İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Rıdvan Şentürk tarafından yazılan ‘Eleştirel Teorinin Eleştirisi’ adlı kitap Kesit Yayınları tarafından geçen yılın sonlarında yayımlandı. Bu kitapla ilgili bir yazı kaleme almaya kitap elime ulaşır ulaşmaz karar vermiştim ama araya giren başka işler ve sıcak güncel olaylar yazının gecikmesine sebep oldu. Bununla beraber bu gecikmenin doğurduğu bir zarar yok, zira kitabın konusu günlük olaylar değil, akademik-entelektüel ortamda hâlâ yaşayan ve gelecekte de yaşayacak olan bir yaklaşım.
Eleştirel Teori – Frankfurt’ta yerleşik Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü etrafında şekillenmiş olması yüzünden Frankfurt Okulu olarak da bilinir- akademik-entelektüel camiada muhtevasının zenginlik ve derinliğiyle ters oranlı izler bırakmış, daha doğrusu hak ettiğinden daha fazla ilgi görmüş bir yaklaşım. Bir diğer özelliği, teorinin kendisinin fazla eleştiriyle muhatap olmaması. Sanki seçtiği isim müstakbel eleştirilerin önünü kesmiş, kesiyor gibi. Bu yüzden, Şentürk’ün kitabını görür görmez ilgi duydum ve heyecanlandım.
Eleştirel Teori deyince akla gelmesi gereken en önemli isimler, kuşku yok ki, Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno’dur. Herbert Marcuse, Erich Fromm, Leo Löwnethal, Franz Neumann ve Walter Benjamin de bir şekilde ekolle bağlantılı. Ekolün son kalıntısı ise Jürgen Habermas. Eleştirel Teori Marksizm’in hem içinde hem dışında. Marx’ın kaba ekonomist, determinist tezlerinden ziyade kültürel analizlerine ilgi duyuyor ve onları geliştirmeye çalışıyor. Aynı zamanda kendince bir rasyonalizm, modernite ve Aydınlanma eleştirisi yapmaya da teşebbüs ediyor.
Şentürk açık sözlü ve cesur bir akademisyen, yazar. Sonunda söylemesi gereken şeyi başta söylemekten çekinmiyor. Eleştirel Teori’yi netice itibariyle hayli başarısız ve de çelişik buluyor ve şöyle diyor: ‘Aynı şekilde, esasen bu zikredilen eleştiri/sorgulama geleneğinden beslenen Marksizm ve özellikle Frankfurt Okulu’nun en önemli çıkmazlarından biri, yıkmaya çalıştıkları bilgilenme ve düşünme geleneğinden beslenmeleridir. Nitekim bu çerçevede, Marksizm’in teleolojik/pozitivist modernliği gibi, Frankfurt Okulu’nun da, sorgulama geleneğinin nihilist romantik iklimine bürünen anti-aydınlanmacı fakat nihayet modern bir duruş sergilediğini unutmamak gerekir’.
Şentürk’ün yaklaşımına göre Eleştirel Okul orijinal ve tutarlı da değil. Bir kolaj ve reddettiğini söylediği şeyleri başka şekillerde kabul etmekte veya tekrarlamakta. Şentürk’ün ifadeleriyle ‘Eleştirel teori, tohumlarının aydınlanma döneminde atıldığını iler sürdüğü bütünlük felsefesi ve iktidar karşıtlığına odaklanmış ve dönemi karakterize eden hükümranlık ruhuna işlerlik kazandıran araçsal akıl, kültür endüstrisi ve medya eleştirisine yönelmiştir. Ancak Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Teorisi Batı düşünce geleneğinden, klasik-modern bilimsellik iddiasından, Freud psikanalizinden, Yahudilik mistisizminden ve yontulmuş Marksizm, hatta ihtiyaca göre anarşist-liberal düşünce gibi çeşitli ve birbirinden farklı unsurlardan/söylemlerden müteşekkil bir kolaj oluşturur; özü itibariyle, modern ideal öznenin rehabilitasyonu ve yeniden tesisinden başka çıkar yol bulamayan ve böylece sürecin başına geri dönmekten ve yeniden denemekten başka umudu olmayan nihilist bir çığlık olarak kalmıştır’.
Şentürk bu iddia ve eleştirilerini sadece saymakla kalmıyor; her birini açıklamaya ve ispatlamaya çalışıyor. Okula mensup isimlere ayırdığı bölümlerde bu doğrultuda bilgiler aktarıyor ve analizler yapıyor. Dayandığı zemini kuvvetlendirmek için de Horkheimer’ın 5 Ocak 1970’te der Spiegel adlı Alman dergisine verdiği ve çok açık konuştuğu mülakatın Almanca orijinalini ve Türkçe çevirisini veriyor. Buradan öğreniyoruz ki, rasyonalizm eleştirisi yapıyor sandığımız Horkheimer aslında, hayırhah niyetlerle, meselâ nükleer enerjinin tahripkâr bir şekilde kullanılmasını önlemek için rasyonel bir merkezî otorite öngörüyor. Hatta bir gün doğumların yönetilmesine ve kontrol edilmesine ihtiyaç duyacağımızı söylüyor.
Eleştirel Teori hakkında daha önce bu çapta bir eleştirel yazı-kitap okumamıştım. Aslında buna yönelik bir araştırma yapmak istikbaldeki çalışma konularımdan biriydi. Sağ olsun, Şentürk işimi kolaylaştırdı. Bu kitap eleştirel teoriye eleştirel bir açıdan nasıl bakılacağını görmek isteyenler için önemli bir kaynak. Aynı zamanda Eleştirel Teori’yi benimseyen veya seven kimselerin mutlaka hesaplaşması gereken ciddî bir meydan okuma.
Son olarak iki teknik hususa işaret etmek istiyorum. Yazarın başka kültürlerde üretilmiş orijinal kavramlar için kimsenin anlamayacağı, dilimizi kuş diline çevirecek sözüm ona Türkçe kelimeler uydurmak yerine kavramların Türkçe’nin ses düzenine uyumlulaştırılmış hâlini kullanması yolunu ben de benimsiyorum. Bunda yalnız olmadığımı görmek hoşuma gitti. Ayrıca, kitabın yeni baskısında konuyla amatörce ilgilenenlere yardımcı olmak için kitabın başına veya sonuna küçük bir kavram sözlüğü eklenmesi çok yerinde olacaktır.
Rıdvan Şentürk’ü bu mühim ve faydalı kitabı bize kazandırdığı için tebrik ediyorum.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.