Kanada Şubat ayına kadar 25 bin Suriyeli mülteciyi kabul edeceğini açıkladı.
İlk kafile Kanada başbakanı Justin Trudeau tarafından havaalanında karşılandı. Medyaya şık ve hoş fotoğraflar servis edildi. Daha sonra düzenlenen bir törende, Kanadalılardan oluşan bir çocuk korosu bu ilk Suriyeli mülteci kafilesine, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinde karşılandığı Tala’al Badru Alayna ilahisini söyledi.
Türkiye’de kimileri, Kanada’nın mülteciler üzerinden yürüttüğü halkla ilişkiler performansına biraz bozuldu. “Batı çok az bir mülteciyi zorla kabul ediyor, diğer taraftan hümanist ve misafirperverlik şampiyonluğunu kimseye kaptırmıyor. Bir avuç mülteciyi kabul edip bir ton reklamını yapıyor. Biz 2.5 milyon mülteciyi kabul ettik şu kadarcık reklam yapmadık.” Bu mealde özetlenebilecek yorumlar yapıldı.
“Küçük bir iyiliğin” bu denli büyük bir reklamının yapılmasına yönelik olarak ortaya çıkan bu söylenmeler yerinde değil. Çünkü, yapılan “iyilik” küçük değil, aksine çok “büyük”. Üstelik de doğrunun reklamını yapmak hiç ayıp değil.
Mülteciler için hayat her zaman çok zordu. Ancak başa çıkılması zor bir kitlesel akın varken ve sert bir İslamofobi rüzgârı esmekteyken işler çok daha kötüleşti. Şimdilerde ise DAEŞ’in Hollywood tarzı sansasyonel ve kışkırtıcı ilerleyişi ve şiddeti, Paris ve Kaliforniya’daki saldırılar vb. olaylar İslamofobiye hizmet eden kapsamlı reklam kampanyaları işlevi görüyorlar.
Bugün İslamofobik hareketler popülerizm ve konformizm ile destekleniyor: Göçmen ülkesi ABD’de başkan aday adayı Trump’un sözleri. Fransa başta olmak üzere Avrupa’da aşırı sağın yükselişi. Zengin Danimarka’nın masraflar için mültecilerin ziynet eşyalarına el koymayı düzenleyen yasalar çıkarması. Macaristan’ın sadece geçip gidecek bile olsalar, mültecilere karşı duvar örmeyi düşünmesi.
Bunlar hem İslamofobinin sonuçları, hem de İslamafobiyi besleyen birer çarpıcı “kamu” reklamı adeta. Kanada bu devasa çığa karşı durmaya çalışıyor. Keşke, mültecileri konusunda daha çok Batılı ülke böyle davransa da, bunun reklamını dilediği kadar ve tepe tepe yapsa. “Yanlışın” reklamı o kadar müdanasız ve fütursuz yapılıyor ki, “doğrunun” reklamını yapmayı ayıplamak en hafif tabirle lüzumsuzluk.
Kanada’nın bir Hristiyan ülkesi olarak, Müslüman mültecileri kabul etmeyi bir onur ve övgü meselesi olarak gören yaklaşımı ve bunu dünya kamuoyuna reklam edişi, en anti-İslamofobik hareketler kategorisinde yer almayı hak ediyor.
Elbette Türkiye’nin yaptıkları da çok kıymetlidir. Türkiye bu konuda hem ahlâkî hem beceriklilik bakımından övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Ancak, Müslüman bir sınır ülkesi olması sebebiyle İslamofobi ile mücadele bakımından Kanada’nın yarattığı etkiyi yaratması mümkün değil.
Ayrıca, Avrupa kamuoylarını ve hükümetlerini toptancı şekilde bir gören çarpık bakış açısının da revize edilmesine ihtiyaç var. Ne Doğu ne de Batı yekpare, ne Hristiyanlar ne Müslümanlar yekpare. Her tarafta da, ilkel reflekslerini ve önyargılarını doyurmak yerine doğru olanı yapmaya çalışanlar var.
Bir yanda, mülteci akını ve terörü, terbiye edilmiş ve sindirilmiş ırkçılığını ve yabancı düşmanlığını dışa vurmak ve körüklemek için fırsat bilenler varsa. Diğer yanda, hoşgörüyü ve yabancı misafirperverliğini sergileyenler var. Birinci gruptakileri ayıplamak kadar, ikinci gruptakileri cesaretlendirmek ve desteklemek de önemli.
İşte Kanada yaptığı bu show ile tam da buna hizmet ediyor.
Yeni Yüzyıl, 18.12.2015