1 Kasım seçimleri üzerine değerlendirmeler yerini yeni dönemin siyasetini şekillendirecek gündem oluşturma faaliyetlerine bırakırken hükümet ve Cumhurbaşkanı “yeni anayasa” ve “çözüm süreci” başlıklarının altını çizerek siyasetin rotasındaki ana konuları belirlemeye başladı.
Her iki başlığın Türkiye siyasetinin temel öneme sahip konuları olduğu kuşkusuz. Ancak bu zorlu alanlarda ilerleme sağlanarak sonuca ulaşmanın zorlukları da ortada. Zamanlama açısından bakılacak olursa bu konuların gündeme getirilebileceği en uygun an. Önümüzde dört yıl sürecek seçimsiz bir dönem uzanmakta. Üstelik Ak Parti önemli bir çoğunlukla seçimlerden güçlü bir hükümet çıkartma becerisini gösterebildi. Peki bu avantajlar yeterli mi?
Tek başına iktidar olmak ve uzunca bir süre önünü görebilmek elbette ki önemli konuların ele alınmasını kolaylaştıracaktır. Ancak bu iki başlık o kadar asli konuları barındırıyor ki diğer siyasi aktörler, hatta toplumsal aktörler dahil edilmeden güçlü bir siyasi iktidar dahi kendi başına sonuca ulaşamaz.
İşin Özü Yönetilebilir Bir Ortam Oluşturmak
Liderlik ve yönetim becerisi bu temel konularda bir ilerleme sağlamanın, konuşma ve tartışmanın ötesinde somut hedeflere ulaşmanın önemli anahtarları. İktidarın seçimlerden sadece birkaç gün sonra anayasa yapımı ve çözüm sürecinin devamı konusunda iradesini açık bir şekilde ortaya koyması, gündemi belirlemesi oldukça anlamlı. Hükümet, riskli konulardan kaçmayan bir siyasi tutum ve liderlik anlayışına sahip olduğu mesajını veriyor topluma.
Bu tutum Türkiye’nin gerçekliği ile de örtüşmekte. Böylesine temel konularda hareket etme becerisi gösteremeyen bir siyasi partinin şu anki kazanımları ne olursa olsun toplumsal desteği eriyecektir. Demokratik toplumlarda siyasi tercihler hızla değişebilir. İşler tersine dönebilir. Bunu önlemenin yolu müdahale etmek, gücün üstüne yatmamak, gerektiğinde risk alarak o toplumun çözümlenmesi gereken sorunlarının üstüne gitmektir.
Ak Parti önümüzdeki dönemde elini taşın altına koyma riskini alabilecek bir iradeye ve liderlik anlayışına öncelik veriyor. Ancak bu da tek başına yeterli değil. Zor konular söz konusu olduğunda iradenin yanında durumu yönetebilmek de gerekli bir beceridir. Bir şeyin yönetilebilir olması sadece idare edilmesi demek değildir. Yönetilebilir olma, anlamayı, diyaloğu, toplumu birleştirmeyi, hızlı hareket etme ve karar almayı ifade eder.
Anayasa Yapımı ve Çözüm Süreçlerinin Geleceği
Ak Partinin anayasayı tek başına kabul edebilecek bir oy çoğunluğu olmadığı gibi demokratik ülkelerde anayasa yapımı birden fazla partinin ortak çabasını yansıtan bir toplumsal sözleşmeyi ifade eder. Uzlaşmazlıkları giderici, sürekli diyaloğa dayalı bir yaklaşımla hareket etmek gerekli çoğunluğu sağlamaya yardımcı olacaktır. Yapılması gereken tüm partilerin değil ama bu partilerin nitelikli çoğunluğunun desteğini sağlayabilecek bir uzlaşmayı oluşturabilmektir. Böyle bir uzlaşı ancak çoğunluk partisinin önderliğinde gelişebilir.
2013’de başlayan çözüm süreci 2015 Temmuzundan itibaren askıya alınmış durumda. Çözüm sürecinin kaldığı yerden yola devam edebilmesi ve bu çabalardan sonuç alınabilmesi toplumun devamlı olarak olumluya gidildiğine ilişkin bir algıya sahip olmasına bağlıdır. Olumluya gidildiği algısı çatışmanın sonlanmasıyla sağlanır. Barış süreçleri güvensizlikten güven, istikrarsızlıktan istikrar oluşturur. Çatışmanın nedenlerini ortadan kaldırır. Böylece silaha başvurma artık anlamsız hale gelir. Tüm bunların gerçekleşebilmesi sadece TBMM’deki sandalye sayısına ve hükümet olmaya değil, süreçlerin yönetilebilme kabiliyetine bağlıdır.
Toplumu seferber edebilen, diyalog kanallarını güçlendiren ve halkın farklı kesimlerini devreye sokabilen bir yaklaşım barış süreçlerini başarıya götürür. Ak Parti önemli bir başarıya imza atarak iktidara gelmiş ve zor işlere girişme istek ve iradesini ortaya koymuştur. Eğer bu süreçler iyi şekilde yönetilebilirse dört yıl sonra çok farklı bir Türkiye görmemiz mümkün olabilir.
Yeni Yüzyıl, 05.11.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/iktidar-liderlik-ve-yonetilebilirlik-17