28 Şubat sürecinde yürürlüğe sokulan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime alternatif olarak sunulan ve kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen yeni eğitim modeli 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı itibariyle yürürlüğe girecek. Bilindiği gibi yeni sistem üç kademede gerçekleşecek. Birinci kademe ilköğretimin ilk 4 yılını oluşturacak. İkinci 4 yıllık kademe ortaokul evresi son 4 yıllık kademe ise lise olacak. Okullar ilkokul ve ortaokul olarak ayarlanmış durumda.
KAYGILAR GİDERİLMELİ
Ne var ki derslik sıkıntısı yüzünden ilkokul ve ortaokul öğrencileri aynı binada dönüşümlü olarak eğitim-öğretim yapacaklar. Okulların açılmasına az bir zaman kala gerek okulların donanım eksikliği ve gerekse okula erken başlama yaşıyla ilgili olarak ailelerde ciddi kaygılar oluşmaya başladı. Bilindiği gibi bakanlığın yayımladığı genelgeye göre bu yıl 30 Eylül itibariyle 66 ayını(5,5) dolduran çocuklar e-okul sistemi üzerinden kayıt edildi. 60-66 ay arası çocukların kaydı velisinin yazılı isteğine bırakıldı. 66 ayını doldurduğu halde çocuklarını okula göndermek istemeyen veliler ise doktordan fiziken ve zihnen-psikomotor açısından okula başlamaya uygun değildir raporu getirmek durumunda kalacak. 48- 66 ay arasındakiler ise anasınıflarında eğitim alacaklar.
SORUNLARIN OLMASI NORMAL
Yeni modelin eski modele göre ciddi yenilikler getirdiği bir gerçek. Ne var ki bu değişim birtakım sorunları da beraberinde getirdi. Bakanlık her ne kadar yeni model için belirli bir bütçe ayırsa da özellikle eğitimin finansmana dayalı derslik sıkıntısı bu yıl 66 aylıkların kaydedilmesiyle birlikte had safhaya ulaştı. Örneğin bu yıl İstanbul’da 1227 ilkokul, 1105 ortaokul, 85 de imam hatip ortaokulu oluşturuldu. Adrese dayalı sisteme göre de toplamda 373 bin öğrencinin birinci sınıfa kaydı yapıldığı ifade ediliyor. Türkiye genelinde ise 1.sınıfa kaydolan öğrenci sayısı 66 aylıklarla beraber 2.3 milyonu bulmuş gözüküyor bu da 1. sınıfta eğitim görecek öğrenci sayısının yüzde 40 oranında artış sağladığı anlamına gelmektedir. Bu durumda özellikle büyük şehirlerde derslik sıkıntısı yüzünden ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin aynı binalarda dönüşümlü olarak eğitim görecekleri anlamına geliyor.
MEB’in bu yıl ortaokullarda seçmeli derslerle birlikte ders saatini 36-37 saate çıkarması ise 1.Kademe ile 2. Kademe ders saatlerinin çakışmasına neden oldu. Dolayısıyla bu öğleden sonra derse başlayacak olan 5.5 yaş öğrencilerinin özellikle soğuk kış günlerinde karanlığa kalmalarına neden olacak. Kuşkusuz bu durum bile yüz binlerce aileyi tedirgin etmeye yetiyor. Yetkililer her ne kadar naif açıklamalarda bulunsalar da 1.sınıfların gerek kendilerinden yaşça büyük çocuklarla aynı sınıfı paylaşacak olmaları gerek öğleden önce ortaokul öğrencilerin sıralarına oturmak durumunda kalmaları ve gerekse okulda tuvalet ve temizlik ihtiyaçlarını giderme sıkıntıları gibi hem çocukları hem de ailelerini tedirgin eden bir yığın sorunlar karşımıza çıkmaktadır.
SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLÜR?
Bu sorunlarla karşılaşmamak için neler yapılmalıdır?
1. Kademe için ders saatlerinin azaltılması gerekir; Ortaokul öğrencileriyle birlikte aynı binalarda dönüşümlü olarak eğitim görecek olan 66 aylık 1.sınıf öğrencilerinin ders saatlerinin çakışması sebebiyle öğleden sonra evlerine geç dönecekleri sorununa çözüm olarak acilen ders saatlerin azaltılması gerekmektedir. Örneğin Avrupa’nın en az ders saatine sahip ancak PISA raporlarında da en başarılı ülkesi olan Finlandiya’da ders saati ortalama 4’tür. Aynı zamanda Finlandiya’da okula başlama yaşı 7’dir.Eğer veli isterse çocuğunu 8 yaşında da okula gönderme hakkı vardır. Almanya’ya baktığımızda haftalık ders saati ilkokul 1. ve 2. sınıflarda 17-23, Hollanda’da ise, ilköğretim birinci kademede 22 saat olduğunu görmekteyiz. Diğer taraftan uzmanlara göre 5,5. yaş çocukların dikkat süreleri 10-15 dakika civarında olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu yaş grubunun günlük 6 saat dersi kaldıramayacağı bilinmelidir.
