İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ergenekon Davası’nın 213’üncü duruşmasında tanık olarak dinlenen eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, “Zaman zaman toplanır beyin fırtınası yaparız. Orada kişiler aniden aklına geleni söyler” diye ifade verdi.
Anladığımız kadarıyla Generallerimiz bu beyin fırtınalarında, siyasi iktidarı nasıl engelleyeceklerini, ne zaman muhtıra vereceklerini, müdahale planını, üniversite rektörlerini ve sendikaları nasıl yönlendireceklerini rahatça konuşuyorlar.
3 Aralık 2003 tarihinde Genelkurmay’da yapılan “beyin fırtınasında” konuşulanlar*:
“AKP’nin iktidar olmasına rağmen muktedir olmadığı halka gösterilmelidir. Bu yönde eylemler yapılmalıdır…”
“Eylemlerimiz Aralık 2004 dönemine kalmamalıdır. O tarihlerde AB, AKP’nin isteklerini yapacak, bu ise bizim aleyhimize olacaktır…”
“Yargıyı eski rayına oturtmak için destek vermeliyiz. Doğal müttefiklerimiz, üniversiteler ve sendikalardır. Bu kurumlar bizlerden işaret beklemektedirler…”
“Çok fazla zamanımız kalmadı. Onların icraatlarının demokrasi ile önlenmesi mümkün değil…”
“Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayında seçimler önemli. Stratejimizin büyük kısmı yerel seçimlerden önce yapılmalı. Aksi halde işimiz zorlaşacaktır…”
“Bu iktidar güvenliğimize ve anayasamıza bir tehdittir. Bertaraf etmek için her şey yapılmaktadır. Kamuoyunun kazanılması gerekir. Medya patronları önemli…”
“Dead line seçimlerdir… Kamuoyu desteği için en önemli kaldıraç basın yayındır. Bunu kullanmalıyız.”
“TSK’nın eylem planını tek başına yapamayacağını belirtmek bir zafiyettir. Bu cümleler kayıttan çıkarılmalıdır. Cumhurbaşkanı ile müşterek hareket şart. Parlamento Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir…”
“Askerin elinde silahı vardır ve silah askere bazı manevra yetenekleri verir. Silahımız bizim caydırıcılığımızdır. Bu nedenle ‘ben silahımı kullanmayacağım’ diye açıklamalar yapmamalıyız.”
“AKP’nin attığı her adıma aynı şiddetle ama çok kararlı olarak cevap vermeliyiz.”
“Zamanı boşuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.”
Bu beyin fırtınası bizim bildiğimiz beyin fırtınalarından çok farklı. Bizim anladığımız beyin fırtınalarında farklı görüşler dile getirilir. Burada herkes aynı görüşleri birbirini onaylayarak tekrarlıyor.
Bir tanesi çıkıp da, “Askerin vazifesi siyaset yapmak değildir, halkın seçtiği iktidara katlanmak zorundayız, biz askeriz işimize bakalım…” demiyor.
Keşke bu beyin fırtınalarında aşağıdaki konularda konuşulsaydı:
Soğuk savaş biterken, 20 yılda 150 milyar dolarlık silah alımı talebinde bulunduk. Sivil iktidarlar her talebimiz gibi bunu da itirazsız kabul etti. Türkiye ekonomik imkânları sınırlı bir ülke; silahlanmak için çok para harcamıyor muyuz? Bu şekilde ağır silahlanmak zorunda mıyız, Rusya dışında hangi komşumuz bize saldırabilecek güçte?
Türkiye İsrail’le bir askeri işbirliği anlaşması yaptı. 700 milyon dolar karşılığı İsrail Türkiye’nin 170 tankını modernleştirecek. Bir tankın tamiri 4,117 milyon dolar. Türkiye’nin daha modernleşmeye muhtaç yaklaşık 3300 tankı var. Bunları da modernleştirmek istersek, daha 13 milyar dolar gerekiyor. Bu tankları neden biz tamir edemiyoruz da, İsrail’e tamir ettiriyoruz, bu utanç verici bir durum değil mi?
Ordumuz teknik donanım ve lojistik destek bakımından tamamen dışa bağımlı, acaba kendi silahlarımızı kendimiz üretemez miyiz?
Soğuk savaş biteli 13 yıl oldu, Türkiye’nin soğuk savaşa göre belirlenmiş savunma stratejisini değiştirmemiz gerekmiyor mu?
Ordumuz çok büyük ve çok masraflı, bütün NATO ülkeleri ordularını küçültüyorlar, bizim de ordumuzu küçültmemiz gerekmiyor mu?
Ülkenin Güneydoğusunda bir terör örgütü ile başımız dertte, eğitim ve donanımızı buna göre yeni baştan düzenlememiz gerekmiyor mu?
Ülkenin savunma stratejisi ve Ordu’nun ihtiyaçları konusunda siviller cahilce fikirler ileri sürüyorlar; bu konularda toplumu aydınlatmamız gerekmiyor mu?
*Tırnak içindeki ifadeler 29 Mart-4 Nisan 2007tarihli Nokta dergisinde verilen “Darbe Günlükleri”nden alınmıştır.