Türkiye’nin nesillere meydan okuyan politik adetleri vardır. Her şey değişir, onlar değişmez.
Bu adetlerin başında da, “her kimi sevmiyorsan, dış güçleri onun arkasında bileceksin” kuralı gelir.
Kemalistlere göre, örneğin, “karşı-devrimci” dedikleri tüm muhalifler, “tam bağımsız Cumhuriyet”e karşı emperyalizmin öne sürdüğü piyonlardır.
Bazı İslamcılara göre ise asıl Kemalizm bir emperyalizm projesidir. Hilafet’i lağvetmek, Türkler’i İslam’dan koparmak için siyonist mahfillerde kotarılmıştır.
Öte yandan bu zıt iki gruptan pek çok insan, Kürt milliyetçiliğinin ve PKK arkasında “bizi bölmek isteyen küresel güçleri” görür.
Oysa, PKK’nın teorik yayınlarına göre, asıl “Türk sömürgeciliği”dir, ABD’nin başını çektiği “küresel kapitalist sistemin kompradoru”.
Liberalller ise zaten tescilli “Batı ajanı”dır. Boğaz’a karşı İskoç viskisi yudumlayıp, zarfla gelmiş Amerikan dolarlarını saymaktadırlar.
Muppet show dünyası
Türklerin çoğunun niçin böyle düşündüğü, yani dünyayı bağımsız aktörlerden oluşan kaotik bir yer değil, tek merkeze bağlı bir “muppet show” gibi algıladığı, önemli bir soru.
Şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki, bu “muppet show”un varlığına bir kere ikna olduysanız, bir daha kolay kolay fikir değiştirmezsiniz. Çünkü karşınıza sizi doğruladığını sandığınız “bağlantılar” çıkar sürekli.
Örneğin, bir “CIA uzmanı” Türkiye’nin Kürt sorununda reforma ihtiyacı olduğunu “taa 80’lerde” yazmıştır. Siz de bunu keşfeder, sonra da “bak, gördünüz mü, CIA o zamandan belirlemiş, bizimkiler şimdi uyguluyor!” diye heyecanlanırsınız.
Aradaki ilişkinin “belirlemek” değil de “öngörmek” olabileceği aklınıza gelmez.
Çünkü kafanızdaki tek “nedensellik”, komplovaridir.
Böyle olunca da, “dış güçler” ile yerel aktörler arasındaki her paralel fikir, her diyalog, her temas yeni bir “ihanet çemberi” olur sizin için.
Taraf’ın komploları
Bütün bunları asıl mevzuya “girizgah” olarak söyledim.
Bu asıl mevzunun zemini, son dönemde ortaya çıkan “yeni politik seçkinler arası gerilim” ve bunu daha da geren komplo teorileri.
Kimi zaman fısıltı, kimi zaman imayla yayılıyor bu teoriler. Bir tarafta “İsrail parmağı” diğer tarafta “İran parmağı” görmeler, filan…
Son günlerde bu ikilemde tuttuğu yere anlam atfedilen Taraf gazetesi de girdi sahneye.
Önce belirteyim ki, Taraf’ı da, Türk politik adetlerine uygun bir biçimde, bir “dış kaynaklı operasyon” sayanlar var. Ben bunları ciddiye almıyor, bir grup cesur idealistin çıkardığı radikal demokrat bir yayın olarak görüyorum bu gazeteyi.
Ama Taraf hakkındaki komplo teorileri kadar Taraf’ın komplo teorileri de yanıltıcı olabiliyor. (‘Telefonla helikopter düşüren NTV’ teorisini hatırlayın.)
Taraf’ın, Başbakan’ın başdanışmanı İbrahim Kalın’a, Amerikan Stratfor şirketiyle teması var diye yüklenmesi, bu komplo teorilerinin yeni bir örneği.
Ahmet Altan, Stratfor’un “masum bir dedikodu şirketi” olmadığını anlatarak savunmuş bu yüklenmeyi. Oysa, evet, Stratfor “masum bir dedikodu şirketi” değil; siyasi analiz ve öngörüler üretip isteyene satan bir şirket. Görevleri arasında “kamu diplomasisi” de bulunan İbrahim Kalın’ın ise Stratfor’u da, Türkiye’yi izleyen başka her kuruluşu da, bilgilendirmesinden, yönlendirmesinden daha doğal bir şey yok.
Taraf’ın bu konudaki paranoyak perspektifini hayretle okurken, bu gazeteyi “dış güç”lere bağlayan paranoyayı da kafamda bir kez daha tekzip ettim. “Gayet yerli bir gazete bu” dedim kendi kendime; “Türk politik adetlerine sıkı sıkıya bağlı!”
NOT: Nedim Şener, Ahmet Şık ve diğer iki gazetecinin tahliyesine çok sevindim. Hayırlı olsun. Darısı, sadece yazı yazarak “terör örgütü üyesi” oluvermiş diğer tutukluların başına.
Star, 14.03.2012