Türkiye’de –normal koşullarda- bir buçuk yıl içinde arka arkaya üç önemli seçim yapılacak. Bir nevi memleketin yakın dönemdeki kaderi belirlenecek. Böylesi bir zaman diliminde siyasi gruplar ve partiler arasında sert bir mücadelenin olması kaçınılmaz. Siyasetin içinde kaldığı müddetçe bunda bir mahzur da yok. Aksine demokratik siyaset dairesi içinde cereyan eden bir mücadele toplum için faydalı neticeler doğurabilir.
Herkesin siyaset hakkı ve şiddet-dışılık
Demokratik siyasetin temelde iki ilkesinden bahsetmek mümkün: İlki, herkesin siyaset yapma hakkına sahip olmasıdır. Halk adına karar verme yetkisi, kimsenin uhdesinde değildir. Hiç kimse halkın ne isteyip ne istemediğini, halk için neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyemez. Bir grup, başka bir grubun siyasi tasavvurlarının yanlış olduğunu düşünebilir, ama o grubun / grupların siyasi faaliyetlerini engelleyemez, “halkı yanlıştan koruma” veya “yanlışı önleme” adına o grubun / grupların halkla iletişimlerinin önüne set çekemez. Toplumsal yaşama dair düşüncesi olan teşkilatını kurar, planını-programını halka sunar, halk bunlar arasından kendine uygun bulduğunu tercih eder. Halkın onun namına doğru kararları alan bir vasisi yoktur; kendisi için “iyi”olanı o tayin eder.
İkinci olarak demokratik siyaset, şiddeti dışlar. İnsanların siyasete ilişkin seçimlerini rahat bir ortamda yapabilmeleri gerekir. Şiddet kullanarak onların etkinliklerini bastırmanın, siyasi tercihlerini kısıtlamanın veya manipüle etmenin demokrasiyle iler tutar bir yanı yoktur. Herkes özgürce ve herhangi bir korku duymadan tercihini ortaya koyabilmelidir. Devletin öncelikli vazifesi budur. Siyasi partilerin de eylem ve söylemleriyle bu ortamın oluşmasında yükümlülükleri bulunur.
Gözünü kan bürümüş bir güruh
Ne yazık ki son günlerde demokratik siyasetin bu iki olmazsa olmaz ilkesini de ayaklar altına alan saldırılar yapılıyor HDP’ye. Urla, Aksaray, Giresun, Ordu ve Zonguldak’tan sonra HDP, bu kez de Fethiye’de de büyük çaplı saldırıların hedefi oldu. Gözünü kan bürümüş bir güruh, HDP teşkilat binasını taş yağmuruna tutarak yerle bir etti. Güvenlik güçleri HDP’lileri güç bela bu saldırgan gruptan uzaklaştırdı. İtfaiye ekipleri, HDP tabelasını indirdi, onun yerine bayrak bastı. Ama bu bile saldırganları tatmin etmedi, gece boyunca HDP teşkilatının bulunduğu bölgede saldırılarını devam ettirdiler.
