CHP’nin çıkardığı yapay kriz başladığı gibi saçma sapan bir şekilde bitti.
“Namus kurtarmak” için hazırlanan mutabakat metninin gerçekte hiçbir önemi olmadığını; zaten herhangi bir mutabakat da içermediğini; orada yazılanları AK Parti’nin zaten krizin başından beri söyleyip durduğunu herkes biliyor. Ama günün mana ve ehemmiyeti icabı, bunu CHP’nin kafasına kakmanın zamanı olmadığı düşünülüyor; o kadar…
Gerçi biz kakmasak ne olacak…
CHP tabanı, Kılıçdaroğlu yönetiminin bu politik beceriksizliğini unutacak mı? Kılıçdaroğlu’nun işini bitirmek için pusuda bekleyen parti içi rakipleri bunu unutturacak mı?
İtiraf edeyim ki bu soruların cevabı benim gibi CHP’den uzun zamandan bu yana umudunu kesmiş olanları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
***
BDP’ye gelecek olursak…
Onların sistemden şikâyetlerinin daha sahici sebepleri bulunduğunu daha önce de yazdım. Ama bu durum yine de giriştikleri boykotu haklı kılmaya yetmiyordu. Halkın zaten bu sorunların çözümü için seçip gönderdiği platformu boykot etmek yerine o platformda yer alıp çözüm için çaba harcamalarıydı onlardan beklenen.
Ama onlar yargıyla ilgili bir meselede AK Parti’den garanti istemek gibi olmayacak bir istekte bulundular. Özel yazılı mutabakat diye tutturdular.
Bir yandan adam kaçırıp elde rehin tutarken, bir yandan da mutabakat çağrısı yapmak gibi inanılmaz bir pozisyona düştüler.
Neyin mutabakatı olacak bu? “Siz bizi Meclis’e sokun, biz de rehinleri serbest bırakalım” mı demek istiyorlar?
Ahh, evet biliyorum; “Kaçırma olayıyla bizim ilgimiz yok” diyeceklerdir.
Ama BDP, bunca zamandır PKK’yla organik bağını göğsünü gere gere ortaya koymakla, bizi bunun kaçınılmazlığına ikna etmeye uğraşmakla ve bu bağı meşrulaştırmaya çalışmakla bunu söyleme hakkını kaybetti.
Artık halkın gözünde BDP ve PKK diye iki ayrı yapı yok. Dolayısıyla PKK’nın (hangi kanadı olursa olsun) yaptığı şeylerde BDP’nin sorumluluktan sıyrılma diye bir şansı da yok.
Hal böyleyken, yani BDP’nin silahlı kanadı tehdit ve şantaj politikalarına devam ederken, AK Parti’nin BDP ile özel ve yazılı bir mutabakat yapmasını beklemek ham hayaldir.
AK Parti’nin son yayınladığı metinde vurguladığı “yasaların özgürlükçü yorumu, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesinin engellenmesi ve kuvvetler ayrılığı prensibi” dışında BDP’ye vadedeceği başka bir şey olamaz.
Ve görünen o ki, sonunda onlar da bu kadarına razı olup (belki yarın, belki yarından da yakın bir zamanda) boykota son verecekler. Meclis, sonbaharda tam kadro toplanacak.
Ama bu hiçbirimizin içini rahatlatmayacak.
Çünkü biliyoruz ki, (Yalçın Akdoğan’ın benzetmesiyle) BDP ve Öcalan’ın giriştikleri bu “iyi polis-kötü polis” oyunu önümüzdeki dönemde de sürüp gidecekler.
BDP yeni Meclis’te de bir yandan yasal bir partiymiş gibi yapmaya devam ederken bir yandan da PKK kanalıyla şiddeti sürdürmeye devam edecek.
Yine her fırsatta “Diyarbakır Beyliği’ni ilan ederiz haa!” şantajına başvuracak.
Yeni anayasa çalışmalarına var gücüyle sarılıp, Kürt sorununun temel dayanaklarını anayasadan temizlemek için uğraşacağına, yine bütün çabasını bölgede iktidar olmaya ve Öcalan’ın kurtarılmasına odaklayacak.
Böyle yaptığı sürece de Kürt ve Türk gençlerinin ölü bedenlerinin birbirinin üstüne düşmesinin baş sorumlusu olacak.
Bugün, 13.07.2011