Paris cinayetlerini planlayanlar bu yolla İmralı görüşmelerini baltalamayı, barış sürecini durdurmayı hedeflediyseler, amaçladıklarının tam tersi bir sonuca yol açtılar. Diyarbakır’daki cenaze töreni, cenaze töreni olmaktan çıkıp görkemli bir barış mitingine dönüştü.
Provokasyonları önlemenin tek çaresi budur işte. Birileri bir provokasyon yaptığında herkes birden parmağını aynı noktaya çevirip“İşte provokasyon” derse, o artık bir provokasyon olmaktan çıkar.
Kimse provoke olmazsa, provokatörler elleri işte böyle böğürlerinde kalır. Türkiye halkı o kadar çok provokasyon tecrübesi yaşadı ki, sonunda provokasyonların sökmediği, kül yutmayan bir kamuoyu oluştu.
Toplum ağırlığını koyunca
Her şey gösteriyor ki, bu defa iş bundan öncekilerden farklı.
Miting alanındaki yüz binlerin olgun ve itidalli tavrı, o alanda olmayan ama yüreği bu sürecin devamı için atan milyonların günler öncesinden başlayan iyi niyetli uyarıları, Türkiye’nin neredeyse bütün kanaat önderlerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasetçilerin tam desteği, yani her şey, bu defa işin ciddi olduğunu gösteriyor.
Çünkü bu defa halk olaya ağırlığını koyuyor. Şiddetin son bulması için şimdiye kadar hiç olmadığı kadar açık ve kesin bir irade beyanında bulunuyor toplum ve artık bunu Bahçeli bile görüyor; bu sorunu çözerse AK Parti yüzde 70’e çıkar diye hesaplar yapıyor.
“Milliyetçi-muhafazakâr” denilen kamuoyunun Bahçeli’nin sandığı tarzda milliyetçi ya da muhafazakâr olmadığı çıkıyor ortaya. Bu muhafazakârlık, çözümsüzlüğü muhafaza anlamına gelmiyor.
Bakın son kamuoyu araştırmasına, AK Parti’nin oyu yüzde 53’e çıkmış. Daha şimdiden, barışın sadece lafıyla yükselişe geçtiyse iktidarın oyları, bir de silahlar gerçekten susarsa yaşanacak oy patlamasını varın siz hesap edin.
Sıra ikinci fobide
Bizim devletin tarihi olarak iki büyük fobisi vardı. Ruhunu ele geçirmiş, bütün politikalarına yön veren ve bütün büyük yanlışlarının kaynağını teşkil eden iki fobi: “Şeriat gelir” ve “bölünürüz” fobisi…
Erdoğan, iktidara gelişiyle ve iktidara geldikten sonra uyguladığı politikalarla önce birinci fobiyi, “şeriat gelir” fobisini boşa çıkardı; artık kimse ülkeye şeriat geleceğinden filan korkmuyor.
Eğer Kürt meselesindeki demokratik açılımı tamamlayabilir, şiddeti bitirebilir ve bütün bunları Türkiye’nin bütünlüğünü bozmadan gerçekleştirirse, bölünme fobisini de yenmiş, devleti ve toplumu bütün korkularından özgürleştirmiş olacak.
İşte Türkiye asıl o zaman uçacak!
Mehmet Ali Birand
Ölümün bu kadar yakışmadığı insan azdır. Bu enerji, bu dinamizm, bu yaşama sevinci nasıl oldu da uçup gitti bir anda…
Günlerdir mesleki başarıları anlatılıyor ekranlarda. Evet, başarılarına kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. Ama başarılı insanlar her zaman iyi değildir. Mehmet Ali Birand iyi bir insandı.
Yaptığı belgesele de, yazdığı yazıya da, sorduğu soruya da inanan; doğruyu bulma dışında hiçbir hesabı olmayan, eleştirisinde de, özeleştirisinde de dürüst bir insan…
Son röportajlarından birinde “Samimi bir insan olarak hatırlanmak isterim” demiş. Ben kendi payıma onu zaten hep böyle hatırlayacağım. Kocaman gülüşü, çocuksu merakı, naifliği ve kalbe işleyen samimiyetiyle…
Bugün, 19.01.2013