Eski MEB Bakanı Nimet Çubukçu Türkiye’de ders sürelerinin uzun, teneffüslerin de kısa olduğunu ifade ederek bu durumun düzeltilmesi gerektiğini ifade etmişti. 1. sınıf çocukların gelişim özellikleri ve dikkat süreleri de göz önünde bulundurularak ders saatlerinin haftalık 20 saate çekilmesi gerekmektedir. Keza bu yaş gurubu çocukların özgün, özgür ve rahat halleri dikkate alınarak kılık kıyafet serbestliği de mutlaka getirilmelidir. Okul bahçesinde rahat hazırol komutları eşliğinde hizaya sokulmaları gibi birtakım militarist içerikli uygulamalara da maruz bırakılmamalıdırlar.
ÖZEL SEKTÖRDEN EĞİTİM SATIN ALINABİLMELİ
2. Özel sektörden eğitim satın alınmalıdır; Bu yıl eğitimin klasik finansman modeline bağlı sorunlarını daha fazla konuşacağız. Çünkü 66 aylık çocukların da sisteme dâhil edilmesiyle nüfus bir hayli arttı. Bu da ihtiyaçların giderilmesi için daha fazla bütçe demektir. Bu durumda herkesten toplanan vergilerle tedarik edilen finansman için vergi mükelleflerine daha fazla vergi yükü binecektir. Oysa devlet eğitim harcamalarında kullanılması kaydıyla ailelere öğrenciler için ayrılan yıllık eğitim maliyetini vermelidir. Aileler bu parayla çocuklarına istedikleri bir okuldan eğitim aldırabilmelidir. Daha cazip bir yerde eğitim satın almak istiyorlarsa bu sefer düşük faizli ve uzun vadeli kredi seçenekleri sunulmalıdır. Bu aynı zamanda devlet okullarının yükünü hafifletecek dolayısıyla devlet okullarının zamanla kalitesi artacaktır. Eğitime yüklü miktarda para harcayan Türkiye’nin buna rağmen kaliteli eğitim öğretim ortamları oluşturamadığı bir gerçektir. Çünkü her yıl ayırdığı bütçenin en az % 75’ini personel giderlerine ayırmaktadır. Geriye kalan miktarla okulların ihtiyaçları giderilmeye çalışılmaktadır. Bunun yanısıra farklılıklara kapalı, aile tercihlerine de imkân tanımayan zorlu ve zorunlu bir eğitim hizmeti sunmaktadır.
Bu sebeple yeni eğitim modeli çerçevesinde eğitimde özel teşebbüsün teşvik edilmesi, düşük vergilendirme ve eğitimde özelleştirme gibi başlıkları gündeme almak durumundayız.
4+4+4’ün başarılı olabilmesi için mutlaka ‘serbest eğitim piyasası’ da oluşturulmalıdır. Homeschooling gibi alternatif eğitim modellerinin önü açılmalı, modern demokratik ülke-lerde olduğu gibi okullara özerklik tanınmalı ve kamusal eğitim yerel yönetimlere devredilmelidir Bugün mevcut özel okullar müfredatlarını kendileri belirleyemiyor. Bu tekel ortadan kalkmalıdır. Eğitim büyük ölçüde topluma bırakılmalı ve farklı kesimlerin, cemaatlerin müfredatlarını ve eğitim politikalarını kendilerinin belirlemeleri kaydıyla kendi okullarını açabilmelerinin önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Bu durum en çok yığılmaların yaşandığı devlet okullarının lehine olacaktır.
Ne var ki bütün bu değişiklikler uzun vadeli ve stratejik bir plan dâhilinde yapılmadığı izlenimini veriyor. Değişim ümit verici ama ilk bakan değişikliğinde sistemin kökten değişmeyeceğine dair bir güven vermiyor.
EĞİTİM ANLAYIŞI DA DEĞİŞMELİ
3. Yeni dönemde eğitim anlayışı nasıl olmalı; Eğitim anlayışı, bireyin kendini bilmesine, tanımasına ve yaşamı bir bütün olarak algılamasına dönük yeni, özgün ve özgür bir anlayış üzerine bina edilmelidir. Bu bakımdan çocuklarımıza ‘gelecek’ olarak bakmamamız gerekiyor. Klasik eğitim anlayışı çocuklara gelecek olarak bakıyor ve onlara şimdiki zamandan soyutlayarak belirli bir kalıba sokmaya çalışıyor. Sonuçta idealler uğruna yaşamdan kopuk, sevgi ve şefkat ortamından uzak, karmaşık bireyler yetişiyor Onlara kendi doğrularımızla yön vermeye çalışmamalıyız aksine kendilerini keşfetme imkânı tanımalıyız. Bunu da onlara okula bir yaş erken kayıt ederek ve sınıfları ağzına kadar doldurarak başaramayız. Bu onlar üzerinden bir planımız olduğu anlamına gelmiyor mu? Oysa Türkiye’nin önce insanı ve değerlerini tanıyan özgür, özgüvenli, ahlak ve erdem sahibi bireylere ihtiyacı var. Çünkü çocuklar birer makine değildir.
Sonuç olarak okula erken başlama yaşının doğurduğu birtakım sorunlar halledilebilir. Mühim olan eğitimin anlayış olarak daha köklü sorunlarının yeni eğitim modeli çerçevesinde çözüme kavuşmasıdır. Son zamanlarda bu alanla ilgili olarak bakanlığın olumlu katkıları oldu. Ancak hâlâ ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Bu sebeple yeni eğitim modeli eğitimin temel sorunlarına dönük olarak köklü bir zihniyet değişikliğini de beraberinde getirmesi gerekmektedir.
Yeni Şafak, 03.09.2012