“Erdoğan düşmanlığı bazı liberalleri esir almış” Nil Gülsüm’ün röportajı

Türkiye’deki bazı liberalleri Erdoğan düşmanlığınının esiri olmakla eleştiren Liberal Düşünce Topluluğu Kurucusu Prof. Yayla, ‘İlkeler, kişilere duyulan aşırı sevgiye de nefrete de feda edilmemeli’ dedi. Erdoğan’ın diktatörlükle suçlanmasının CHP’nin klasik taktiği olduğunu belirten Yayla, Gezi kalkışmasının ana aktörünün CHP tabanı olduğunu söyledi.

‘Liberaller ile AK Parti arasında olduğu söylenen ittifak bitti mi, liberaller kendi içinde bölünüyor mu, hangi konularda fikir ayrılıklarına düştüler, kimi liberaller hükümete diyet mi ödetmek istiyor?’ sorularını ve daha fazlasını Liberal Düşünce Topluluğu Kurucusu Prof. Dr. Atilla Yayla’ya yönelttim. Görünen o ki, Atilla Yayla’nın köşesinde de tartışmaya açtığı konular önümüzdeki günlerde de konuşulmaya devam edecek.

Türkiye’de kimin liberal olarak tanımlanacağıyla ilgili bir kafa karışıklığı var sanki. Kimdir liberal?

Liberal, liberal ilkelere bağlı olandır. Bunlar daha ziyade pozitif içeriği olmayan, içinin farklı şekillerde doldurulması mümkün olan, farklılıkların barış içinde bir arada yaşatılabilmesine odaklanan ilkelerdir. Türkiye’de kimin liberal olduğu, kimin liberal olmadığı hakkında bir kafa karışıklığı var. Kişi kendisi için istediği liberal hak ve özgürlükleri başkaları için, kendisinden farklı olanlar için de istemedikçe ve bunu söz ve tavırlarıyla göstermedikçe ona liberal denmesi uygun olmaz.

ÇOĞUNLUK UMUTLU

AK Parti ve liberaller arasında başlangıçta nasıl bir ilişki vardı ve şu an hangi aşamada?

AK Parti’nin öncü kadrolarındaki bazı isimlerle liberallerin yapısal bir ilişkisi hiç olmadı. Bazı liberal fikirleri zaman zaman seslendiren ‘liberalimsi’lerin ne tür ilişkileri olduğuna ise tam olarak vakıf değilim. En büyük ve en önemli liberal oluşum Liberal Düşünce Topluluğu’dur. Onunla AK Parti arasında adı konulmuş ve şartları konuşulmuş bir ittifak hiç yoktu ve olamazdı.

Neden?

Bunun sebebi liberallerin bu tür bir ittifakın şartı olan bir yapılanma içinde olmaması, olamayacak olmasıydı. Ancak, her iki kesimin de daha fazla özgürlük ve daha çok demokrasi talebi vardı. Bugün itibariyle bazı liberallerle AK Parti arasında gerilim olduğu açık. Ama bu bütün liberallerin, hatta liberallerin ağırlıklı kesiminin bu partiyle köprüleri tamamen attığı ve ondan umudunu tamamen yitirdiği anlamına gelmiyor.

Kimi liberallerin AK Parti’ye geçmiş dönemlerde verdiği desteği daima hatırlatarak siyasi iradeden diyet istediği görüşü de yaygın. Buna katılır mısınız?

Bu tür tavırlara girenler olduğunu düşünüyor ve bu tavrı hoş karşılamıyorum. Partilerden hak ve özgürlükleri genişletecek icraatlar yapmalarını istemek her liberalin hakkı. Ama hiçbir liberal iktidarın yönetme hakkına ortak olduğunu iddia edemez. Böyle düşünenler varsa, parti kurup seçime girmeleri ve halktan ruhsat almaları gerekir.

