Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, paralel yapı adı verilen oluşumla mücadele çerçevesinde, paralel yapının üst seviyesini kastederek, “”özür dilemeliler”” dedi. Yanlış hatırlamıyorsam, daha önce de, buna benzer sözler sarf etmişti. Bu sözlerin bir anlamı ve değeri var mı? Özür dilerse paralel yapıyla mücadele durdurulmalı mı? Özür dilenince böyle bir yapının mevcudiyetinden ve faaliyetlerinden doğan problemler ortadan kalkar mı? Böylece Türkiye bir daha böyle bir tehlikeyle karşılaşmamayı garantiye almış olarak yoluna devam edebilir mi?
Bu sorulara doğru cevaplar verebilmek için karşı karşıya kaldığımız fenomene isabetli teşhis koymamız gerekir. Bazılarının “”cemaat”” adını verdiği, benim otonom yapılanma veya paralel yapı demeyi tercih ettiğim istisnaî bir oluşumun varlığı artık hiçbir şekilde gizlenemeyecek netlikte ortada. Gülen Cemaati içinde öbeklenen, ama tüm cemaati kapsamayan, cemaat tabanını da istismar eden ve mutlaka başka bağlantıları da olan bir yapı mevcut. Bu yapının resmî ve sivil ayakları var ve bunlar koordineli bir şekilde çalışıyorlar. Emniyet ve yargı başta olmak üzere bürokrasi içinde yuvalanan resmî ayak, devletin hukukî yetkilerini ve imkânlarını kullanarak, gayri meşru, gayri ahlâkî ve gayri demokratik yollarla devlet iktidarını sahiplenme ve dilediği gibi kullanma peşinde koşuyor. Demokratik siyasetin normal kanallarında ilerlemek yerine, gizlice oluşturduğu bir hiyerarşiyle, gündemle, kamu politikalarını belirlemeye, demokratik meşruiyete sahip hükümeti politika üretemez veya yürütemez hâle getirmeye çalışıyor. Daha doğrusu çalışıyordu. Hükümetin buna direnmesi üzerine son darbeyi indirmek için 17- 25 Aralık 2013 operasyonlarını icra etti. Askerî vesayet odaklarının, aktif oldukları zamanlarda, hükümete karşı operasyonlar için laikliği meşrulaştırma gerekçesi olarak kullanmasına benzer biçimde, bu yapılanma, yolsuzlukları bir hükümet darbesinin gerekçesi yapmak istedi. Hep söylediğim gibi, hukukçu ve emniyetçi bürokratları bir suikast aracı, hukukî mevzuatı silah, yolsuzluk iddialarını susturucu olarak kullandı.
Bu teşebbüsün püskürtülmesi Türkiye demokrasisi için büyük şans oldu. Ancak, teşebbüsün kendisi bir bütün olarak suçtu ve şüphe yok ki bileşenlerinde de bir sürü alt suç olmalı. Türkiye bir hukuk devletiyse, demokrasisini korumak istiyorsa, bu suçları mutlaka cezalandırmak zorunda. Burada Tayyip Erdoğan”a veya Bülent Arınç”a, hatta tüm olarak hükümete karşı bireysel olarak işlenmiş bir suç yok. Suç bütün halka, seçmenlere, demokrasiye karşı işlendi. Bir demokraside kamu politikalarını belirleme iktidarını seçilmiş hükümet kullanır. Herkes, bireysel olarak veya örgütlü gruplar hâlinde bu politikaları etkilemeye çalışabilir, onları eleştirebilir. Buna demokratik çoğulculuk denir.
Ancak, hükümetin emrinde olan emniyet bürokrasisi ve toplum adına devlet içinde organize edilen hukuk bürokrasisi içinde öbeklenmiş bir grup, ister dindar ister seküler olsun, hükümeti iş göremez hâle getirmeye teşebbüs edemez. Ayrı bir hiyerarşi ve gündem oluşturarak ayrı bir devlet, asıl devlet gibi hareket edemez. Kendilerine tanınan yetkileri ve sağlanan imkânları istismar ederek Başbakanı, bakanları dinleyemez. Vatandaşları kitleler hâlinde dinlemeye alamaz. Gözünü diktiği bürokratik makamlarda oturanları tasfiye etmek için kumpas düzenleyemez. İnsanların mahremine girip kayıtlar yapamaz, montaj kasetlerle veya yasa dışı kayıtlarla tehdit ve şantaj uygulama yoluna gidemez. Bunları kimin yaptığı iddia ediliyorsa o kişilerin insanlık, adâlet, hukuk devleti ve demokrasi adına yargılanması ve hak ettikleri cezalara çarptırılması gerekir. Bu yapılmazsa tüm toplum ahlâksızlığın, gizli yapılanmaların, paralel devletlerin kölesi olur. Böyle bir toplum asla huzur, refah ve özgürlük bulamaz.
Bülent Arınç”ın sözü iyi niyetli ama meşum tehlikelere gebe bir sözdür. Af diledi diye otonom yapılanmayla anlaşma ve hukuk içinde mücadeleyi bitirme yoluna giden bir hükümet hepimize, tüm topluma karşı bir suç işlemiş olur. Hatta meşruiyetini kaybeder. Yapılması gereken toplumsal, siyasal, idarî ve hukukî mücadeleye devam etmek ve bu arada Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan türden hataların yapılmaması için hassas ve dikkatli olmaktır.
07.08.2014, Yeni Şafak