’deki değişimin temel sorunu evvela parti içini, daha sonra da Türkiye’yi değişimin sahici olduğu ve devam edeceği konusunda ikna edebilmesi ve güven verebilmesidir.
CHP, bu temel ikna sorunu yerine, parti içi iktidar meselesini öne aldığı sürece, kendi hareket alanını daraltıyor. Kılıçdaroğlu son kurultayda, parti içi iktidar kavgasına karşı Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir konuşma yapmayı tercih etti. Hâlbuki parti ve Türkiye, Kılıçdaroğlu’ndan Yeni CHP istikametinde bir manifesto bekliyordu.
Erdoğan Karşıtlığı Yetmez
CHP aynı mantığı Anayasa Uzlaşma Komisyonuna da taşıdı ve Erdoğan karşıtlığı ile komisyonu terk etti. CHP komisyonu terk etmek yerine, Yeni Anayasa Komisyonunu, Yeni CHP’yi anlatacakları ve kamuoyunu ikna edeceği bir platforma dönüştürebilirdi.
CHP, yapıcı ve demokratik bir muhalefet partisi olmak yerine sert, katı, uzlaşmaz ve çabuk sonuç almaya yönelik politikaları tercih ediyor. Demokratik siyaset ise, demokrasiye alan açacak politik sabra ihtiyaç duyuyor. CHP’nin ve genel olarak solun açmazı da, burada ortaya çıkıyor. CHP ve sol, sabredemiyor. Bu yüzden acilci, devirmeci, devrimci, darbeci, sokak hareketlerine açık bir muğlaklığa savruluyor. Bu yapıldığı andan itibaren de, seçmen nezdinde şüpheli, güvenilmez ve maceracı bir imaja bürünüyor. CHP seçim beyannameleriyle kendini anlatma ve negatif siyaset yapmama pozisyonunu gerçekleştirdiği, Kılıçdaroğlu’nıun kurultay konuşması ve TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonundan çekilme kararıyla kaybediyor.
CHP, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Partiye iktidarı devrettiği andan itibaren, sıradan demokratik bir muhalefet partisi olmayı hazmedemiyor. Faik Ahmet Barutçu hatıralarında, 14 Mayıs’tan sonra İsmet İnönü’nün CHP ileri gelenlerine Çankaya Köşkünde verdiği yemekte geçen tartışmaları anlatır. İnönü, parti kurmaylarına CHP’nin muhalefette ne yapması gerektiğini sorar. Bunun üzerine gelişen tartışmada DP’nin doğru yaptıklarını destekleyen, yanlışlarını eleştiren ama doğrusu budur diye alternatif öneren bir muhalefet görüşü ortaya çıkınca, İnönü müdahale ederek “Hayır, DP’nin yaptığı her şeyi reddedeceğiz ve eleştireceğiz” mealinde konuşmuştur.
CHP, gerçekten sonraki dönemde çoğunlukla bu hat üzerinde muhalefet yapacaktır. Bunun demokrasiye, iktidar- muhalefet ilişkilerine ve CHP’ye yarardan çok zarar getirdiği ortadadır. CHP’nin her şeyden önce, politik sabrı öğrenmesi gerekiyor. Demokratik siyasette sabır, diğer bütün meziyetlerin anasıdır. Sabırla çalışmadan, Yeni CHP ortaya çıkmaz ve bu eksiklik Erdoğan karşıtlığı üzerinden kapatılamaz.