Medya, saldırganların sosyal medyada haberleşerek toplandıklarını ve harekete geçtiklerini belirtiyor. Ancak hem Türkiye tecrübem, hem de saldırıların meydana geliş şekli, bunun böyle olmadığını söylüyor bana. Her ilde spontane bir şekilde bir grup bir araya gelecek ve gidip bir parti binası yerle bir edecek! Olacak iş değil bu. Tüm bu saldırıların kendiliğinden değil son derece organize bir şekilde yapıldığı açık. O halde bu organizasyonu yapan bir gücün / güçlerin olması gerekir. Ben tüm bu yaşananların arkasında iki gücün olabileceğini düşünüyorum:
Milliyetçiler ve devlet içi odaklar
Biri, örgütlü milliyetçi gruplardır. Nitekim Aksaray’daki saldırıdan sonra MHP Aksaray Belediye Başkan Adayı Rıfkı Karabatak’ın yaptığı açıklama olayın failinin kim olabileceği konusunda yeterli veriyi ortaya koyuyor. Olaylar esnasında yaralanan bir polisi hastanede ziyaret eden Karabatak şöyle diyor:
“Ben devletimin bir polisinin burnunun bile kanamasını istemiyorum. Aksaray milliyetçi bir şehirdir. Bunu da cümle aleme göstermiştir. Şunu iyi bilmemiz lazım, oraya astıkları bayrak değil paçavradır. Üç tane paçavra uğruna bir polis kardeşimiz yaralandı. Üç tane paçavra ve bez parçası yüzünden değer miydi bir polisimizin yaralanması.” (http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=100393&haberBaslik=H%C3%BCk%C3%BCmete+HDP+uyar%C4%B1s%C4%B1&action=haber_detay&module=nuce)
Diğeri ise, devlet içindeki bazı odaklardır. HDP Eşbaşkanı ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü de buna dikkat çekiyor. Kürkçü’ye göre, “Her bir saldırının arkasında bir kamu görevlisi var. Her bir saldırıdan önce kışkırtıcı propaganda şehirde dolaştırılıyor, taşlar istif ediliyor, insanlar bir araya getiriliyor.”Kürkçü, İzmir Urla’daki saldırıyı emekli bir özel harp görevlisinin, Ordu’daki saldırıyı üniversitede görevli bir okutmanın kışkırttığını, Fethiye’de ise belediye başkanı ve emniyet müdürünün saldırganların istediği yönde hareket ettiğini belirtiyor. (http://t24.com.tr/haber/kurkcu-her-saldirinin-arkasinda-bir-kamu-gorevlisi-var/252984)
Hedef ne?
Peki, bu odakların hedefi ne? Kanımca bu saldırıları planlayanlar ve kışkırtanlar ve saldırganlara aşırı bir müsamaha gösterenlerin üç hedefi var: Birincisi, HDP’dir. Türkiye’nin Batısında HDP’nin dengeleri sarsabilecek bir siyasi güce erişmesi zor. HDP’ye saldıranlar da bunu biliyorlar. Buna rağmen HDP’ye saldırmalarının nedeni, HDP’nin Kürt siyasetini Batı’da görünür hale getirmesi. HDP tabelası altında olsa da Kürt siyasetinin daha fazla teşkilatlanması ve kamusal alan çıkması bazılarını çok rahatsız ediyor.
İkincisi, hükümettir. Çünkü Türkiye’nin mevcut halinde AKP’nin en son isteyeceği şey, sokakların hareketlenmesi olur. AKP “paralel yapılanma” dediği Gülen Cemaati ile bir“varlık-yokluk” mücadelesi yürütüyor. Çok büyük kavga verdiği bir esnada bir de buna sokakta farklı grupların karşı karşıya gelmesi ve onların çatışmasıyla baş gösterecek bir güvenlik zafiyetinin eklenmesini istemez. Zira bu, onu güçten düşürür. Sağı-solu ateşe vererek sokağın tansiyonunu yükseltenlerim amacı tam da bu: Hükümeti zayıf kılmak, onu işleri idare edemez hale getirmek (Bu apaçık belli olmasına rağmen hükümetten saldırılar hakkında bir ses çıkmaması, bu saldırıları kınayan ve sorumluların cezalandırılacağını belirten bir açıklama yapılmaması da ayrı bir vahamet).
Üçüncü ise PKK’dir. Bilindiği gibi Öcalan ve PKK, Türkiyeli bir perspektifi savunuyorlar ve HDP’yi de bunu taşıyan siyasi yapılanma olarak görüyorlar. HDP’ye saldıranlar aslında PKK’ye mesaj veriyorlar. Türkiyelilik perspektifini kabul etmediklerini, siyaset yoluyla bunun mücadelesinin yürütülmesine izin vermeyeceklerini belirtiyorlar. Saldırılarla düşmanlıkları hortlatmaya ve yeni düşmanlıkların fitilini yakmaya çalışıyorlar ve PKK’yi de tekrardan silahlı alana davet ediyorlar.
Dolayısıyla HDP’ye yapılan saldırılar, genelde demokratik siyasete, özelde ise sürece karşı yapılıyor. Bu nedenle hem demokratik siyaseti, hem de süreci savunanlar bu saldırılara karşı durmalı.