FED’in Faiz Kararı: Bir Devrin Sonu..

Geçtiğimiz haftanın sadece Türkiye için değil, bütün dünya ekonomisi için hiç kuşkusuz en önemli gelişmesi Amerikan Merkez Bankası Federal Reserve’ün (FED) 10 yıllık bir düşük faiz-gevşek para politikasından sonra ilk defa faizleri artırma kararı almasıydı. Kriz öncesi ABD’de 5 Mayıs 2007’de %5.25 olan faizler, emlak piyasasında patlak verip dalga dalga dünyaya yayılan küresel ekonomik krizle mücadele kapsamında 4 Şubat 2009’da %0.25’e düşürülmüş, o gün bu gündür de aynı seviyede kalmıştı. Böylece FED’in faiz artırım kararıyla bir devir sona ermiş oldu. Bereket versin bu karar sürpriz değildi, aylar öncesinden FED’in yakın gelecekte faizleri artırmaya başlayacağı açıklanmış; bu kararı da, popüler söyleyişle “piyasalar satın almıştı.”

FED’in kararı ne anlama geliyor? Dünya ekonomisi bundan nasıl etkilenecek? Bunun Türkiye ekonomisine etkisi ne olabilir?

FED’in faiz kararının birçok açıdan önemli sonuçları olacak; zira ABD dünyanın en büyük ekonomisi ve Amerikan doları rezerv para. Dünya ticaretinin yaklaşık %60’ı dolar ile yapılıyor; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsi dolar üzerinden döviz rezervi tutuyorlar; petrol ve doğal gaz gibi temel enerji kaynaklarının fiyatları dolar üzerinden belirleniyor. Dolayısıyla ABD’de faiz oranlarına ne olduğu doların öteki paralar karşısındaki değerini etkiliyor. Doların değeri de özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik dış ticaret ve sermaye akımlarını yakından ilgilendiriyor.

Faizlerin artmasının muhtemel sonuçları

ABD’de faizlerin yükselmesi demek, daha pahalı, daha değerli bir dolar demektir. Bu ise daha önce ABD dışına, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere akan uluslararası fonların kısmen yön değiştirmesi, ABD’ye yönelmesi demektir; dolar cinsinden ithalatın pahalanması demektir; dolar cinsinden borç yükünün artması, GSYH ve kişi başına gelir gibi makro göstergelerin bozulması demektir. FED’in yanısıra AB ve Japon Merkez Bankası da faizleri yükseltip sıkı para politikasına geçmiş olsalar Türkiye gibi ülkelere bunun maliyeti daha yüksek olur, uluslararası fonlar aynı anda ABD, AB ve Japonya’ya yöneleceğinden bizim gibi iç tasarrufu yetersiz, cari açığını ve yatırımlarını yabancı sermaye ve uluslararası fonlarla finanse eden ülkeler çok daha zor durumda kalırdı. Ancak FED’in krizle mücadele bağlamında piyasaya her ay onmilyarlarca dolar enjekte ettiği dönemde mütereddit kalan AB Merkez Bankası (ECB), AB ekonomisinin bir türlü toparlanamadığını görünce FED’i izlemeye karar vermişti.  ECB’nin halihazırdaki gevşek para ve düşük faiz politikasına bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor; zira AB ekonomisi hâlâ topallıyor; enflasyonun yükselmesi gibi bir kaygıları da yok, hattâ deflasyon kaygıları var.

Petrol Fiyatları ve Cari Açık

Hafta içinde 36 doları gören petrol fiyatları son yılların en düşük seviyelerinde. İster arz-talep dengesi gibi iktisadi faktörlerle, isterse “Rusya’yı dize getirmek” gibi bir komplo teorisiyle açıklayın, vakıa odur ki, küresel kriz patlak vermeden hemen önce, 2008 Temmuz’unda 147 dolar olan petrol fiyatları bugün dörtte birine gerilemiş durumda. Müzmin sorunumuz cari açığın yaklaşık yarısı enerji ithalatı kaynaklı olduğu için, petrol fiyatlarının düşmesi Türkiye’nin çok işine yarayan bir gelişme. Nitekim eldeki son verilere göre 2015 Ekim ayı itibariyle cari açık yıllık bazda 38.1 milyar dolara düştü. Ancak bu duruma bakarak rehavete kapılmamak gerekir, yarın konjonktür değişir, petrol yeniden pahalanabilir. Cari açıkta kalıcı iyileşme ancak iç tasarruf oranlarını yükseltme, yeni enerji kaynaklarına yönelme, ithal girdilere bağımlılığı azaltma ve ihracatta yüksek katma değerli ürünlere yönelmekle olabilir.

 

Yeni Yüzyıl, 28.12.2015

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/fedin-faiz-karari-bir-devrin-sonu-672

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et