“Demokrasi her derdin ilacı değil” Fatih Vural’ın röportajı

Liberalizmin önemli savunucusu Atilla Yayla, “Türkiye, devletçi fikirler cenneti. Sağcı ya da solcu olsun herkes devletçi” dedi.

Prof. Dr. Atilla Yayla, İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı. Aynı zamanda Liberal Düşünce Topluluğu’nun da başında. Bu yanı önemli zira bu topluluk Türkiye’deki liberal gruplar içinde en etkin olanı. Atilla Yayla, yıllardır liberalizmin düşünce alanındaki ender savunucularından birisi. Eleştirilerini ifade etmekten çekinmiyor. Bu sebeple, geçtiğimiz yıllarda bir panelde yaptığı Kemalizm eleştirisi, bir operasyona dahi konu oldu. Medyanın ve bazı grupların bombardımanına maruz kalan Yayla hakkında, ‘Atatürk’e hakaret’ten dava bile açıldı. Biz de Yayla’ya bugünlerde epey gündemde olan liberalizm tartışmalarını, medyada liberal olarak tanınan gazetecileri ve bunların AK Parti’ye yönelik sertleştirdikleri muhalefeti konuştuk.

Bir liberal olarak Türkiye’deki değişime ve yansımalarına baktığınızda, ‘Yeni Türkiye’ kavramına inanıyor musunuz?
Başına ‘yeni’ konan kavramları pek sevmiyorum. Bir Türkiye var, onun daha iyi olması ifade edilecekse, başka şekillerde de ifade edilebilir.

Nasıl mesela?
Daha liberal bir Türkiye, daha iyi bir Türkiye’dir benim için. Türkiye’de demokrasiye yönelik de bir abartma var. Demokrasiyi her derdin ilacı görme gibi bir yanlış var. Demokrasi daha çok bir mekanizmadır. Demokrasiye atfettiğimiz değerler, büyük ölçüde liberalizmden gelen değerlerdir. Hoşgörü, çoğunluk yönetiminin sınırlanması, bireysel özgürlük, bireysel özgürlüğün korunması için kuvvetler ayrılığının olması, siyasi iktidarın sınırlı ve sorumlu olması, ifade hürriyeti, din hürriyeti, basın hürriyeti gibi şeyler, liberalizmden gelir. Türkiye’de sistem bir türlü demokratikleşemiyor. Çünkü liberalleşemiyor.

Liberalleşememenin sebebi, zihniyet kalıpları mı?
E tabii ki. Birey değil kolektiflik öne çıkarılıyor. Devlete yönelik talepte bulunmayı teşvik eden bir siyasi kültür var. Devlete itaat etmeyi ve devlet otoritesinden gelecek şeylerin iyi olacağını bekleyiş gibi bir tavır var. Bir diğer önemli problem de piyasa ekonomisinin anlamını ve önemini kavrayamamak. Türkiye’de liberallik de iyi bilinmiyor.

Bu bilinmezlikte, kendini liberal olarak ifade eden düşünce adamlarının da payı yok mu?
Türkiye, devletçi fikirler cenneti. Neredeyse herkes, sağcı ya da solcu olsun, devletçi! Entelektüeller de buna dahil. O yüzden Türkiye’de, “İslamcılık”, milliyetçilik, sosyalizm gibi devletçi akımların yüzyılı aşan geçmişleri var, entelektüel anlamda. Ama liberalizmin böyle bir geçmişi yok. Bir türlü kök salamadı. Topu topu 20 küsur senedir ‘liberalim’ diyen fikir adamları ve entelektüel oluşumlar mevcut. Devletçi unsurlar kavgaya tutuşmuş fakat bir çeşit kayıkçı kavgası gibi. Onlar büyük devlete karşı değiller. Sadece kendi istikametleri doğrultusunda çalışmasını istiyorlar.

Türkiye’deki birçok liberal için de bunu söyleyebilir miyiz?
Devletçiliği dışlayan, daha küçük ve sınırlı bir devlet isteyen düşünce ekolü yokmuş gibi bir hava var ancak bu yeterince değişmedi. Bir başka talihsiz durum ortaya çıktı. Medyada görünürlülüğü fazla olan bazı isimler bulunuyor. Liberalizme karşı olanlar, bu kişilere ‘liberal’ demeye meyilliler. Ama kendilerine ‘liberal’ denilen kişilerin liberal olup olmadığı bilinmiyor. Hemen hemen hiçbiri kendisini ‘liberal’ diye tanımlamış da değil. Liberal düşünce akımına, ciddiye alınması gereken bir katkıları da yok. Liberalizmi anlatan veya savunan bir makale yazmış, liberalliklerini deklare etmiş ya da liberalizme yönelik eleştirilere cevap vermiş değiller. Ama medyada aynı zamanda mesleki bir dayanışma da gerçekleştiriliyor. Gazeteciler, ‘Tandoğan sendromu’na mahkumlar sanki!

Nasıl bir sendrom bu?
Liberal çıkacaksa, yine bizim içimizden çıkacaktır!

Bu da aslında devletçi bir reaksiyon?
Tabii. Bu yüzden liberalizmi temsil kabiliyetine, medyada genellikle kendilerine ‘liberal’ denilen kesimler sahip değil! Asıl nüve, akademik ortamlarda yatıyor. Liberal Düşünce Topluluğu, organizasyon olarak da liberal düşüncenin asıl temsilcisi. Bugün medyada kendisine liberal denilenlerin bir kısmının kendisine sosyalist dediğini, bir kısmının Kemalist olduğunu biliyoruz.

