Çözüm süreci bir çıkmaza girdiğinden beri hükümet çevreleri süreçte muhatapların değişeceğini söylüyorlar. Buna göre, artık PKK ve HDP doğrudan muhatap alınmayacak, onların yerine bütün toplumsal kesimlere gidilecek ve onların sesine kulak verilecek.
Uygulanabilir ve sonuç alınabilir bir yaklaşım değil bu. Çünkü Türkiye’deki Kürt meselesinin iki önemli boyutu var: Birinci boyut, meselenin silahtan arındırılması ve şiddet çemberinden çıkarılmasıdır. Silah kullanan ise bellidir: PKK. Dolayısıyla silahlı mücadelenin bitirilmesi ve silahsızlanmanın sağlanmasındaki muhatap da PKK’dir. Silahlı mücadele ne zaman bitirilecek? PKK hangi metotla siyasi bir yapıya evirilecek? Silahlar ne şekilde ve kime bırakılacak? PKK’nin dağdaki, cezaevindeki ve yurt dışındaki mensuplarının hukuki durumu ne olacak? Öcalan ve diğer PKK yöneticilerine nasıl bir gelecek öngörülecek?
HAVANDA SU DÖKMEK
Çoğaltılması mümkün bu sorular için elbette ki PKK ile oturulacak ve alternatif cevaplar PKK ile tartışılacaktır. Devletin PKK ve onunla irtibatlı odaklarla (İmralı, Kandil, HDP) yoğun bir müzakere yürütmesi gerekir. İşin tabiatı budur; dünyanın neresinde olursa olsun, kimin silah bırakmasını istiyorsanız onunla konuşursunuz. Bu itibarla PKK’nin devre dışı bırakılması düşünülemez, onu içermeyen bir süreç havanda su dövmek anlamına gelir ve böyle sakat bir süreçten nihai bir başarı çıkmaz.
“PKK ile müzakere edilmeli” fikrine genellikle, bunun daha önce denendiği ve bir netice elde edilmediği argümanıyla karşı çıkılıyor. Bir daha aynı aktörlerle masaya oturmanın zaman kaybından başka bir anlam taşımayacağı belirtiliyor. Ama unutulmamalı ki, tıkanma, durma ve hatta bitip yeniden başlama çözüm süreçlerinin doğasında var. Maalesef hemen hemen hiçbir süreç doğrusal bir hatta ilerlemez. Tarafların masaya oturması, onların mutlaka ve bir kerede masadan müspet neticeyle kalkmalarını garanti etmez. Süreçlerde kırılmalar, yavaşlamalar, çökmeler olur. Hüner, bu olumsuz gelişmeler karşısında dahi süreci savunmak, böyle anlarda yükselecek umutsuzluk ve kızgınlık dalgasını kırmak ve aksaklıkları gidererek sürecin tekrardan işlemesini temin etmektir. Hâsılı süreçte tıkanma oldu diye tekrar görüşme arayışından vazgeçilemez. Eğer böyle davranılmış olsaydı hiçbir süreç sonuna kadar götürülemezdi.
MEŞRU HAK TALEBİNİ MUHATABI
Kürt meselesinin ikinci boyutu ise, Kürtlerin meşru talepleridir. Burada muhatap, hiç şüphesiz bütün Kürtlerdir. Diğer toplumlar gibi Kürtler de yekpare bir yapı arz etmezler. Siyasi duruşları, ekonomik şartları, yaşam tarzları, inanç düzeyleri, vb. birçok açıdan Kürtler de –her toplum gibi- çok çeşitlilik arz eder. Keza Kürt meselesine bakışta, çözümün şeklinde ve gelecek tasavvurunda da Kürtler arasında farklı görüşler mevcut. Dolayısıyla Kürlerin kaderi, tek başına ne PKK’ye ve ne de başka bir örgüte bırakılabilir.
Herkes kendi hayatı üzerinde hak sahibidir. Süreç ve sonrasında oluşacak yapı herkesin hayatını ilgilendireceğinden her grup bu sürece katılma olanağına sahip olmalıdır. Herkesin söyleyebileceği bir sözün, yapabileceği bir katkısının olabileceği ihtimali göz ardı edilemez. Bu bağlamda hükümet bütün Kürt kesimlerle, siyasi partilerle ve sivil toplumuyla ilişki kurmalı. Onların taleplerini almalı, endişe ve kaygılarını not etmeli, onların da sürecin bir parçası haline getirerek desteklerini kazanmalı.
Siyasi ve demokratik sahada muhataplarını çeşitlendirmek yararlıdır. Ancak bu yapılırken iki yanlıştan sakınılmalı: İlki, muhatapları çoğaltma adına PKK ve bileşenlerinin dışlanmamalı. İkincisi de, hükümet, aktörleri birbirlerine karşı kullanmaya çalışmamalı.
Yeni Yüzyıl, 23.12.2015