İfade özgürlüğü bireyin özellikle kamusal meselelerle ve otoritelerle ilgili görüş ve kanaatlerini başına ‘kötü bir şey’ gelmeden açıklayabilme hakkına sahip olmasıdır. Bu kötü şey diğer insanlar, gruplar ve bilhassa kamu gücünü kullanılabilen otoriteler tarafından gerçekleştirilebilir. İfade hürriyeti negatif karakterlidir. Bunun anlamı kişinin ifade özgürlüğüne sahip olması için var olması gereken şeyin onun kendini ifade etmekten engellenmemesidir. Tersinden bakarsak, ifade özgürlüğü pozitif bir özgürlük değildir; yani ifade özgürlüğünü kullanması için kişilere üçüncü şahıslar (veya bazı organlar) tarafından bir araç sağlanmasını gerektirmez. Kişiler tarafından hangi ifade araçlarının kullanılabileceği bir taraftan genel ortama diğer taraftan kişinin imkân ve kabiliyetlerine bağlıdır. Kişiler bu bakımdan teorik olarak eşit fakat fiiliyatta eşitsizdir. Meselâ, ağzı iyi laf yapan biri, iyi konuşamayan birine göre daha avantajlıdır. Eli iyi kalem tutan biri de tutmayan birine karşı. Ancak, bilinçli olarak teşhis edilebilir bir özne tarafından yaratılmadıkları sürece bu farklılıkların ifade özgürlüğü açısından hak edilmemiş eşitsizlikler teşkil ettiği söylenemez.
Meseleleri felsefî düzlemde ve ilke seviyesinde tartışmak heyecan verici ve nispeten kolaydır. Ancak, gerçek hayat daima kitaplardan daha karmaşıktır. Bu yüzden, kâğıt üzerinde mükemmel görünen ilkelerin nasıl uygulanacağı ve yorumlanacağında insanlar arasında ciddî ihtilâflar çıkabilir. İfade özgürlüğü de bu durumdadır. Seri kitap basma imkânının olmadığı zamanlarda ifade özgürlüğü deyince daha çok her şeyin konuşulup konuşulamayacağı tartışılırdı. Binlerce kitabı kısa sürede basma imkânı doğunca düşünürler bu sefer ifade özgürlüğünün ne demek olduğunu ve sınırlarının olup olmayacağını, olacaksa nerede olacağını kitap üzerinden tartışmaya başladı. Renkli fotoğraf basma teknolojisi gelişince yeni bir tartışma doğdu. Meselâ, pornografik dergilerde çıplak insan fotoğrafları konulması ifade özgürlüğü kavgalarını tekrar alevlendirdi. Kimisi bu fotoğrafların basımının ifade özgürlüğüne girdiğini kimisi girmediğini söyledi. Aynı ülkeler içinde bile farklı zaman dilimlerinde farklı görüşler ortaya çıktı. Başlangıçta bu malzemeler daha az ifade özgürlüğü sınırları içinde görülürken zamanla bazı toplumlarda ifade özgürlüğü onları da kapsayacak genişlikte yorumlanmaya başladı. Televizyon ifade özgürlüğü tartışmalarına başka bir boyut kazandırdı. Hem görsel ve işitsel olanı birleştiren yeni bir mecraydı hem de sınır aşma özelliği vardı. İnsanların televizyon üzerinden ifade özgürlüğünü tartışması, irdelemesi zaman aldı. Bu konuyla ilgili kimi ihtilâflar hâlâ tam olarak çözülemedi.
Görüldüğü üzere, ifade özgürlüğü bir temel hak olarak var olmaya devam ediyor ama insanların kendini ifade etmede kullanabileceği yeni araçlar ortaya çıktıkça tekrar tekrar tartışmaya açılıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok; zira insanlar yaşadıkları ortamdan etkilenirler ve hemen hemen her düşünen kafa bildiği araçlar çerçevesinde tartışma yapabilir. Örneğin, John Milton, John Locke, J. Stuart Mill gibi ifade hürriyeti bakımından önemli isimler televizyon üzerinden bir ifade özgürlüğü tartışması yapamazdı, çünkü onların zamanında televizyon yoktu. Zamanın akışı içinde, araçlar arttıkça kaçınılmaz olarak ifade özgürlüğünün ne olduğu, nerede başlayıp nerede bittiği, diğer değerlerle çatışması hâlinde neler yapılması gerektiği tartışmaları yapıldı. Bundan sonra da yapılacak.
Şimdinin önemli bir konusu sosyal medya denen aslında sanal medya denmesi gereken ortamlarda ifade özgürlüğü. Sanal medyanın bazı özellikleri var. Radyo ve televizyon gibi kolayca sınır aşıyor. Hem ifade özgürlüğü araçlarına bir yenisini ekliyor hem de eski bazı araçlara yeni boyutlar kazandırıyor. Ama beraberinde yeni problemler ve tartışmalar da getiriyor. Örneğin, sanal medyanın iç hukuk sistemleriyle ilişkisi ne olacak? İnsanlar bu mecralarda hak ihlâline uğradıkları kanaatine vardıkları zaman ilgili şirketin yerleşik olduğu ülkede mi kendi ülkesinde mi harekete geçmesi gerekecek? Yoksa zamanla ulus üstü hukuk mercileri mi doğacak? Diğer araçlar için söz konusu olduğu gibi, sanal medyada ifade özgürlüğü başka değerlerle, meselâ mahremiyetin korunmasıyla çatışınca ne olacak? Hangi değere öncelik verilecek? Sanal medyada birinin kasıtlı olarak bir banka hakkında iflas ediyor söylentisi yayması ifade özgürlüğüne girer mi girmez mi? Devletlerin sanal medyayı vatandaşları hakkında fişlenecek bilgi toplamak için kullanmasının önüne nasıl geçilecek? Dev şirketlerin sanal medyadan müşterileri hakkında bilgi toplamasına ve bu bilgileri pazarda satılacak ticarî meta hâline getirmesine izin verilecek mi verilmeyecek mi? Verilmeyecekse kim vermeyecek ve buna nasıl engel olacak?
İfade özgürlüğüyle ilgili olarak bunlar ve benzer meseleler yokmuş veya çoktan çözülmüşmüş gibi konuşmak, ifade özgürlüğüne değer verildiğinden ziyade ifade özgürlüğünün muhtevasından ve açılımlarından yeterince haberdar olunmadığını gösterir.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.