Kürt meselesinde önemli hadiseler yaşandı. BDP heyeti, İmralı’da Öcalan ile görüştü. Öcalan’ın mektupları başta BDP olmak üzere ilgili adreslere ulaştı. Muhatapların kendi aralarında değerlendirmelerini yapıp Öcalan’a verecekleri cevap beklenmeye başlandı.
Görüşmelerden Öcalan’ın, başlamış olan süreci “tarihî” olarak nitelediğini ve Kürt meselesini Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde ele aldığını gördük. Bu nedenle Öcalan, toplumun sinir uçlarına dokunacak ve geniş kesimlerdeki korkuları ayaklandıracak (federasyon, özerklik, öz savunma, vb.) kavramların kullanılmasından imtina edilmesini salık veriyor. Herkesin hassasiyetleri gözetmesini ve sorumlulukla hareket etmesini bekliyor.
Ahmet Türk’ün diplomatik bir dille ifade ettiği gibi “Devleti zorlayacak talepleri yok” Öcalan’ın. İronik bir durum ama Kürt milliyetçiliğinin en önemli aktörü olan Öcalan, Kürt milliyetçiliğine set çekiyor ve milliyetçilik temelinde değil demokratikleşme temelinde bir çözüm geliştiriyor. Anadilde eğitimin önündeki engeller kaldırıldığında, nötr bir vatandaşlık anlayışına geçildiğinde ve adem-i merkeziyet esasına dayalı bir yönetim tesis edildiğinde Türkiye’de hem Kürtlerin hem de Türklerin rahat edeceğini belirtiyor.
“İlk kurşun günü”
Öcalan’ın hareket planında silahların susması öncelikli adım. Newroz’da çatışmasızlık ilan edilmesini ve şartlar oluştuğunda da 15 ağustosta PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekmesini planlıyor. Bu tarihlerin sembolik önemi var: Newroz, yeni bir başlangıcı işaret ediyor. 15 Ağustos ise PKK’nin silahlı mücadeleye başladığı ilk günü simgeliyor. Eğer süreç planlandığı gibi işlerse “ilk kurşun günü”nde PKK sınır dışına çıkacak.
Sürece dair hissiyatım; iktidar ile Öcalan arasındaki görüşmelerin kamuoyunun bildiğinin ötesinde olduğu yönünde. Keza Kandil de sürecin dışında değil. İşin doğası gereği Kandil ile bir temasın olması lazım. Hükümetin ve Öcalan’ın kendine güvenen hâlleri de, Kandil’in bir süreci akamete uğratmayacağının bir işareti. Yani, temel konular üzerinde bir mutabakat var; taraflar tabanlarını buna hazırlamaya odaklanmış durumdalar.
Kürtlerin bu anlaşmaya nasıl baktıkları son günlerde çok tartışıldı. Bazı köşelerde ve ekranlarda Kürtlerin bu süreçten tedirginlik duyduklarına dair görüşler serdedildi.
Bana göre; sokaktaki Kürtler ile Kürt siyasal eliti arasında bir ayrım yapılmalı. Eğer genel olarak “temkinli bir iyimserlik”ten bahsediliyorsa; sokakta umut ve iyimserliğin, siyasal mahfillerde ise temkinin ve tedirginliğin dozunun daha yüksek olduğu söylenebilir.
Sokaktaki Kürtler, savaşı solumaktan ve savaşın tahribatından bezmişler. Tekrar çatışmalı bir ortama dönülmesinden duydukları endişe samimi. Kafalarının bir köşesinde silahların patlamasına dair tüm korkular bulunduğu da doğru. Ama iyimserlikleri daha yüksek. Görüşmelerin yapılması, verilen ılıman mesajlar ve sürecin genel olarak iyi seyrediyor olması umutlarını ve desteklerini arttırıyor.
Kürt siyasal elitinde ise bir tedirginlik var. Siyasal elitten sadece BDP anlaşılmasın; BDP ve PKK’nin etki alanı içinde yer alıp aynı zamanda onları etkileyen sivil, siyasi ve medya yapılanmalarıdır kastedilen. Kürt siyasetinin karar merkezlerini tedirgin kılan nedenlerden biri AKP’yle ilgili. AKP’nin yaklaşan seçimleri kazasız belasız atlatmak için bu süreci başlattığı ve kullanacağı kuşkusu, buralarda yaygın. Ayrıca zaten hegemonik olan AKP’nin, bu sorunu çözmesi hâlinde mücadele edilmesi güç bir siyasi partiye dönüşeceği endişesi de az değil.
Öcalan tedirginliği
Bir de dışa vurulmayan Öcalan ile bağlantılı bir tedirginlik var. Öcalan, 20 yıldır kültleştirilen ve“tek adam” pozisyonuna oturtulan biri; onun hata yapacağını veya kandırılacağını söylemenin siyaseten yanlış olacağı biliniyor. Ama kaderin Kürtlere güldüğü ve onları Ortadoğu coğrafyasında önemli bir aktör hâline getirdiğinin düşünüldüğü bir dönemde, Öcalan’ın çıtayı en alt seviyede tutmasından rahatsızlık duyuluyor. Ve alttan alta Öcalan’ın tabiri caizse “davayı ucuza sattığına/satacağına” ilişkin bir şüphe dolaşıyor.
Bu tedirginlikleri anlıyorum, ama paylaşmıyorum. Öcalan’ın rahatlıkla manipüle edileceği ve devletin her talebine “evet” diyecek noktaya gediği endişesi, gerçeğe tekabül etmiyor.Dahası, sürecin onu başlatanlardan bağımsız kendi dinamikleri var. Çatışmaların olmadığı bir ortamda Kürtler, yürütecekleri siyasi bir mücadele ile demokrasiyi tahkim edebilir ve herkes için daha fazla özgürlük alanı açabilirler. Bunun için ise siyasetçilerin, tedirginlikten ziyade, kendilerine güvenmelerine ihtiyaç var.
Taraf, 01.03.2013