Üzerinden daha ne geçti ki…
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklandığı günlerde ilkelerini rafa kaldırıp kendini akıntıya bırakan nice isim daha sonra acı acı “Nereden bilirdik ki…” diye özeleştiri yazıları yazdılar. Oysa yaptıkları hata bilgi eksikliğinden değil, ilkesel duruş eksikliğinden kaynaklanıyordu.
Bugün, o özeleştiri yazılarının mürekkebi kurumadan, yine basın özgürlüğüyle ilgili bir meselede aynı hata yapılıyor. Yine birçok kalem, yarın öbür gün özeleştirisini yapmak zorunda kalacağı yazılar kaleme alıyor.
Olaya sakince bakmaya çalışalım:
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül MİT TIR’ları haberi dolayısıyla tutuklandılar.
Savcılık, “biri tutmazsa biri tutar” mantığıyla olacak, üç ayrı suçlamada bulundu: Silahlı terör örgütü üyeliği, siyasal ve askeri casusluk ve gizli kalması gereken bilgileri açığa çıkarmak…
Paralel örgütün gizli bir örgüt olduğu besbelli ama bu yapının silahlı bir terör örgütü olduğuna dair en ufak bir işaret görmedik şimdiye kadar… Ama bunu bir kenara koysak bile, soruşturma dosyasında Dündar ve Erdem’in “Fetullah Terör Örgütü”nün üyesi olduklarına dair ne gibi somut deliller var?
Hiç…
“Siyasi ve askeri casusluk” suçlaması ise daha da abes. Zira casusluk yapan kişi, elindeki bilgileri gazetede faş etmez; gider bağlantılı olduğu ülkenin gizli servisine verir.
Devlet sırrını açığa çıkarmak suçlamasının yerini bulması içinse, açıklanan bilgilerin gerçekten sır olması, yani daha önce kimse tarafından açıklanmamış olması gerekir. Oysa Dündar’ın 29 Mayıs’ta Cumhuriyet’te manşetten yayımladığı haber bayat bir haberdi. Daha önce Aydınlık’ta yayımlanmıştı ve konu bütün kamuoyu tarafından yakından biliniyordu. Dolayısıyla devlet sırrı niteliği yoktu.
O zaman ne kalıyor geriye?
Söz konusu gazetecilerin bu haberden dolayı yargılanmaları sadece tek bir sebepten olabilirdi: Yalan haber yapma iddiasıyla basın davası açılabilirdi ve eğer Can Dündar haberinin doğruluğunu ispatlayamazsa, gereken cezayı alırdı.
Ama böyle bir suçlama savcılarımızı kesmemiş anlaşılan ki suçlamayı terör örgütü üyeliği, casusluk gibi afaki iddialara kadar götürmüşler.
MİT TIR’ları haberi yayımlandığı zaman, çeşitli televizyon programlarında da ifade etmiştim, tekrarlayayım:
Cumhuriyet’in söz konusu haberi, herhangi bir gazetecilik başarısı olmadığı gibi, oldukça ucuz bir siyasi manipülasyon haberidir.
Bayat bir haberi, seçime bir hafta önce ısıtıp tekrar piyasaya sürmenin tek motivasyonu AK Parti düşmanlığı, tek amacı da seçim sonucunu etkilemekti. Dündar ve ekibi, bu uğurda Gülen örgütüyle paralel düşmekte de, onların ekmeğine yağ sürmekte de zerre kadar tereddüt etmediler.
Haber umdukları sonucu vermek bir yana, tamamen ters tepti ve aldıkları tutum “siyasi geçmiş” hanesine yazıldı elbette.
Yaptıkları gazeteciliğe sorumsuz gazetecilik diyebilirsiniz, fırsatçılık diyebilirsiniz, hatta “devlet sırrı” anlayışınıza göre, bunu “milli bir ihanet” olarak görüp nefret de edebilirsiniz.
Ama bu haberden yola çıkıp işi silahlı örgüt üyeliğine, casusluğa bağlayıp bir genel yayın yönetmenini tutuklarsanız ya da tutuklanmasını savunursanız, basın özgürlüğü adına söyleyeceğiniz bir şey kalmaz.
İşte şimdi, özellikle genç gazeteci-köşe yazarı dostlarıma buradan söylüyorum:
Karşımızda mesleğinizin geleceğini ilgilendiren ilkesel bir mesele var. Daha sonra utanacağınız şeyler yazmayın. Birkaç yıl sonra özeleştiri yapmanızın ya da kendinizi savunmak için bugün yazdığınız yazıların satır aralarından cımbızla cümle toplayıp “ben de demiştim” demenizin on paralık kıymeti olmaz. Tutumunuzu bugün alın. Vicdanınızın sesini bastırmak için bahaneler bulmaya çalışmayın.
Düşündüklerinizi söyleme cesaretiniz yoksa, o zaman da bir an önce başka iş arayın kendinize.
Not: Gazetecilik kaderim köşe yazarlığına doğru akmasa, yapmak isteyeceğim iş röportajcılık olurdu kesinlikle. Sektörde bu işi iyi yapanları hep takdirle izledim. Bunlardan biri de Haber X’teki köşesinde sessiz sedasız iyi işler çıkaran Hülya Okur oldu. Okur, şimdi hayatını kaybetmiş kişilerle yaptığı söyleşilerini “Ölmeden az önce” başlığı ile kitaplaştırmış. Siz de benim gibi insanı merak eden biriyseniz ve röportajı seviyorsanız, bir göz atın derim…
Akşam, 28.11.2015