Türkiye, izlediği ilkeli ve insani bir dış politika nedeniyle geçen beş yıl içinde zor zamanlar yaşadı. Çok az ülke, insani dramları stratejik menfaatlerinin önüne koymayı başarabiliyor. Çünkü bu, ülkeler için riskli ve zor süreçlerin başlaması anlamına geliyor.
Türkiye, bu riskleri her zaman göze aldı. İsrail’in 2010’daki Mavi Marmara saldırısı sonrasında, 2011’de başlayan Suriye olaylarında ve Mısır’daki 2013 darbesinde çıkarları için ilke ve değerleri ayaklar altına almadı; menfaatlerini vicdanının önüne koymadı.
Bu üç olayda da kamuoyu, hükümetin tutumunu büyük oranda destekledi. Hatta bu destekler, her bir olayda % 70’lerin üzerinde oldu. Bununla da kalmadı, Türkiye sınır ötesindeki halkların da dua ve takdirlerini kazandı. Fakat sayısı az olup sesi çok çıkan yapay aydın tipler, saçma argümanlarla Türkiye’nin tutumunu şiddetle eleştirdiler; şimdilerde Rusya ile olan ilişkilerde olduğu gibi.
İSRAİL’E KARŞI TUTUM
Türkiye’nin Mavi Marmara olayında tutumu, sade ve ilkeliydi. Gemiler, Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen İsrail’in ambargo uyguladığı ve adeta açık bir cezaevine çevirdiği Gazze’ye insani yardım ve inşaat malzemesi taşıyordu.
Filonun amacının barışçıl olduğu ve içinde 32 farklı ülkeden 633 yolcunun bulunduğu herkes tarafından biliniyordu. Ayrıca filoda Yahudiler de vardı. Yani ortada İsrail’in vahşetini haklı gösterebilecek en küçük bir insani, hukuki ve ahlaki gerekçeyoktu.
Tüm bunlara rağmen İsrail vandalizmi kendini göstermiş ve askerler sanki savaşa gider gibi filoya saldırarak dokuz masum insani yardım gönüllüsünü şehit etmişti.
Türkiye gayet ilkeli bir tutum sergiledi ama yıkıcı olmamaya her zaman özen gösterdi. İsrail hükümetine karşı üç makul istek ortaya koyulmuştu: 1. Filo saldırısından dolayı özür dilenmesi, 2. Ölenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi, 3. Gazze’ye ablukanın kalkması.
Geçen hafta iki ülke ilişkilerinde kısmi bir normalleşme süreci başladı. İsrail, birinci koşulu özellikle ABD başkanı Obama’nın da baskılarıyla 2013’te kabul etmişti. İkinci koşul, bir pazarlık konusu yapılmak isteniyor. İsrail, bir fon oluşturarak ölenlerin yakınlarına tazminat ödemeyi kabul edecek gibi görünüyor.
PORTATİF LİMAN ÖNERİSİ
Bunların içinde en önemlisi, üçüncü koşul. İsrail bunu geçiştirmeye çalışacak. Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun bu koşuldan taviz vermemesi gerekiyor. Geçen beş yılda bu ilkeli tavrın cezasını birçok defa çektik. Şimdi daha dirençliyiz. Bu nedenle üçüncü koşuldan taviz vermek, hem ölenlerin ruhlarını sızlatacak hem de geçmişteki tutumumuzu anlamsız hale getirecek.
Bu nedenle Türkiye Gazze’ye liman yapılması konusunda ısrarcı olmalı. Portatif liman anlaşması, 2015’in başlarında gündeme gelmişti. İsrail, iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’nin Gazze’de portatif bir liman yapmasına ve bu liman üzerinden insani yardım ve ticari mal girişine izin vermesi şarttır.
İsrail, hem bölgesi hem de kendisi için barışçıl politikalar izlemeli; güvenlik endişelerini hukuki ve insanî yollarla izale etmeye çalışmalıdır. Topraklarını genişletmek yerine uzun vadede iyi komşuluklar kurarak huzurlu yaşamayı ana politika yapmalıdır. Mevcut tutumuyla kendine yönelen düşmanlıkları artırmakta ve bölgeyi de güvensiz bir hale çevirmektedir.
İsrail ile ilişkilerin düzelmesinin ön koşulu, Gazze ablukasının kalkması olmalıdır. Uluslar arası tüm süreç ve mevzuatların İsrail’i haksız gördüğü, tüm dünyanın gözü önünde yapılan gayri meşruluklara, Türkiye her zamanki gibi kesin ve kararlı tavır almalıdır.
Yeni Yüzyıl, 23.12.2015