‘Milli eğitim sorunu’ tek başına öğretmen sorunu değildir. Bu anlamda eğitimcileri dağa kaldırmakla bu sorunlardan hiçbirisi düzelmeyecektir. Türkiye’de eğitim sisteminin köklü bir reforma hazırlandığı bu dönemde BDP hem öğretmenlerin serbest bırakılmasında hem de meclis’te bu sürece katkı sunmalıdır.
PKK tarafından kaçırılan öğretmenlerin sayısı son 1 haftada 12’ye yükseldi. PKK’lıların kaçırma eylemini gerçekleştirdiği köylerde vatandaşlara, “anadilde eğitim ve Kürt çocuklarına Türk tarihinin öğretilmesinden” dolayı bu eylemleri gerçekleştirdikleri yönünde propaganda yaptıkları ifade ediliyor. Kürt halkının milli değerleri adına silahsız, savunmasız, sivil öğretmenlerin dağa kaldırılması eyleminin ne mevcut milli eğitim politikalarını protesto etmekle bir alakası vardır nede bölgedeki sorunun çözümü adına bu türden eylemler bir yarar sağlayacaktır. Diğer taraftan öğretmenlerin kaçırılması eylemlerinin gerek andımız, Milli Güvenlik Bilgisi dersleri ve okullardaki militarizmin rahatlıkla konuşulmaya başlandığı gerekse 14 Eylül 2011 tarihinde yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Kanun Hükmünde Kararnameyle eğitimde yeni bir dönemin aralandığı bir döneme denk getirilmesi de manidardır. Bilindiği gibi 3797 sayılı,2011 tarihli Milli Eğitim Teşkilat Kanunu, 1992 tarihli kanuna göre daha evrensel temalar içeriyor. Üstelik yeni kararnamede Atatürk ilke, inkılâp ve milliyetçiliği vurguları ve “Türk Milleti” ifadesi kaldırılmıştı. Önceki kanun, örneğin eğitim faaliyetlerinin çocuğa devlete karşı görev ve sorumluluklarını yükleme temelinden hareket ederken, yeni kanun insan haklarını temel alıyor vs. PKK eğitim politikalarının belirlenmesinde hiçbir dahli olmayan öğretmenleri dağa kaldırması bir bakıma eğitimdeki bu yeni döneme bir tepkidir. Aynı zamanda örgütün söylemleriyle örtüşmeyen ironik bir durumdur.
ÖĞRETMENLER KÜRT HALKININ EMANETİDİRLER
Doğuda öğretmenlik yapmış birisi olarak bölgede öğretmenlik yapmanın ne denli zor olduğunu bilirim. Soğuk karlı gecelerde, yarım yamalak lojmanlarda tezek yakarak ısınmaya çalışan üstelik doğru dürüst beslenemeyen öğretmenlerin ilk işlerinin Kürt köylerindeki okulları tamir edip onları boyamak olduklarını bizzat tanıklık etmişimdir. Diğer taraftan Kürt halkının da bölgelerine gelen -özelikle Türk- öğretmenlerini ne kadar çok sevdiklerini ve hürmet gösterdiklerini de bizzat şahit olanlardanım. 80 kusur yaşında bir dedenin evine misafir olduğumda bana hürmeten(öğretmenliğime) ayağa kalktığını gördüğümde hayretler içerisinde kalmıştım. Bu anı ömrüm boyunca unutamam. Sanırım böyle bir saygıyı daha ömrün boyunca göremem.
Bu anlamda Kürt halkının bu türden vahim olayları tasvip etmediğini düşünüyorum. Çünkü Kürt halkı yıllardır bölgelerine gelen öğretmenleri her bakımdan iyi karşılamıştır. Onları evlerinde misafir etmiş ve her türlü ihtiyaçlarının giderilmesinde ellerinden geldiği kadar yardımda bulunmuşlardır. Bölgeye ülkenin çok uzak yerlerinden genelde yoksul çiftçi, tamirci, inşaat ustası, hemşire, öğretmen vs gibi ailelerin çocuklarının öğretmenlik yapmak için geldikleri bir gerçektir. Bu öğretmenler bir bakıma Kürt halkının emaneti gibidir. Tamda böylesi bir zamanda Kürt halkı emanetlerine sahip çıkmak zorundadır. PKK’nın sivillere dönük sürdürdüğü operasyonlarını Kürdüyle Türküyle hep birlikte karşı çıkmak durumundayız. Bu, bugünlerde hepimizin üzerine binen bir sorumluluk olmalıdır. Silaha karşı vicdanla, insani tavır ve eylemlerle zayıf, güçsüz, savunmasız, silahsız insanlar üzerinden gerçekleştirilmek istenen çıkar politikalarına ne olursa olsun dur demek zorundayız.
