Ecevit’in -dergisinin de ismi olan- ‘Arayış’ı, SHP içindeki Kemalizm-sosyal demokrasi tartışması, Ecevit’in inançlara saygılı laiklik politikası, Deniz Baykal ve İsmail Cem’in ‘yeni sol’ çalışmaları, Kemal Derviş’in liberal-sosyal sentez gayretleri ve en son Baykal’ın ‘Anadolu solu’ kavramlaştırması… Neticede ortada bir büyük başarısızlıktan başka bir şey yok. Bu başarısızlığın sebebi nedir? CHP neden özgürlükçü sosyal demokrat bir parti olamıyor?
CHP’de 30 Mart 2014 seçim sonuçları üzerine başlayan ve nerede duracağı belli olmayan dalgalanma, ilk sonucunu verdi ve CHP yönetiminde ciddi değişiklikler yaşandı. Bu kadro değişiminin CHP’deki dalgalanmayı ne kadar süreyle durduracağı tartışmalıdır. Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir yandan bu dalgalanmayı seçim sonrasına ertelerken, diğer yandan da bu tartışmayı derinleştiren çift taraflı bir işlev üstlenmesi kuvvetle muhtemeldir. CHP’deki son kadro değişikliği, bu dalgalanmanın yaratabileceği parti içi iktidar mücadelesine karşı Kılıçdaroğlu grubunun aldığı son savunma tedbiri olarak bakılabilir. Ancak CHP’deki problem parti içi iktidar mücadelesini çok aşan derin tarihi ve sosyolojik kökleri olan bir problemdir. CHP’nin aynı anda cemaat, MHP ve BDP ile ittifakından bahsedilmesi ciddi bir kimlik probleminin ve savrulmanın tezahürleridir.
Deniz Baykal’ın özel kalem müdürlüğünü yaptıktan sonra CHP’den milletvekili olan bir hanımla uygunsuz halini gösterdiği iddia edilen görüntülerin yayınlanmasının ardından istifa etmesiyle başlayan süreç, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle neticelendi. İki hafta bile sürmeyen bu süre zarfında, yaklaşık 90 yıllık CHP’nin yenilenme ve değişme taleplerinin genel başkanın değişmesiyle karşılandığını iddia eden medya kampanyasına rağmen, kamuoyunda ciddi şüpheler vardı. Esasen CHP tek parti yönetimi döneminde de, daha sonra geçilen çok partili dönemde de hiçbir zaman değişimini tamamlayamamış olması bu şüpheyi derinleştiriyordu.
Kimlerin CHP’si
CHP, başlangıçtaki bürokrasi ve eşraf ittifakıyla buna eşlik eden ideolojik hegemonyayı bugün devam ettirememenin sıkıntısı içindedir. CHP her şeyden evvel bu ittifak ve hegemonyayı, ‘’rıza’’ unsurundan değil, ‘’zor’’ unsurundan istifade ederek temin ettiğinden, demokrasiye geçildiği andan itibaren tecebbür yerine ikna seçeneği geçer akçe olduğu için değişmek durumunda kalmıştır. Her değişim döneminde CHP’yi bunalıma sokan, CHP’yi oluşturan fikriyat ve kadro ittifakının içerdiği tutarsızlıklardır. Zor marifetiyle kurulan bu ittifak, dayandığı bürokratik zümre yüzünden yeni şartlara intibak ederken fevkalade zorlanmaktadır. Çünkü bürokrasi esas itibarıyla tutucu bir karaktere sahiptir.
1946’dan sonra evvela yarım yamalak liberalleşmek durumunda kalan CHP, 1960’dan sonra ortanın solundan sosyal demokrasi ve demokratik sol tartışmalarına kadar devam edegelen değişme temrinleriyle ‘’bir kararda duramadı’’ . Bu durum 1980’den sonra da devam etti. Ecevit’in dergisinin de ismi olan ‘Arayış’ı, SHP içindeki Kemalizm-sosyal demokrasi tartışması, Ecevit’in inançlara saygılı laiklik politikası, Deniz Baykal ve İsmail Cem’in beraberce yaptıkları ‘’yeni sol’’ çalışmaları, Kemal Derviş’in liberal-sosyal sentez gayretleri ve en son Şeyh Edebali’nin sözleri etrafında sembolikleşen Baykal’ın Anadolu solu kavramlaştırması…
Neticede ortada bir büyük başarısızlıktan başka bir şey yok. Bu başarısızlığın sebebi nedir? CHP neden özgürlükçü sosyal demokrat bir parti olamıyor?
Mesele, sadece kendini siyasi yelpazede sola yerleştirmekten ibaretse, CHP için bu “başarı”, 1960’lardaki ortanın solu hareketiyle değil tek parti döneminde başlamıştır. Bu dönemde CHP, kendisini Genel Sekreteri Recep Peker’in sözleriyle şöyle tanımlamaktadır: ‘’Sınıf tanımayan sol. Şiddetle milliyetperver ama irredandist (yayılmacı) değil.’’ Zaten, esas mesele de budur. Sınıf tanımayan, kökleri sosyalizme dayanmayan bir sosyal demokrasi ne ölçüde mümkün olabilir?