ATİLLA YAYLA’DAN İDDİALI ÇIKIŞ
Halk iradesi de sınırlı olmalı

“Liberaller hep sınırlı demokrasiden ve siyasetten bahseder. Bu da her yönetim biçiminin  sınırı olması talebini getirir. Buna demokrasi de dahil. Yani halk iradesi de sınırlı olmalıdır.”

Liberal olarak bilinen gazetecilerin AK Parti’ye karşı giderek yükselen muhalif tavrını nasıl yorumluyorsunuz?
Felsefi kaynaklardan haberdar bir liberal, partilere karşı konu konu, olay olay bakmak durumundadır. O gazeteciler, bu metodolojinin farkında değiller. Bir diğer problem, demokrasiyi eksik kavrayışları. Demokrasinin liberal kanadından haberleri yok. Bundan dolayı abartılı bir demokrasi vurgusu var. Demokrasi, yeryüzü cenneti var edecek bir model değil. Alternatiflerine göre daha iyi bir yönetim biçimi olduğu için tercih edilmelidir. Demokrasi adına birtakım haklar gasp edilebilir. O yüzden liberaller hep sınırlı demokrasiden, sınırlı siyasetten bahseder. Bu da her siyasi yönetim biçiminin sınırlı olması talebini getirir. Buna demokrasi de dahil. Yani halk iradesi de sınırlı olmalıdır! Zaten amaçlarında yüzde yüz uyuşmuş bir halk kitlesi de yoktur. Yani devlet iktidarı, vatandaşın her alanına burnunu sokmamalıdır. Liberal olarak nitelendirilen gazetecilerin pek çoğunun bundan haberi yok. Mesela kendisini liberal gören bazıları, Avrupa’yı sanki medeniyetin yegane kurumu gibi görüyor. Liberal felsefeden haberdar olsanız, AB’ye çok ciddi eleştiriler getirirsiniz. Felsefi liberaller, kayıtsız şartsız AB sevdalısı değildir. 

İKİ LİDER İKİ FARK
Erdoğan Özal’dan daha şanslı

“Erdoğan iktidara geldiğinde, Türkiye’de liberal bir birikim ortaya çıkmıştı. Özal, aşağı yukarı tek başına yaptı her şeyi.”

Bir insan hem liberal hem sosyalist olabilir mi?
Olamaz tabii ki. İkisi birbirini dışlayan şeyler. Felsefi anlamda sosyalizm, bireye değil gruba dayanan, özel mülkiyeti reddeden, piyasa ekonomisini kabul etmeyen bir çizgide. Liberalizm ise tam tersidir.

Bir liberal olarak, terazinin bir ucuna Erdoğan’ı bir ucuna Özal’ı koyduğunuzda hangisi ağır basar?
İkisi de kıymetli şeyler yaptı; fakat Erdoğan, Özal’dan daha şanslıydı. Çünkü toplum daha fazla çeşitlenmişti. Ayrıca, Erdoğan iktidara geldiğinde, Türkiye’de liberal bir birikim ortaya çıkmıştı. İnsan gücü de buna göre zenginleşmişti. Özal aşağı yukarı tek başına yaptı her şeyi. Ne bir entelektüel dayanağı vardı yardım alabileceği, ne de etrafında, birkaç kimse dışında, kendisini anlayabilecek kişiler vardı! Vesayetçi tahakküm geleneğinde ilk geldikleri Özal hatta ondan önce de Menderes açtı. AK Parti iktidarı, bu sürecin zirvesi görülebilir ki hâlâ yeterli değil. O yüzden AK Parti’yi bir sebep değil, sonuç olarak da görüyorum. AK Parti çıkmasa, MAKP çıkacaktı; çünkü bunun toplumsal altyapısı kendisini hazırlıyor.

SÖZLERİNE SAHİP ÇIKTI
Liberalizmle Kemalizm uzlaşamaz

“Kemalizm’in ilerlemeden çok gerilemeye tekabül ettiği şeklindeki sözlerim ifade özgürlüğü sınırları içindedir. Asıl hedef AK Parti’ydi.”

Size karşı yakın zamanda çok ciddi bir linç kampanyası yürütüldü. Kemalizm eleştiriniz, Atatürk’e hakaret olarak gösterildi. Kim yürüttü bu operasyonu?
O kampanyada asıl hedef ben değildim. “Kemalizm’in ilerlemeden çok gerilemeye tekabül ettiği” şeklindeki sözlerim; ifade özgürlüğü sınırları içindedir. Orada asıl hedef AK Parti’ydi.

Kampanyanın arkasında asker var mıydı?
Somut bir bilgim yok ama herhalde onaylamışlardır. Hoşlarına gitmiştir. Çünkü askerlerden de konuşanlar oldu. Orada AK Parti’yi yıpratmak için bir koz bulduklarını düşündüler.

Size bu kadar ağır bedel ödettiklerini görünce, “Keşke konuşmasaydım” dediniz mi?
Hiçbir zaman öyle düşünmedim. Geriye baktığımda iyi yanları da oldu. Çünkü liberalizmle Kemalizm birbiriyle uzlaşamaz. Bu yaşanan olay, bunu kanıtlamış oldu. Aksi takdirde bazı liberaller, Kemalist bir çizgiye kayabilirlerdi. CHP’nin de taktiği bu. Liberallerin çoğunun hayat tarzı, CHP’lilerin hayat tarzına yakın. CHP’nin tabanı çok fanatiktir. Partinin icraatlarını beğenmeseler bile gidip CHP’ye oy verebilirler. Siyasi anlamda yenilgiye alıştılar ama CHP hep iktidardaydı. Eğitimi hep onlar dizayn etti. Namaz kılan birisi Cumhurbaşkanı olunca, başörtülü bir kadın Köşk’e çıkınca tedirginlik duydular. Kendilerini rakipsiz gördüler.

Türkiye Gazetesi, 20.05.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et