PARTİ SÖZCÜSÜ GİBİLER

Geçmişte AK Parti icraatlarını destekleyen liberaller, statüko yanlılarınca ‘iktidar yandaşı ve angaje’ olmakla suçlanırlardı. Şimdi de bazı liberaller aynı suçlamayı başka liberaller için yapmakta. Bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Ben kendi hesabıma kimseye angaje olmadım. İlkeli bir pozisyonda kalmaya dikkat ettim. Liberaller arasındaki tartışmalarda bugün bazılarının diğer liberalleri angaje olmakla suçlaması, hem temelsiz, hem de çok çirkin. Üstelik bunu yapanların kimilerinin geçmişte parti sözcüsü gibi konuştuğunu, ona övgüler yağdırdığını biliyoruz.

GÜNAHLARINDAN ARINIYOR

Vesayete karşı duran liberallerin geçen zaman içinde Ergenekon ve Balyoz kararlarını çok sert bir şekilde eleştirmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ergenekon ve Balyoz davaları elbette eleştirilebilir, eleştirilmelidir. Ama bunun darbeciliği ve darbeleri savunma adına ve hesabına değil adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğü ve demokrasi adına ve hesabına yapılması gerekir. Bazı arkadaşların eleştirilerinin bu çerçevede olduğunu söylemek zor. Bu davalarla Türkiye ve ordu günahlarından arınıyor. Ordu ilk defa gerçek bir ordu olma şansını yakalıyor. Siyaset askeri vesayetten kurtuluyor ve askeri bürokrasi sivili denetim altına giriyor. Buna herkesin sevinmesi gerekir. Özellikle de liberallerin.

Türkiye ilkesizliğe teslim olmamalı

‘Mısır’daki darbeye karşıyız.Fakat Türkiye’nin yalnızlaşması pahasına tavır takınılmamalı’ yargısını liberal duruşla bağdaştırmak mümkün müdür?

Ben dünyaya daha çok ilkeler açısından bakmaya eğilimliyim. Bu bakışın sonuçlarını önemsemem. Ayrıca, hangi tavrın milli çıkar denilen şeylere uygun olduğu zamanla daha iyi anlaşılır. Türkiye, usulüne uygun olarak, yanlışa yanlış demekten ve itiraz etmekten çekinmemeli. Elbette dikkatli davranmalı ama reel siyaset denilen ilkesizliğe de teslim olmamalı. Ama bakıyorum bazı arkadaşları bir Tayyip Erdoğan düşmanlığı esir almış. Bu onların sağlıklı değerlendirmeler yapmasına engel oluyor. Mesele Erdoğan meselesi değil, ilkeler meselesi. Erdoğan geçici, ilkeler kalıcı. İlkeler kişilere duyulan aşırı sevgiye de nefrete de feda edilmemeli.

Gezi kalkışması CHP tabanlı

Geziyi anlamanın en iyi yollarından birisi olarak kimin nasıl tavır takındığına bakmayı öneriyorsunuz. Bu öneriyi olayı kişilere indirgemek olarak görenlere ne dersiniz?

Olayların aktörleri incelenmeden olayların gerçek sebepleri ve hedefleri anlaşılamaz. Gezi kalkışmasının iki ana aktörü, Taksim Dayanışması ve CHP tabanıdır. Onların yaptığına ve yorumlarına bakarak Gezi’nin ne olduğu anlaşılabilir. Akıl, mantık ve bilimsel yöntem bunu gerektirir. Bu çevreler Gezi’den bir siyaseti dizayn sonucu çıkarmak istedi.

Kimi liberaller ‘Gezi’ olayları sırasında hayatını kaybedenler ve polisin müdahalesi üzerinden Tayyip Erdoğan’ı diktatör ilan ettiler. Bu yaklaşımı nasıl buluyorsunuz?