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yeniden başlayan partileşme döneminde, sosyal demokratlarla beraber hareket edip etmeyeceğinin sorulması üzerine Mehmet Ali Aybar’ın verdiği cevap, meseleyi izah etmektedir. Aybar, Avrupa’da sosyal demokratların sosyalist geçmişini hatırlatarak, Türkiye’de kendilerine sosyal demokrat diyenlerin böyle bir geçmişlerinin olmadığına işaret ederek şöyle diyor: ‘’Tam tersine devletçi partiler veyahut devletçi bir parti olan halk partisi bir takım istihalelerden geçmiş ve ortanın soluna gelmiştir. Bu batıdakilerle kıyaslanamaz.’’ (Yeni Devir, 3 Mayıs 1983)
CHP’nin liderlik kadrosunun bu tarihi ve sosyolojik problemi, bir hamlede veya kısa sürede çözmesi elbette beklenemez. CHP telif edilemeyecek değişim ve yenileşme tartışmalarıyla bir tutarsızlık ve yönsüzlük girdabına sürükleniyor. Halbuki değişim ve yenilenme dönemlerinde en tehlikeli olan şey, işte bu yönsüzlük halidir. Çünkü değişim ve yenilenme, korku ve umudu harekete geçirir. Değişim eskiden memnun olanları ve yeniyle tasfiye olacakları korkuturken, vaat ettikleriyle de umut yaratır. Yönsüzlük işte bu korkuyu arttırırken, umudu ortadan kaldırır. Böylece değişim ve yenilenme için ihtiyaç duyulan temel dinamikten, yani umuttan mahrum kalınır. Bu durumda korku ve umudun yarattığı makası karşı cephe için kullanabilecek değişim ve yenilenmeyi taşıyan aktör, cephede ters dönerek kendi makasının hedefi haline gelebilir. CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu, böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış görünmektedir.
CHP, aslında 1945’ten bu yana değişmeye ve yenilenmeye çalışmakta ancak bunda başarılı olamamaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olması, CHP’de yeniden değişim ve yenilenme umudu yaratmıştı. Kendisinin ve ekibinin yaptığı gaflar ve geri adımlar, biraz parti içi dengelere biraz da acemiliğe verilerek hoş görüldü, görmezden gelindi. Ancak Kılıçdaroğlu parti içinde Baykal ve Sav gruplarını aşarak kesin bir iktidar ve kadro kurduktan sonra da tutarsızlıklar artarak devam etti. Bu durum aynı zamanda CHP’nin istikametinin belirsizliğiyle beraber, Kılıçdaroğlu ve ekibine açılan kredinin sona erdiği kritik eşiğin aşılmasına yol açtı.
CHP’deki tartışmalarda ortaya çıkan bu resmin, bir partiden çok omurgası kırılmış ve felç halindeki tarih öncesi bir dinazora benzediği rahatlıkla söylenebilir. CHP tek parti diktatörlüğünün ve çok partili hayatta da bürokratik vesayet kurumlarının ortağı olmanın ötesinde, modern bir demokratik kitle partisi olmayı başaramıyor. Çünkü bürokrasiyle arasına mesafe koyacak bir istikamet ve ilkeye sahip değil. Tarihiyle ve resmi ideolojiyle hesaplaşmaya, dışlanan toplumsal kesimlere açılmaya hazır değil. CHP’nin bu bakımdan önce kendi hakikatleriyle yüzleşmesi gerekiyor. CHP, Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduktan sonra herhangi bir konuda tutarlı bir politika ortaya koyabilmiş değil. Rejim ve laiklik tartışmalarından vazgeçilerek, yolsuzluk sadece konusuna yüklenildiği için ekonomiye ve sola açılma iddiasının içi doldurulamadı. CHP’de Deniz Baykal’a atfedilen bütün problemlerin, sadece bir Genel Başkanlık meselesinden ibaret olmadığı geçen zaman zarfında anlaşıldı. Mevcut durum istikametsizlik ve yönsüzlükle beraber, omurgası kırılmış bir felç halini gösteriyor.
CHP kuruluş dönemi misyonu, ideolojisi ve kadrolarındaki bürokratik hakimiyet yüzünden değişemiyor. Partinin ideolojik açıdan değiş(e)memesi, kısmen anlaşılabilir. Ancak CHP’de strateji ve taktik değişimlerin bile mümkün olmadığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığından sonra ortaya çıkan karmaşa ve yönsüzlükle anlaşıldı. CHP, demokratik bir rejim içersinde siyaset yapabilecek modern bir parti hüviyetini kazanamıyor. Bu değişimi gösteremediği ölçüde de siyasetin yerini hafiyelik, komplo, iftira, yalan ve oportünist bir hizipçilik alıyor.
Bütün bu eleştirilere rağmen, Kılıçdaroğlu CHP’sinin Baykal dönemiyle mukayese edilmesi partide ciddi bir değişim yaşandığını gösterebilir. CHP’nin ve bu arada Kılıçdaroğlu’nun talihsizliği, CHP’deki değişimin Türkiye’deki büyük dönüşüm dönemi içinde bir anlam ifade etmeyecek mahiyette olması. CHP, Türkiye’deki değişimin hızlandığı bir dönemde mecburen değişmek zorunda kalıyor. Bu yüzden de CHP’deki değişim, Türkiye’deki değişime yön verebilecek bir nitelikte değil ve beklentileri karşılayabilecek ölçüde değil. CHP’deki değişim yetersiz kaldığı ve Türkiye’deki değişim devam ettiği sürece, CHP genel başkan veya kadro değişiklikleriyle bir çözüm üretemez. Cumhurbaşkanını halkın seçecek olması CHP’nin tarihi ve sosyolojik problemini siyasi krize dönüştürecek. CHP’nin siyasi krizinin CHP’nin siyasi kimliğini ve tabanını kökten sarsacak tartışmalara evrilmesi sürpriz olmayacaktır. CHP’nin cemaat, MHP veya BDP ile ittifakının hepsi bir arada zikredilmesi bu büyük kimlik krizinin işaretleridir.
Bu yazı Star Gazetesi’nde yayınlanmıştır.