EĞİTİM POLİTİKALARINI PROTESTO ETMENİN YOLU BU DEĞİL
PKK’nın öğretmen kaçırma eylemleri ne ad altında yapılıyor olursa olsun asla tasvip edilecek bir durum değildir. Türkiye’deki mevcut eğitim anlayışını protesto etmenin yolu da asla bu değildir. Bugün Türkiye’de yaşayan bir Türk eğitimci olarak bu ülkede anadilde eğitim hakkından gayri Müslimlere varana kadar tüm kesimlerin eğitim taleplerini anlayışla karşılıyor ve bu uğurda elimizden geldiğince gayret sarf ediyoruz. Uzun zamandır gerek andımız ve anadilde eğitim hakkı olsun ve gerekse ders kitapları aracılığıyla farklılıkları ötekileştiren eğitimin birtakım ideolojik sorunları üzerine olsun onlarca yazı kaleme almış bir insanım. Bu uygulamalardan duyduğumuz rahatsızlığı özgürlükçü Türk ve Kürt eğitimcileri olarak her fırsatta ifade ediyoruz. Sorunun kaynağı olarak da adresi; eğitimle kendilerine bağımlı tektip uysal, itaatkâr insanlar üretme amacı güden Ergenekon zihniyetine mensup darbeci, yasakçı bir kesimi gösteriyoruz. Eğitimin, ülkede neredeyse her kurumu ele geçiren ve buraları kendi kalesi gibi gören bu baskın zihniyetin elinde bir araç olduğunu düşünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu ülkede yıllardır ayrım gözetmeksizin herkesi mağdur eden zihniyet aynı zihniyettir. Bu bakımdan sorunun kaynağı eğitimciler değildir. Eğitimciler sorunun ancak birer parçası sayılabilir. Neticede yıllardır kanun ve yönetmeliklerle kendilerine biçilen misyonu yerine getirmekle mükelleftirler.
Kısaca “milli eğitim sorunu” bir öğretmen sorunu değildir. Bu anlamda eğitimcileri dağa kaldırmakla bu sorunlardan hiçbirisi düzelmeyecektir. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kaçırılan öğretmenler konusunda iyi niyet belirtmek dışında yapacakları bir şey olmadığını ifade etti. Bu cevap ne yazık ki tatmin edici bir cevap değildir. Oysa BDP ilk günden meclise gelip orada eğitimin temel sorunlarına dönük ciddi eleştiriler yapabilir ve çözüm önerilerini sunabilirdi. Hala buna imkânları var. Demirtaş’ın yerinde olsam işe önce ideolojik eğitimden ve Tevhidi Tedrisat yasasından başlardım. BDP, şu sıralar eğitimcileri dağa kaldırmanın eğitimle ilgili hiçbir taleplerini karşılayamayacağını her fırsatta dillendirmelidir.
Öğretmenlerin dağa kaldırılması gibi Kürt halkının da tasvip etmediği bir takım anlamsız eylemlerle bir yere varılamayacağı bilinmelidir. Bu anlamda PKK öğretmenleri biran önce bırakmalıdır. Türkiye’de eğitim sisteminin köklü bir reforma tabi tutulacağı izlenimini aldığımız şu günlerde başta BDP, eğitime dönük taleplerini mecliste sıklıkla gündeme getirmelidir. Bu ülkede artık hak, hukuk, adalet ve özgürlük talep etmenin yolunun şiddetten değil aksine demokratik yollardan geçeceğinin bilinmesi gerekmektedir.
02.10.2011
Yeni Şafak