Şimdi yer yerinden oynamalıydı değil mi?
Şimdiye kadar hükümet düşmüş, başbakan istifa etmiş, hükümeti kurma görevi Kemal Kılıçdaroğlu’na verilmişti.
Ama öyle olmadı, olmuyor.
Olmayacak da.
Hani seçimlerden hemen önceye saklandığı söylenen kaset, “turpun büyüğü” var ya, işte onu da patlatsanız yine olmayacak.
Değil başbakanın ses kasetini, altın dolu küpleri bahçeye gömerken çekilen görüntülerini servis etseniz faydası yok.
Anketlere bakın, yine ilk sırada olduğunu göreceksiniz. Fazlasını yaparsanız toplum da onun arkasında safları daha fazla sıklaştıracak.
Hakikaten size tuhaf görünüyor değil mi? Daha önce parti liderini götüren kaset, şimdi beklediğiniz etkiyi yapmıyor.
Kasetler montaj olduğu ve toplum da bunu anladığı için değil.
Toplum bu kasetlerle yapılmak isteneni anladığı için olmuyor.
“Bu kaseti dinleyen şöyle davranır” diye umuyorsunuz ya.
O tam öyle olmuyor işte.
Keşke, 90 sene sonra, toplum mühendisliğinin sökmediğinin artık çoktan anlaşılmış olması gereken bir ülkede, siyaseti dizayn etmek için kaset maset işine girmeseydiniz.
Keşke “post-modern” dönemde, toplumun ona vermek istediğiniz mesajı alıp nasıl dönüştürdüğünü ve amaçladığınızdan tamamen farklı bir şekilde yansıttığını anlasaydınız.
Keşke sosyal bilimlerde suyun her zaman yüz derecede kaynamayacağını, aynı etkinin her zaman aynı sonucu doğurmayacağını bilseydiniz.
“İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar. Ama onu diledikleri gibi yapamazlar” der Marx. Tarih sizin dilediğiniz yönde akmaz diyor yani. Keşke cengaver kalemşorlardan fırsat bulup biraz da Marx okusaydınız.
Açık söyleyeyim, yenileceksiniz.
Çünkü bu toplum, ne yapmak istediğinizi çok iyi anlıyor.
Vesayetten de kendisini kesip biçen, dizayn eden mühendislerden de nefret ediyor.
Alavere dalavere, yine çocuklarının geleceğinin çalınmak istendiğinin farkında.
Onun reflekslerine sinmiş, adeta siyasi genetiği haline gelmiş bir “tecrübi birikim” var ve bu yüzden de sizin yolsuzluk tiratlarınızı dinleyince gözleri yaşarmıyor.
“Bu algıya bir Menderes daha kurban veremeyiz” diyordu geçenlerde TV’de biri…
Anahtar söz bu.
Menderes’e aşık da o yüzden mi? Hayır. Geçmişte Menderes’e atfedilen “yolsuzluk” ve “diktatörleşme” bahanesiyle kendi geleceğinin nasıl gasp edildiğini biliyor da o yüzden.
Geniş halk kitlelerinin, devlet hastanelerinden yararlananların, işçinin ve esnafın bu kasetlere inanmamasının ekonomi-politiğini anlamadıkça, kasetlerinizin neden etkisiz kaldığını da anlamayacaksınız.
Ve milletin umursamaz bakışları arasında, “tamam, hükümet meşruluğunu kaybetti, oyun biter” muhabbetini de sadece CHP ile yapacaksınız.
Ben de bir demokrat olarak ne yapılmak istendiğini görüyorum ve yolsuzluk söylemiyle beni hizaya getirmeye çalışanlara karşı restimi çekiyorum.
“Yoksa sen yolsuzluğa karşı değil misin” söylemiyle ezilip, siyaseti vesayete teslim etmiyorum. Yolsuzluğa karşı olmam, çok daha büyük bir yolsuzluğa, seçilmiş meşru hükümeti yargıçla polisle, kasetle masetle alaşağı etme girişimine karşı durmamı engellemiyor.
Siyasi kavganın göbeğindeki muhterem yargıçlara falan da güvenemediğim için, kararı en büyük jüriye, halka ve onun hakemliğine bırakıyorum.
O suçlu bulursa, DSP-MHP Koalisyonu’nu hatırlayın, en çok oyla başa getirdiğiniindiriyor.
İndirmiyorsa, anlayın işte, sizi daha kötü görüyor demektir.
Yarın çıkaracağınız başka kaset de fikrimi değiştirmeyecek.
Gerçek bile olsa değiştirmeyecek.
Çünkü bu kavganın asıl konusunun yolsuzluk olmadığını hepimiz biliyoruz.
“Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”
Mecellede böyle yazar, diyor hukukçu dostum Yaşar Atılgan.
Maksadı görüyorum ve reddediyorum.
O kadar.
Serbestiyet, 01.03.2014