Şu anda Türkiye’deki en güncel saflaşma şu: Bir yanda 30 Mart’a kazasız belasız ulaşmak için gün sayan, daha fazla ölmeden, daha fazla yaralanmadan, ülke daha fazla karışmadan sandığa ulaşmak için dua eden geniş kitleler var. Öte yanda, anketler hayallerini yıktıkça umutsuzluğa kapılan, sandığı tehdit gibi görmeye başlayan ve hükümeti sokakta yıkma umuduna daha çok bel bağlayan kesimler…
Bu ikinci kesimi de kendi içinde ikiye ayırmak gerekiyor. Bir, böyle bir sonucu arzulayan “pasif kaosçular” var; bir de“yönetilemeyen Türkiye”yi gerçekleştirmek için bizzat harekete geçen “aktif kaosçular”, Berkin’in cenazesi toprağa verilir verilmez maskelerini takıp Taksim’e doğru hareket eden gruplar… Gece boyunca İstanbul’un sokaklarını terörize eden, Okmeydanı’nda Burak Can Karamanoğlu’nu öldüren, çeşitli illerde HDP’ye ve BDP’ye karşı saldırılar düzenleyen şifre gibi rumuzlu silahlı gruplar. (Sahi, polis bunca zamandır şu DHKP-C denen birkaç yüz kişiyi nasıl oluyor da temizleyemiyor?)
Pasif destekçileri olmasaydı, aktif kaosçular bu kadar tehlikeli olamazlardı. Malum, provokatörler tek başlarına hiçbir şeydir. Onları tehlikeli hale getiren provokasyon için uygun toplumsal iklimi yaratan, psikolojik ve siyasi destek veren çok daha geniş bir halkanın varlığıdır. Ne yazık ki, bu da Türkiye’de çok geniş bir halka. Ortak paydası AK Parti-Erdoğan nefreti olan bu koalisyon, korkutucu bir biçimde AK Parti’yi götürecek her yolu mubah görmeye doğru hızla ilerliyor.
Gözler şimdi de Nevruz’da
Berkin Elvan’ın cenazesinde polisin dikkatli davranışından hayal kırıklığına uğrayan ve istedikleri sonucu alamayan kaosçuların bundan sonraki hedefinin Nevruz kutlamaları olduğunu tahmin etmek hiç zor değil.
Nevruz, Kürt siyasi hareketinin yalpalama içinde olduğu bir dönemde kutlanacak bu yıl. Bu yalpalamada son günlerde yaptıkları güç dengesi hesaplarının da bir etkisi var. Kürt siyasi hareketi içinde bir grup, hükümetin karşı karşıya kaldığı kuşatma harekatında giderek zorlandığı, geleceğinin belirsizleştiği ve güçler dengesinin muhalefet lehine değiştiği değerlendirmesinden hareketle çizgisini esnetmeye ve muhtemel dönüş hareketi için kendisine manevra alanı açmaya çalışıyor.
Öte yandan, PKK’nın asıl rahatsızlığı çözüm sürecinin gidişatıyla ilgili.
Aslında reformlar sürüyor; son demokratikleşme paketinde yine Kürt siyasetinin önünü açmaya yönelik önemli iyileştirmeler var; ayrıca yakında KCK tahliyelerinin de başlaması bekleniyor.
Ama Öcalan, Kandil ya da BDP için bu reformlar bir şey ifade etmiyor. Tam tersine reformlar PKK’yı muhatap almadan yapıldığı sürece varoluşsal bir tehdide dönüşüyor. PKK açısından çözüm sürecinin devam etmesinin tek koşulu var, o da Öcalan’ın resmen müzakereci olarak muhatap alınması, görüşmelerin yasal çerçevede yürütülmesi ve üçüncü bir tarafın gözlemciliği altında yapılması…
Benim görebildiğim kadarıyla bu Nevruz, PKK’nın “resmi muhataplık” baskısını daha da artıracağı, Öcalan’dan da bu yönde bir masajın geleceği bir Nevruz olacak.
Hepimizin biliyoruz ki, çözüm sürecinin çökmesi, hiç değilse tıkanması ve Kürt siyasi hareketinin de muhalefet safına çekilmesi, AK Parti’yi sandıksız götürme hesabı yapanlar açısından hayati önem taşıyor. Bu da, Nevruz alanını son derece tehlikeli bir alan haline getiriyor. Eski Nevruzları hatırlatan bir Nevruz Bayramı yaratmak için kim bilir ne hazırlıklar yapılıyor karanlık mahfillerde.
Ben bütün bu tehditlerin hükümet tarafından da gayet iyi bilindiğini ve değerlendirildiğini elbette biliyorum.
Bilmediğim ve merak ettiğim şey; hükümetin bir karşı atağının olup olmadığı… Bir Nevruz sürprizi mesela?
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.