Gezi olaylarında Başbakan’ın üslubundan kaynaklanan problemler olduğu herkesin kabul ettiği bir durum. Hükümetin krizi kötü idare ettiği de. Keza, ilk baskın başta olmak üzere polisin zaman zaman orantısız güç kullandığı da genel olarak kabul görüyor. Ama problemlerin kaynağının bunlar olduğu, başka hiçbir faktörün rol oynamadığı söylenemez.

DİKTATÖRLÜK SUÇLAMASI CHP KLASİĞİ

Başka hangi faktörler vardı?

Yukarda işaret ettiğim gibi, Taksim Dayanışma ve CHP’nin söylemleri incelendiğinde, Gezi’nin Erdoğan üzerinden siyaseti dizayn etmek için kullanılmak istendiği ortaya çıkıyor. Keşke beş sivil bir polis ölmüş olmasaydı. İktidar partisinin başının diktatör olup olmadığını anlamak için esas bakmamız gereken yer icraatlarıdır.

Böyle bakılınca ne görülüyor?

Sadece söylem incelemesi yapmakla yetinmeyip bu yapıldığında, ortada diktatörlüğün de, diktatörün de bulunmadığı görülür. Zaten ortada bir diktatör olsaydı, bu kadar rahatça ve bolca diktatörlük suçlaması da yapılamazdı. Ayrıca, alt edemediği siyasi rakibini diktatörlükle suçlamak CHP’nin klasik taktiğidir. Unutmayın, Menderes ve Özal’a da aynı suçlamalar yöneltilmişti.

Kürt meselesini Kemalizm çözemez

Liberal olarak tanımlanan kesim içinde Kürt meselesi ve Çözüm Süreci konularında da yaklaşım farkları olduğu görülüyor. Siz bu ayrışmanın kökenleri ve tezahürü ile ilgili neler söylersiniz?

Bu ülkedeki herkes ‘Kemalist’ beyin yıkama sürecinden geçirilerek yetişiyor. Ne kadar çabalansa da insanların kafasında bunun tortuları kalabiliyor. Bir liberalin Kürt meselesine bir Kemalist gibi bakması düşünülemez. Aynı şekilde, çözüm süreci de liberalleri mutlu eder. Bir defa, ne olursa olsun, sorunun şiddet dışı yollarla çözülmesi liberalin hemen tasvip edeceği bir şeydir. Aylardır ölüm olmuyor. Bölge haklı çok mutlu ve umutlu. Bütün bunlar yolun doğru olduğunu gösteriyor bana göre.

Mustafa Kemal liberalizmden hazzetmemiştir

Türkiye’de liberalizmin tarihi eski olmasına karşın otoriteyle ilişkisi bakımından her zaman sıkıntılı olmuş. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de liberalizmin tarihi kısmen eski, ama maalesef çok kesintili. Yakın zamanlara kadar liberal fikir akımlarının var olamamasının sebebi bu. Arada sırada parlayan liberal fikir akımları çeşitli faktörlerin tesiriyle fazla uzun ömürlü olamamış. Liberal fikir insanları yetişmemiş ve liberalizmin belli başlı kaynakları asla Türkiye’de konuşulan dillerde halka ulaşmamış. Bu eksiklik yeni yeni gideriliyor. Artık liberallerin eserleri Türkçe, Kürtçe ve Arapça olarak basılıyor. Liberallerin otorite ile ilişkisinin sıkıntılı olması şaşırtıcı değil.

Neden şaşırtıcı değil?

Liberaller otoriteden doğal olarak kuşku duyar. Onun hak ve özgürlüklere zarar vermesinden endişe eder. Ancak, Türkiye’de otorite, yani devlet de liberal fikirlere ve liberallere asla hoş bakmamış. Cavit Bey asılmış. Mustafa Kemal liberalizmden hiç hazzetmemiş. Üniversitelerde liberal damarların oluşmasına asla izin verilmemiş. Daha yakın zamanlara kadar liberal olmak neredeyse lanetli olmaktı.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et