Yönetenlerin maymuncuk gibi bir icadıdır ‘iç düşmanlar’; toplumu, zihinleri denetler, muhalif sesleri susturup sindirirler ‘hain edebiyatı’yla.
Dün Kemalistler böyle yapıyordu, bugün devletçi İslamcılar. Memleketi hukuksuz, demokrasisiz, hürriyetsiz yönetmeye kalkanlar için çok işe yarıyor bu maymuncuk; muhaliflerini, seni eleştirenleri ve hatta hesaplaşmak istediğin eski dostlarını ‘vatan haini’ olarak yaftala, düşmanlaştır ki onlardan kurtulmak için kullanacağın her türlü aracı meşrulaştırabilesin…
Vatandaş hep ‘hain’ ilan edildi yönetenler tarafından bu ülkede. O Kürt’tür, Alevi’dir, komünisttir, dindardır, liberaldir, işadamıdır, gazetecidir… Fark etmez. Devlet uygun bir konjonktürde bunları veya yeni keşfettikleri başkalarını vatan haini ilan eder. Dünün ‘hainleri’ bakarsınız iktidar olmuştur, ama ‘devlet geleneği’ni bozmazlar; ötekiler yine haindir.
Normal bir ülkede ‘iç düşman’ olmaz. Bu bir nefret söylemi; ayrımcılık ve bölücülüktür. Düşmana karşı savaşırsınız, şiddet kullanırsınız, fiziken yok etmeye çalışırsınız onları. Bu savaş dilini, bütün çağrıştırdıklarıyla siyasetin alanına taşımak hukuksuzluğa, demokrasisizliğe kılıf hazırlamaktır. İç düşmanlar değil, eşit vatandaşlar vardır ve her bir vatandaş, bu devletin esas kurucu unsurudur. Onun seçtiği yönetenlerin vazifesi de vatandaşları düşman ve hain ilan etmek değil, onlara hizmet etmektir.
Başbakan, önüne gelene hain diyor bugünlerde. Hatırlamıyor kendisinin ve siyaset arkadaşlarının geçmişte nasıl ve neden vatan haini, iç düşman, 1 numaralı tehdit ilan edildiğini. Vatandaşı vatan haini gören bir zihniyet ne demokrat ne özgürlükçü olabilir ne de onun hukukuna saygı gösterir. Sanki ‘iç düşmanlar’, ‘hainler’ olmasa yönetemeyecekler memleketi. Yok, aslında yine yönetirler; ama devleti hukuksuz, hadsiz, hesapsız yönetmek istedikleri için vazgeçmiyorlar önüne gelene bu çirkin iftirayı atmaktan.
Korkutarak yönetmek, bu devletin genlerinde var. Şimdiki yeni sahipleri de aynı yöntemlerle yönetimlerini sürekli kılmaya çalışıyorlar. Otoriterliği neyle, nasıl meşrulaştırabilirsiniz? Önce kendi varlığınızla vatanı, devleti ve geleceği özdeşleştirir, sonra da varlığınıza yönelik sürekli tehdit icad ederek tabii ki. Tehdit varsa, varlığınız tehlikedeyse demokrasi de hukuk devleti de özgürlükler de başka bir bahara ertelenebilir. ‘Şimdi sırası değil, tehlike geçsin de sonra sıra onlara gelecek’ dersiniz?
Hatırlıyor musunuz bu söylemi? Çok tanıdık değil mi? Otoriter Kemalizm’in dilinin ve yöntemlerinin bu kadar kısa sürede bu kadar kaba biçimde taklidi AKP’nin demokratikleştirici bir güç olmaktan çıktığının bir başka kanıtı.
Tehdit, düşman, hain jargonlarıyla yansıtılan ve inşa edilen zihniyet, siyaseti ve toplumu otoriterleştirir; böyle durumlarda herkesin hizaya girmesi, egemenin yanında durması, susması, eleştirmemesi beklenir. Toplum denetlenir, biçimlendirilir, hizaya sokulur. Hukuk askıya alınır, devlet cadı avcılığına başlar. Ne demokrasi kalır geriye, ne hukuk ve hak. Yıllarca böyle olmadı mı askerî vesayet altında?
İşte bakın hukuk devleti nosyonunun zedelendiği bir ülkeye yabancı sermaye gelmez diyen bir işadamı, Başbakan tarafından hemen ‘vatan haini’ ilan ediliyor.
Vatandaşa hain diyenler, onları temel hakları olan, yönetimi belirleyen, vergileriyle devleti finanse eden temel kurucu unsuru olarak görmüyorlar.
Vatandaş hainse özgürlüğü hak eder mi? Ona adil bir hukuk uygulanır mı? Vatandaşı hain görenler demokrasiyi umursarlar mı? Vatandaş hainse ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı iddia edebilir mi? Vatandaş hainse devlet ona hizmet eder, hesap verir mi? Vatandaş hainse devlet ona neler yapmaz?
Demokratik bir hukuk devletinde iç düşman, vatan haini yoktur, eşit yurttaşlar vardır. Hain, iç düşman sözlerini pelesenk etmişlerden, zihnine kazımışlardan hâlâ demokrasi bekliyorsanız, bekleyin; onlardan demokrasi beklediğiniz için sizin de hain ilan edilmeniz yakındır.
Bu yazı Zaman Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.