Son zamanlarda AB ve ABD’nin Türkiye’ye yaptırım dilinin bir hayli abartıldığına tanık oluyoruz. Öyle ki yaptırımı dillendirenler veya uygulayanların 50-60 yıldır kurduğumuz ittifakların ortakları olduğunu görmekteyiz. O zaman Türkiye ne yaptı da kendi müttefikleri tarafından bu yaptırım diline maruz kaldı? SSCB baskısından dolayı 1952’de NATO’ya resmi üye olan Türkiye gelinen noktada yoksa Rusya ile bir oldu da NATO çıkarlarını mı ihlâl etmekte?
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya iki ayrı bloğa ayrıldı. Bir yanda AB ve ABD diğer yanda SSCB. Türkiye bu iki bloğun arasında kalıyordu. Stalin önderliğinde Sovyet Rusya’sı Türkiye’den toprak talep ediyordu. Resmî belgelere göre Sovyetler Kars ve Ardahan’ı istiyor, Boğazlarda ise hak talep ediyordu. Bu olay Türkiye’nin Batı’ya yakınlaşmasına da sebebiyet verdi. Bu hadiseler sonucunda Türkiye 1952 yılında NATO’ya üye oldu. Bununla birlikte Batı bloğu sınırlarını Kafkasya’ya dayandırdı. Türkiye de NATO öncülüğünde Sovyetlerden gelebilecek saldırıları böylece önlemiş oldu.
Türkiye’nin NATO ile olan ittifakı çok da güllük gülistanlık bir durumda hiçbir zaman olmadı. Sürece baktığımızda 1964 Johnson mektubu, 1974’te Kıbrıs Harekâtı ile uygulanan silah ambargosu, PKK ile mücadelede yine silah ve lojistik ambargosu ile Türkiye başta ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülkeden ambargo görmüştür. Şimdiye gelindiğinde ise Türkiye Doğu Akdeniz meselesi ile ilgili olarak AB tarafından yaptırım ile tehdit ediliyor. ABD tarafından ise Rusya’dan alınan S-400’leri bahane ederek bir yaptırım uygulandı. Peki Türkiye gerçekten bu yaptırımları hak etti mi?
Türkiye’nin hamlelerine baktığımız zaman dış politikada son zamanlarda oldukça aktif bir rol üstlenilmektedir. Bu rol Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanmaktadır. Bu coğrafyalarda Türkiye’nin mücadele ettiği düşmanlarının arkasındaki güce baktığımızda ise genel olarak Rusya’yı görürüz. Türkiye, Libya’da Rusların desteklediği Hafter’i mağlup etmiştir. Yine İdlib’de Rusya’nın desteklediği Esed’e karşı mücadele vermekte ve buradan çıkmayarak oluşabilecek göç akınını da büyük ölçüde durdurmaktadır. Avrupa’nın göçmenler hakkındaki tutumuna bakacak olursak bunun Avrupa için çok önemli bir konu olduğunu anlayabiliriz. Türkiye son olarak Karabağ sorununda Azerbaycan’a sağladığı başta silah desteği ile doğrudan Rusya desteği alan Ermenistan’ın mağlup edilmesine büyük katkı sağlamıştır. Dağlık Karabağ meselesine baktığımız zaman aslında etkisi azalan ABD yerine Rusya’ya karşı Türkiye’nin mücadele ettiğini söyleyebiliriz. ABD’nin bundan hoşnut olması gerekirken nedense bunu görmezden geliyor ve sadece bir hava savunma sistemi yüzünden Türkiye’ye yaptırım uygulayabiliyor.
Bir diğer mesele ise AB ile Doğu Akdeniz meselesi. Türkiye’nin kendi kıtası sahasında yaptığı sismik araştırmalardan oldukça rahatsız olacak ki her toplantı öncesinde Türkiye’yi çeşitli yollardan yaptırım dili ile tehdit etmeye çalışıyor. Acaba AB bir Avrupa ülkesi olan Türkiye bu denizleri boş bıraksın da ya da Rusya ile anlaşsın da Rusya’nın Akdeniz’deki nüfuzu daha da artsın mı istiyor?
Bu hususlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye Rusya’yı son yıllarda dengeleyen unsur olmuştur. AB ve ABD ise resmen Türkiye’yi Rusya’ya doğru itmektedir. Gerek Avrupalıların gerekse Amerika’nın gözünü Türkiye aleyhtarlığı o kadar kör etmiş ki asıl rakipleri olan Rusya’ya karşı kazanılan zaferleri bile görmezden gelmektedirler. S400 hava savunma sistemi üzerinden yapılan yaptırımlar ittifakların şekillenmesinde belki de önemli bir rol oynayacaktır. Önümüzdeki süreçte ABD ve AB’nin çeşitli bölgelerdeki nüfuzu şimdiki gibi hızla azalmaya devam ederse bu sefer Rusya karşısında Türkiye alternatifi bir ülkeyi bulabilecekler mi?
Biden dönemi ve Mart’taki AB toplantısı bize bu hususları daha net bir şekilde mutlaka gösterecektir. Türkiye’nin AB ile olan inişli çıkışlı ilişkilerini iyileştirme çabasına şimdiden girdiği gözlemleniyor. Erdoğan’ın “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” cümlesi bize bunu gösteriyor. Türkiye’nin bu hamlelerinden yola çıkacak olursak Türkiye de halâ kendini Avrupa’ya ait hissetmektedir. Yılın ilk çeyreğiyle birlikte son yıllarda olandan daha farklı bir müttefiklik ilişkileri görebiliriz. Aralık ayındaki AB toplantısından yaptırım çıkmamasına ve ABD’nin Türkiye’ye hafif yaptırımları tercih etmesine bakarak AB’nin de ABD’nin de Türkiye’yi kaybetmek istemediğini açıkça söyleyebiliriz. Önümüzdeki süreçte bu husustaki gelişmeleri hep birlikte göreceğiz.