17-25 Aralık sonrasında FETÖ/PDY yurt içi ve yurt dışındaki bütün ağ ve imkânlarını Türkiye’nin gittikçe otoriterleştiği, basın özgürlüğünün ortadan kalktığı, hükümetin yolsuzluklara battığı ve Erdoğan’ın bir diktatör olduğu anlatısını yaygınlaştırmak için kullandı. Bununla da yetinmeyip Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiğini ve hatta Suriye’deki iç savaşın tek sorumlusu olduğunu iddia ederek yoğun bir lobicilik faaliyetiyle Türkiye’yi teröre destek veren ülke konumuna getirmeye çalıştılar. Bütün bu seferberliğin bir darbeye iç ve dış destek sağlamayı amaçladığını görüyorduk, sadece bunun tankıyla uçağıyla tam teşekküllü bir darbe girişimi olmasını beklemiyorduk.
Gülenci terör örgütü bu stratejisini uygulayacak insan kaynağı bulmakta hiç zorlanmadı. Çünkü tezlerini savunacak her kesime sızmış muhafazakâr, milliyetçi, sosyalist, liberal vb. görünümlü ajanlarının yanı sıra, Erdoğan nefretini takıntı haline getirmiş ve kibiri yüzünden ilkelerini rafa kaldırmış kullanışlı aptalları vardı. Nihayetinde, darbeden önce işlenen otokrasi ve yolsuzluk iddiaları, 15 Temmuz cuntasının TRT’de okuttuğu darbe bildirisinin ana gerekçelerini oluşturdu.
Bu algıyı yaratanlar arasında benim en yakından gözlemleyebildiklerim doğal olarak kendini liberal olarak adlandıran, liberal çevrelerde dolaşan insanlar oldu. Gezi ve 17-25 Aralık ile başlayan süreçte Türkiye’nin ana akım liberal çizgisinden ayrı düşen kişi ve toplulukların neredeyse tamamı bilerek ya da bilmeyerek cemaatin hedeflerine alet oldu.
Bu toplulukların Erdoğan’a karşı açılan cephede iki boyutlu bir işlevi oldu.
Birinci olarak; demokrasi, insan hakları, ifade hürriyeti gibi evrensel kavramların içini boşaltıp araçsallaştırarak FETÖ’nün hizmetine sundular. Hükümete karşı yapılan her gayrimeşru girişime bu kavramlarla ahlâkî zemin yarattılar ve böylece bu girişimlerin gerçek yüzünü örtbas ettiler. İkinci olarak liberallerin Erdoğan’a ve hükümete karşı olduğu, her liberalin öyle olması gerektiği algısının oluşmasına neden oldular. Çözüm süreci ve reformlar sürerken Türkiye kamuoyunda liberallerin bu politikalara destek vermediği kanısı oluştu ve bunun en büyük zararı liberallere ve hükümetin liberal politikalarının devam etmesine oldu.
FETÖ/PDY’nin gayrimeşru eylem ve yöntemleri işaret edildiğinde, sanki bu süreçler bir boşlukta yaşanıyormuş gibi “ama yolsuzluk”, “ama otoriterleşme” diyerek asıl meseleyi gözden saklamak için olağandışı bir çaba gösterdiler. Cemaatten bahsetmeden yargı bağımsızlığını, örgütün adını bile anmadan mülkiyet hakkını sakız ettiler ağızlarına. Uyardığımızda da “her taşın altında paralel arıyorsunuz” diye dalga geçtiler, “paralel” kelimesini bir alaya dönüştürdüler.
Yabancı dilde yazdıkları yazılar, tweet’ler ve televizyonlara verdikleri demeçler de farklı değildi. Yurtdışında katıldığım toplantılarda bu gruplardan kiminle karşılaşsam bütün mesaisini diktatör Erdoğan imajını yaymak için harcıyordu. Demokratik meşruiyetin yanında durmuş liberallere ise “yandaş”, “yalaka” gibi ithamlarla saldırdılar, etmedikleri hakaret kalmadı.
Darbeden sonra en ufak bir özeleştiri emaresi göstermiş olsalar, belki daha iyi niyetle yaklaşıp eskiden olduğu gibi sadece fikirsel bir yanılma içerisinde olduklarını düşünebilirdim ama görünüş hiç öyle değil.
Bu özgürlükçülerin bir kısmı darbeyle ilgili yazdıkları 2-3 yazıda darbenin arkasında cemaatin olup olmadığını tartışmakla meşguller. Ne FETÖ’den doğru düzgün bahsediyorlar ne de paralel yapıdan, ama hâlâ örgüt üyesi olduğu için tutuklananların ifade özgürlüğünden bahsediyorlar. Hükümetin cemaatle mücadelesini gayrimeşru ilan ederken harcadıkları çabayı, darbe gibi özgürlükleri silip süpürecek bir olay karşısında harcamadılar.
İnsanların liberalliğini ölçen, hakaret edip liberallikten aforoz eden agresif liberallerin ana sayfalarında darbeyle ilgili tek kelime yok. İnternet sitelerinin manşetinden başka şeylere karşı çıktıkları gibi darbeye karşı çıkamıyorlar. Oysa darbeden 2 ay önce, hükümetin rejimi teokratik temellere dayandırmaya çalıştığını iddia ederken hukuktan, hürriyetten, demokratik bir ülkeden bahsediyorlardı. Aynı ilkeleri demokrasiyi yok edip gerçekten teokratik bir rejim kurmaya çalışan FETÖ’ye karşı kullanmadılar. Aynı şekilde, Gülenci teröristlerin televizyon kanallarına yapılan baskına gösterdikleri duyarlılığın onda birini meclisin bombalanmasına bile göstermediler, “Korkmayın. Biz korkmuyoruz.” diye açıklamalar yayınlamadılar.
Gülen propagandası için İngilizce kitap yazıp Gülenciliği İslam’ın en özgürlükçü yorumu şeklinde göstermeye çalışan gazeteci, içlerinde özeleştiriye en çok yaklaşan oldu. Cemaatin iç yüzünü darbeyle gördüğünü söyledi. Baya geç oldu, körlüğü 15 Temmuz’da az kalsın bizi öldürüyordu ama sağlık olsun. Şimdi neden üç doğrunun arasına bir yanlış sıkıştırdığını da açıklamasını bekliyorum. Mesela neden hâlâ İngilizce yazı ve konuşmalarında Ak Parti’den İslamcı diye bahsediyor? Muhafazakâr ile İslamcı arasındaki (özellikle İngilizce kullanımdaki) farkı bildiğini zannediyorum.
Paralel dediğimizde dalga geçenlere, hakaret edenlere şimdi soruyorum. Paralel devlet yapılanması var mıymış yok muymuş? Neredeyse her taşın altından paralel çıktı mı çıkmadı mı?
Açık açık söylüyorum, bu darbe bildirisindeki gerekçelerin yazılmasında sizin de payınız var. Ya darbecisiniz ya da darbeciler tarafından kullanıldınız. Benim tavsiyem, siz de her taşın altında paralel aramaya bir an önce başlayın. Sizinkinin altından bile çıkabilir.